tag:blogger.com,1999:blog-28980928749837868712024-03-13T15:17:43.113-07:00Volkan'ın GözündenGenelde Spor, Yer Yer Siyaset, Türkiye ve Dünya GündemiAnonymoushttp://www.blogger.com/profile/08840782836868296168noreply@blogger.comBlogger69125tag:blogger.com,1999:blog-2898092874983786871.post-30876812887037315182016-01-15T11:54:00.002-08:002016-01-16T14:14:14.876-08:00Maç Yazısı | Fenerbahçe - Lokomotiv Kuban<h2 align="center" style="text-align: center;">
TÜM
TERSLİKLERE RAĞMEN</h2>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 13.5pt;">THY Euroleague'de
Top 16'nın üçüncü haftasında Fenerbahçe, sahasında, yenilgisiz Lokomotiv
Kuban'ı ağırladı. Fenerbahçe'nin hedeflediği grup liderliği için en ciddi rakip
olarak gözüken Kuban'ı mağlup etmek büyük önem taşıyordu.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 13.5pt;">Maça girmeden
önce maçın hakemleriyle ilgili bir şeyler yazmak istiyorum. İspanyol Juan
Carlos Garcia Gonzalez, Yunan Spiros Gkontas ve Hırvat Tomislav Hordov, uzun
zamandır Euroleague'de gördüğüm en kötü yönetimi sergilediler. Birçoğu
Fenerbahçe aleyhine çalınan kolay faul düdükleri, steps olmayan pozisyonda
hatalı yürüme çalıp, çok net stepsleri atlamaları, faul yapılan oyuncuyu
"aldatmaya yönelik hareket yapma teknik faul çalarım" diye
uyarmaları, deplasman takımını ezdirmeme kafasına girip düdüklerdeki standardı
kaybetmeleri... Her şeyiyle rezalet bir maç yönettiler ve maçın önemli
aktörlerinden biri oldular. Buna rağmen onlara odaklanmayı yanlış bulduğum için
bu kadarla yetineceğim. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 13.5pt;">İki takımın da bu
maçı herhangi bir Euroleague karşılaşması gibi görmeyip, rakiplerine özel
önlemler aldıklarına şahit olduk karşılaşmanın başında. Lokomotiv Kuban,
Fenerbahçe'yi hücum düzeninden uzaklaştırabilmek için -çabuk ayaklı uzunlarının
da avantajıyla- her perdelemede adam değiştirerek rakibin kafasını karıştırmayı
amaçlıyordu. Bartzokas'ın bu stratejisi gerçekten de işe yaradı. Fenerbahçe,
ters eşleşmeleri kullanmaya o kadar odaklandı ki hücumdaki akıcılığı kaybetti.
Çember altında Vesely ve Udoh'la sayılar bulmasına rağmen top trafiği ve topsuz
hareketten vazgeçti ev sahibi takım. Fenerbahçe ise bütün planını Malcolm
Delaney'i oyuna sokmamak üzerine kurmuştu. Topsuz oyunda Delaney'e top
aldırmama savunması yapan Fenerbahçe, topla buluştuğunda ise baskı yapıp,
kullandığı perdelemelerden sonra da ikili sıkıştırma uygulayarak topun ABD'li
oyuncunun elinden çıkmasını istedi. Zeljko Obradovic'in stratejisi de işe
yaradı ve Delaney'nin etkinliği büyük ölçüde sınırlandı. Yalnız Victor Claver
ve hiç hesapta olmayan Sergey Bykov'un etkili oyunu, maçın başında Kuban'ın
hücumda sorun yaşamadan devam etmesini sağladı. Kuban üstünlüğüyle başlayan ilk
çeyreğin ortalarına doğru, taraftarın da devreye girmesinin etkisiyle, dengeyi
kuran Fenerbahçe, skorda üstünlüğü de ele geçirdi. Zubkov'un son saniyede kaçan
şutu tiplemesiyle ilk çeyrek 20-18 sarı lacivertlilerin üstünlüğüyle geçildi.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 13.5pt;">İkinci çeyrekte
denge Kuban lehine bozulacaktı. Rotasyonların başlayıp Kostas Sloukas, Ricky
Hickman ve Pero Antic'in aynı anda sahada olduğu dönem, bizim için çok iyi geçmedi.
Sakatlığı sebebiyle Kızılyıldız maçını kaçıran Sloukas, bu maçta da inanılmaz
bir konsantrasyon eksikliğiyle sahaya çıkmış gibiydi. Yaptığı top kayıpları
Kuban'ın ritim bulmasına neden oldu. Bu dönemde hücum hiçbir şekilde işlemezken
savunmadaki sertlik de kayboldu. Bu sebeple Bobby Dixon ve Bogdan Bogdanovic
fazla dinlenemeden oyuna dönmek zorunda kaldı. İlk yarının sonuna doğru Kuban,
Draper, Claver, Singleton ve Broekhoff'dan gelen 4 üçlükle farkı çift hanelere
çıkardı. Bu bölümde Malcolm Delaney kenardaydı ve Fenerbahçe savunması
Delaney'e o kadar konsantreydi ki o kenardayken ne yapacaklarını şaşırmış
gibilerdi. 8/16 üçlük atarak ilk yarıyı kapatan Kuban, soyunma odasına 45-37
önde gitti. Bu çeyrekte Fenerbahçe potasında tam 27 sayı gördü.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 13.5pt;">İlk yarıda
Georgios Bartzokas'ın planı tıkır tıkır işlemişti. Fenerbahçe hücumunu başarılı
kılan şeyin top paylaşımı ve dolaşımı olduğunu iyi tespit eden Yunan koç, adam
değişmeli savunması sayesinde Fenerbahçe'yi alışık olduğu düzenin dışına
çıkarmayı başarmıştı. İlk yarı boyunca boyalı alandaki üstünlüğü kullanmaya
odaklanan Fenerbahçe'de iç dış dengesi bozulmuş, kısa oyuncular maça
girememişti. Kafada sürekli avantajlı eşleşmeyi kullanmak olunca topu hareket
ettirmeyi ve diğer oyuncuların topsuz hareketini bir kenara bırakan sarı
lacivertliler, sürekli dengesiz atışlara kalıp rakibin ekmeğine yağ sürmüştü.
Kuban tarafında da Claver'in muhteşem hücum performansı, Malcolm Delaney'nin
etkisiz oyununa rağmen skor üretiminin sekteye uğramamasını sağladı.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 13.5pt;">İkinci yarıda bir
şeyleri değiştirmesi gerektiği gün gibi ortada olan Koç Obradovic, üçüncü
çeyreğe Jan Vesely ve 3 faullü Luigi Datome yerine ilk yarının en kötüsü Kostas
Sloukas ve Pero Antic'le başladı. Dixon, Sloukas ve Bogdanovic'le topa baskıyı
arttırmaya çalışan Fenerbahçe'de, Delaney'e karşı alınan önlemler sürüyordu.
Fenerbahçe savunması sertleşmesine rağmen hakemlerin tutumunun da yardımıyla
her sıkıştığında faul çizgisine gelen Kuban, farkın azalmasını önlüyor ama
açamıyordu.Maç, 8-9 sayılık Kuban üstünlüğüne kitlenmiş gibiydi. Üçüncü periyot
skoru da 15-14 Kuban lehineydi ve son çeyreğe 60-51 girildi. Zeljko Obradovic,
Jan Vesely ve Luigi Datome'yi neredeyse tüm üçüncü çeyrek boyunca kenarda tuttu
ve onları maç sonuna sakladı. Çünkü kafasında değişik bir plan vardı.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 13.5pt;">Fenerbahçe son
çeyreğe Kostas Sloukas, Bogdan Bogdanovic, Luigi Datome, Nikola Kalinic, Jan
Vesely beşiyle başladı. Bu beşte yer alan oyuncuların ortak özellikleri, bire
bir dış oyuncu savunabilmeleri. Fenerbahçe son çeyrekte savunma tarafında her
perdede adam değiştirmeye, ters eşleşmeyi yakalayan uzuna top indirildiğinde de
zayıf taraftan yardım getirmeye başladı. Tıpkı geçen sezon Bjelica ve Vesely
aynı anda sahadayken yaptıkları gibi... Bu savunma, Lokomotiv Kuban'ın kafasını
karıştırmak için yeterliydi, ev sahibi ekip üst üste hücumlarda rakibini eli
boş göndermeye, top kayıplarına zorlamaya başladı. Bu savunma stratejisinin
geçen sezondan tek farkı, Vesely üç sayı civarında kısa savunurken, arkada
ribaundları armut toplar gibi toplayan bir Nemanja Bjelica olmamasıydı. Ribaund
almakta zorlansa bile bu beş, oyunun kontrolünü almayı başardı. Datome ve
Vesely’nin uzunca bir süre kenarda beklemesi son çeyrekte anlam kazanmıştı.
Yukarıda bahsettiğim savunmayı yapabilmek için bu iki oyuncunun, özellikle de
Vesely’nin, mutlaka sahada olması gerekiyordu. Tüm dördüncü periyot sahada
kalacaklarını düşünerek, onlara ekstra bir dinlenme şansı yaratmak istedi
Obradovic, planı da kusursuz işledi.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 13.5pt;">Hücum tarafında
da bazı değişiklikler vardı. Bogdan Bogdanovic, koçundan aldığı güvenle ısrarla
sorumluluk almaya başladı. İlk yarıda ters eşleşme yakalayan kısalar topu
durdurup ritimsiz hücum etmişlerdi. Bogdanovic, ikinci yarı boyunca karşısında
uzun oyuncu gördüğü her pozisyonda erken atak etti ve rakip savunma dengesini
bulamadan çembere yöneldi. Attığı turnikeler, üçlükler ve serbest atış
çizgisinden bulduğu sayılarla büyüdükçe büyüyen Bogdan, Fenerbahçe'yi maça
ortak etti. Son çeyrekte en büyük yardımcıları da Jan Vesely ile çok kritik
hücumlarda hayati basketler atan Luigi Datome idi.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 13.5pt;">Ne var ki bu
gece, biraz tersliklerin gecesiydi.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 13.5pt;">İlk çeyrekte Ekpe
Udoh'un iki faul alması,<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 13.5pt;">Kenardan gelen
oyuncuların maça girememesi,<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 13.5pt;">Delaney devre
dışı olmasına rağmen Claver başta diğer Kubanlıların inanılmaz yüzdeyle üçlük
atması,<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 13.5pt;">Datome'nin devre
olmadan üç faule ulaşması,<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 13.5pt;">Euroleague'in iyi
serbest atış atan takımlarından biri olmamıza rağmen çizgide zorlanmamız<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 13.5pt;">Hakemlerin saçma
sapan yönetimi, çaldıkları kolay fauller,<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 13.5pt;">Bir sürü şey üst
üste geldi. Belki de bir iç saha maçında olmasını istemeyeceğiniz şeylerin
%80'i başına geldi bu karşılaşmada Fenerbahçe'nin. Ancak en yıkıcısı, 6 sayı
öne geçtiğimiz sırada maçın yıldızı Bogdan Bogdanovic'in Broekhoff'un üç
sayılık atışı esnasında faul yaparak oyun dışı kalmasıydı. Hem de o şut
isabetli de oldu ve 4 sayılık oyuna dönüştü. Fenerbahçe, kalan bir dakika otuz
yedi saniyeyi, saha içi lideri Bogdanovic olmadan oynamak zorundaydı. Ve fark
sadece ikiydi. Hemen bu dört sayılık oyunun ardından Fenerbahçe çember altında
topu Vesely'e indirirken faul yapıldı. Jan Vesely ilk atışını sayıya çevirdi,
ikincisi kaçtı. Ancak ribaund için koşarak gelen sahanın en kısa ama yüreği en
büyük oyuncusu Bobby Dixon, topu Datome'ye kazandırmayı başardı ve bu sekanstan
3 sayıyla çıkıp skoru 79-74'e getirdik. Sonraki hücumda Kuban eli boş dönse maç
bitecekti. Ama dedim ya, tersliklerin gecesiydi işte. Maç boyu harika savunulan
ve çok yıpranan Malcolm Delaney, mucizevi bir üçlük göndererek farkı bir kez
daha iki sayıya indirdi. Devamındaki hücumda yine Vesely'nin sırtı dönük
hücumuna başvurdu Fenerbahçe, Ancak ilk yarıdaki statik hücumdan eser yoktu,
top içeri girdi, dışarı çıktı, Sloukas tekrar penetre etti ve boş pozisyondaki
Vesely'e turnikeyi attırdı. Devamında Delaney'nin serbest atışları farkı ikiye
indirse de, kalan 25 saniyede taktik faul yapmak durumunda kaldı Kuban. Çizgiye
gelen Bobby Dixon hata yapmayınca Fenerbahçe çok zor ve önemli bir maçtan
galibiyetle ayrıldı. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 13.5pt;">Fenerbahçe'de
dört oyuncu çift haneli sayılara ulaşırken, Bogdan Bogdanovic 18 sayıyla
takımın en skorer ismi oldu. Jan Vesely 17, Luigi Datome 16, Bobby Dixon da 13
sayı üretti. Konuk ekip Lokomotiv Kuban'da ise Victor Claver attığı 21 sayıyla
maçın en skorer oyuncusu oldu. Geçtiğimiz iki haftanın yıldızı Malcolm Delaney
9 saha içi denemesinde sadece 2 isabet bulabilirken 12 sayıda kaldı. Draper ve
Singleton, Kuban adına 10'ar sayı üretti.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 13.5pt;">Euroleague'in
dördüncü haftasında Fenerbahçe, Darüşşafaka Doğuş deplasmanına giderken,
Lokomotiv Kuban da evinde -bu haftanın kaybedenlerinden- Panathinaikos'u
ağırlayacak.<o:p></o:p></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08840782836868296168noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2898092874983786871.post-32590604868828326352015-08-18T07:18:00.001-07:002015-08-18T07:18:53.287-07:00Şampiyonluk Hikayesi: 03-04 Pistons2003-2004 sezonunda, NBA tarihinin en unutulmaz sürprizlerinden birine şahit olmuştuk. Takım oyununun, sert savunmanın, fedakarlık ve paylaşımın güzel örneklerini sergileyen özel bir Detroit Pistons takımı izlemiştik. Bu yazıda, o takımın zafere giden iniş çıkışlarla dolu yolunun bir özetini bulacaksınız.<br />
<div>
<br /></div>
<div>
Öncelikle bu takımın nasıl bir araya geldiğiyle başlayalım. 2001-2002 sezonunda Pistons, Jerry Stackhouse, Cliff Robinson ve Ben Wallace'ın etrafına yapılmış bir kadroyla normal sezonda 50 galibiyete ulaştı ve doğu konferansını ikinci sırada bitirdi. Konferans yarı finalinde Boston Celtics'e 4-1 elendikten sonra, yeni bir yapılanmaya gitme kararı alındı. Chauncey Billups, Richard Hamilton, TayShaun Prince, Mehmet Okur gibi takviyelerle daha yüksek bir başarı beklentisine girilmişti. 2002-2003 sezonunu doğu birincisi olarak bitirmelerine rağmen, konferans finalinde maç dahi kazanamadan elenmiş ve bir kez daha hayal kırıklığına uğramışlardı.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
2003-2004 yılındaki Pistons'ın çekirdeği de işte o yıllarda oluşturulmuştu. Genel menajer Joe Dumars, Ben Wallace'ın etrafına bu genç oyuncuları ekleyerek büyük hedefe gidebileceğini düşünüyordu. Ancak kafasında bir koç değişikliği vardı. Başarılı olmasına rağmen Rick Carlisle ile yollar ayrıldı ve takımın başına tecrübeli koç Larry Brown getirildi. Brown, daha önce Allen Iverson liderliğindeki Philadelphia 76ers ile NBA Finali yaşamış, ancak Los Angeles Lakers'a -ilk maçı deplasmanda kazandıktan sonra- 4-1 ile boyun eğmişti. Şimdi onu yeni bir sınav bekliyordu. Hedefi, bu kez "yıldızı olmayan" bir takımla final görmekti.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Oyunculardan da biraz bahsedelim. Detroit Pistons'ın ana çekirdeği, Chauncey Billups, Richard Hamilton, TayShaun Prince ve Ben Wallace'dan oluşuyordu. Billups, takımın saha içi lideriydi. Yetenekli bir point guard olmasına rağmen kariyerinin ilk döneminde çok takım dolaşmış, bir türlü dikiş tutturamamıştı. Önemli hedefleri olan bir takımda kilit bir rol üstlenmiş ve kendisine sonunda bir yuva bulmuş gibiydi.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Richard Hamilton, Connecticut'ta 3 başarılı kolej yılı geçirdikten sonra 1999 NBA Draftı'nda Washington Wizards tarafından 7. sırada seçilmişti. Çaylak sezonunda Mitch Richmond'ın yedekliğini yapan Hamilton, sonraki yıllarda skor atabileceğini göstermiş ancak -Michael Jordan'la takım arkadaşı olmasına rağmen- Wizards çok kötü bir takım olduğundan fazla dikkat çekmemişti. Jerry Stackhouse'u Washington'a gönderen 6 oyunculu bir takasın parçası olarak Detroit'e giden Hamilton, artık kazanan bir takımda kendisini gösterip, pozisyonunun en iyilerinden biri olduğunu kanıtlamak peşindeydi.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Genç TayShaun Prince, alışılmadık fiziğiyle dikkat çekiyordu. Uzun boyu, eğilmeden diz kapağına dokunabilecek kadar uzun kolları ve çabuk ayaklarıyla çok önemli bir savunmacıydı. Ancak sadece savunmacı değil, iyi bir oyuncu da olduğunu henüz gösterebilmiş değildi.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Ben Wallace ise bu takımın ruhani lideri, kalbiydi. Takımın etrafına kurulduğu oyuncuydu. Çok kısıtlı hücum yeteneklerine rağmen aşırı mücadeleci, müthiş savunmacı, ribaundçu ve yürekli bir pivottu. Yıllardır Pistons forması giyiyordu ve taraftarın en sevdiği oyuncu da oydu. Aslında bu ekibin başarı hikayesi de Ben Wallace'la başlıyordu. Joe Dumars, Pistons'ın tıpkı Ben Wallace gibi sert savunma yapan, mücadeleci, paylaşımcı, fedakar bir takım olmasını istiyordu. Dumars, onun hakkında şunları söyler: "Ben Wallace, buranın temelidir. Bu ev, o olmadan inşa edilemez."</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Kenarda daha önce Yılın Altıncı Adamı Ödülü'nü kazanmış Corliss Williamson, Mehmet Okur gibi oyuncular vardı. Bu genç takıma soyunma odasında yardım edebilecek Lindsay Hunter, Elden Campbell, Darvin Ham gibi veteranlar da katılmıştı. Bu oyuncuların hiçbiri büyük yıldızlar değildi. Hiçbiri All Star olmamış, kendilerinden takım sürükleyicisi olması istenmemişti. Hepsinin kanıtlayacak bir şeyleri vardı.</div>
<div>
<br /></div>
<h3>
Sezon Başlangıcı</h3>
<div>
<br /></div>
<div>
Larry Brown, sezonun ilk antrenmanında yaptığı konuşmada binayı oluşturacak ilk taşı koyacaktı: "Bizim tek hedefimiz var, o da şampiyonluk kazanmak. Ve bu hedefe ulaşacaksak, buna bugün başlayacağız." Detroit Pistons, geçen sezonlarda başarısız sayılmazdı. Öte yandan yeni bir koç ve çok sayıda yeni oyuncuyla sezona girmek bir geçiş dönemini de zorunlu kılıyordu. O geçiş dönemi de sezon içinde yaşanmak zorundaydı.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Kafasındaki planı takımına benimsetmek için çok sıkı çalışan Larry Brown, sezonun ilk maçı öncesi taktik tahtasına, daha önce oyuncularına söylediği mottoyu da yazdı: "Sert oynayın. Akıllı oynayın. Birlikte oynayın. Dediklerimi yaparsanız, en çok siz keyif alacaksınız."</div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg4Uce5zeoSFjcfxVqS2vA08QTgGUvTKrZgIqd437TkrORWN93V0mzXtMEXYjXa8Rv6SjBb0y7KzqHesIMJhocjKxByMw6eqsxFYKHqxZD2Z2kCXYScNbsWuvFtxULXRGUqojF6XcWrheQ/s1600/motto.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="219" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg4Uce5zeoSFjcfxVqS2vA08QTgGUvTKrZgIqd437TkrORWN93V0mzXtMEXYjXa8Rv6SjBb0y7KzqHesIMJhocjKxByMw6eqsxFYKHqxZD2Z2kCXYScNbsWuvFtxULXRGUqojF6XcWrheQ/s400/motto.png" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Büyük umutlarla girilse de sezonun ilk iki ayı işler pek istenildiği gibi gitmedi. Detroit Pistons, bu dönemde oynadığı 29 maçın sadece 16'sını kazanabildi. Uyum, geçiş süreci bir tarafa, takımda eksik bir şeyler vardı. Larry Brown oyunculara, oyuncular da Brown'ın sistemine alışmaya başladıkça taşlar yerine oturmaya başladı. Topu, saha içindeki sorumlulukları ve spot ışığını paylaşmaya başladıkça takım kimyası da güçlendi. Zorlu geçen iki ayın ardından gelen 13 maçlık galibiyet serisi, hem takımın hem de lig genelinin Detroit'in şampiyonluk adaylarından biri olabileceği konusunda düşünmeye başlamasını sağladı. Bu 13 maçlık seri, Pistons tarihinin art arda en çok maç kazanma rekorunu da egale etmek anlamına geliyordu. Bu rekoru elinde tutan takım, 14 yıl önce şampiyonluğa ulaşan "Bad Boys" idi. Sert savunmayla özdeşleşen ve 13 maçlık rekoru egale eden bu takım, o günlerde takımın genel menajerliğini yapan Joe Dumars'ın da parçası olduğu '89 Pistons'ına benzetilmeye başlamıştı.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<h3 style="clear: both; text-align: left;">
Soru İşaretleri Ve Rasheed Wallace Takası</h3>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Ancak şubat ayına gelindiğinde, işlerin yoluna girmeye başladığı Detroit'in üzerinde tekrar kara bulutlar belirdi. Galibiyetler, yerini mağlubiyetlere, hatta mağlubiyet serilerine bıraktı. Şubatta gelen altı maçlık mağlubiyet serisi, hala bir şeylerin eksik olduğunu kanıtlar nitelikteydi. O eksiği gidermek adına Joe Dumars, takasın son günü olan 19 Şubat 2004'te önemli bir hamle yaptı. Portland Trail Blazers'tan Atlanta'ya takas edilen ve Hawks formasıyla sadece 1 maça çıkan All Star oyuncu Rasheed Wallace, üç takımlı bir takasla Detroit Pistons'a katıldı. Dumars, çok az kullanılan bench oyuncuları Zeljko Rebreca, Bob, Sura, Lindsay Hunter ve iki draft hakkını kullanarak, takımın uzun skorer sorununu çözebilecek bir All Star almıştı. Celtics'ten point guard Mike James de Detroit'in yolunu tutarken, sonraki günlerde Celtics tarafından serbest bırakılacak Lindsay Hunter da tekrar Pistons'a katılacaktı. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Rasheed Wallace'ın takıma katılması, sadece skor yapabilen bir 4 numara almak demek değildi. Aynı zamanda takımın savunma kimliğine uyum sağlayabilecek, Ben Wallace ile birbirini tamamlayan bir 4 numara almışlardı. Disiplinsizliğiyle sıkça eleştirilere maruz kalan 'Sheed, Detroit soyunma odasındaki ciddiyet ve iş ahlakına ayak uydurmaya hevesliydi. Bu takım, sert, iş ahlakı yüksek, iyi profesyonellerden oluşuyordu ancak birçoğu -Prince kadar içine kapanık olmasa da- sessiz sayılabilecek karakterlerdi. Bu "askerlerin" arasına Rasheed gibi deli dolu bir adamı koymak faydalı bile olmuştu. Hakemler, rakip oyuncular, hatta medya karşısında ağzına geleni söyleyebilen -mecazi anlamda değil, harbiden söylerdi- bir adam, tüm takımın sesi haline gelebilirdi.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Rasheed Wallace, 2 hafta gibi kısa bir sürenin ardından uyum sorununu aşmış gözüküyordu. Savunma kimliğinden ödün vermeden ekstra bir skor opsiyonuna sahip olmak işlerini hayli kolaylaştırmıştı. 'Sheed'in savunmadaki performansı birçoklarını da şaşırttı. Hatta takım arkadaşı Lindsay Hunter, sezon bittikten sonra onun hakkında "Biz bile buraya gelene kadar Rasheed'in bu denli iyi bir savunmacı olduğunu bilmiyorduk." diyerek takım içinde de aynı şaşkınlığın yaşandığını ifade etmişti. Bu kez bütün eksikler tamamlanmıştı, hedefe odaklanma zamanıydı.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Detroit Pistons kısa sürede üst seviye takımlarla rekabet edebilecek düzeye gelmişti. Rasheed'in gelişinden sonra yakalanan 8 maçlık galibiyet serisi güzel günlerin habercisi gibiydi. Pistons, bu 8 maçın içinde üst üste 5 maçta rakiplerini 70 sayının altında tutarak hala bırakın kırılmayı, yanına dahi yaklaşılamayan bir rekora imza atmıştı. Normal sezonda oynadıkları son 24 maçın 20'sini kazanarak bir kez daha 50 galibiyetin üzerine çıktılar ve doğu konferansını Indiana Pacers ve New Jersey Nets'in arkasında 3. sırada tamamladılar. (Aslında Nets'ten daha fazla galibiyet almışlardı ancak Nets kendi grubunu lider bitirdiği, Detroit ise Pacers'ın arkasında kaldığı için sıralamada Nets yukarıda yer almıştı)</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<h3 style="clear: both; text-align: left;">
Playoff İlk Tur: Milwaukee Bucks Serisi</h3>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Detroit Pistons'ın ilk turdaki rakibi, Michael Redd, Desmond Mason, Joe Smith, Toni Kukoc gibi oyuncuları olan Milwaukee Bucks'tı. Pistons serinin favorisiydi. 14 top çaldığı ilk maçı çok rahat kazanan Detroit, beklentileri karşıladı. İlk yumruğu çok sert vurdular ve Milwaukee'nin yerden kalkmasına hiç izin vermeyerek 26 sayılık bir galibiyet aldılar. Bu, hem Bucks'a hem de gelecekte kendilerini bekleyen rakiplerine önemli bir mesajdı.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Serinin ikinci maçının hikayesi de mesajı da bambaşkaydı. Michael Redd'in müthiş oyunu bir kenara, Pistons kendi hatalarıyla rakibinin işini kolaylaştırmıştı. Redd'in 4/7 üçlük ile 26, Toni Kukoc'un 7/8 isabetle attığı 15 sayı, Milwaukee'ye ikinci maçta galibiyeti getirmişti. Kaybedilen ikinci maç, playofflarda konsantrasyon eksikliğine ve rakip küçümsemeye asla yer olmadığını göstermişti. Bu kez mesajı alması gereken Detroit'ti. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Şanslılardı ki bu mesaj, playoffların hemen başında verilmişti. Mesajı alan Pistons, Milwaukee'ye tam konsantrasyonla gitti. Önce üçüncü maçı kazanarak saha avantajını geri aldılar, daha sonra da yine deplasmandaki dördüncü maçı kazanarak masaya yumruklarını vurup, işi bitirmek için evlerine döndüler. Kriz, büyümeden atlatılmıştı. Beşinci maçta Bucks'ın oyuna hiç dahil olmasına izin vermeden seriyi bitirdiler. Ancak aldıkları ders, akıllarından hiç çıkmayacaktı: "Bizi zorladılar. Ve biz de çok iyi cevap verdik. O seride takım olarak büyüdük, bir adım ileri attık." - Lindsay Hunter</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<h3 style="clear: both; text-align: left;">
Konferans Yarı Finali: İNTİKAM </h3>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Bu seride yaşananlara geçmeden önce, o dönem doğu konferansından neler yaşandığını kısaca bir özet geçelim. New Jersey Nets, Jason Kidd önderliğinde mütevazi kadrosuna rağmen fastbreak merkezli bir oyunla doğunun tozunu atmaktaydı. Üst üste iki kez doğu şampiyonu olan Nets, önce üst üste üçüncü şampiyonluğunu kazanan Lakers'a süpürülmüş, bir sonraki yıl da Duncan'lı San Antonio Spurs'e boyun eğmiş ve iki final tecrübesinden de hayal kırıklığıyla ayrılmıştı. Ancak asıl önemli kısmı, 2003 Doğu Konferansı Finali'nde Detroit Pistons'ı süpürmüşlerdi.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
2004 playofflarında Pistons, bir önceki sezonun intikamını almak için konferans yarı finalinde bir fırsat yakalamıştı. Başta Ben Wallace olmak üzere birçok oyuncu uzun süredir bu eşleşmenin hayalini kuruyordu. Seriyi kendi sahasında açan Pistons, kararlılığını ilk maçtan gösterecekti. New Jersey Nets'i ilk maçta sadece 56 sayıda tutarak kimsenin beklemediği kadar farklı bir galibiyet aldılar. Bir önceki turda Bucks'ın kendilerine yaşattığı şeyi untmamışlardı. İkinci maçın ilk yarısında zorlansalar da kazanmayı bildiler ve saha avantajını korudular.İkinci yarının skoru "61-34" Pistons lehineydi. Yine domine etmeyi başarmışlardı.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Seri, New Jersey'e Detroit'in aldığı iki farklı galibiyetle taşınıyordu. Ama Nets'in boyun eğmeye niyeti yoktu. Sırtı duvara dayandığında paniklemek yerine daha güvenle oynayan bir Nets takımı vardı karşılarında. New Jersey'deki iki maç, Nets'in domine ettiği ve farklı kazandığı maçlardı. Pistons, deplasmanda Nets'e cevap verememiş ve bir kez daha baskıyı hissetmeye başlamıştı. Beşinci maça gidilirken, saha avantajının hala Pistons'ta olması taraftarına güven veriyordu. Palace Of Auburn Hills tıklım tıklım doluydu ve NBA tarihinin en destansı maçlarından birine ev sahipliği yapmak üzereydi. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<b>BEŞİNCİ MAÇ: BİTMEYEN HEYECAN</b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<b><br /></b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Bu serinin ilk dört maçı, ev sahibi takımların çift haneli farklarla galip gelmesiyle sonuçlanmıştı. Bu trend, beşinci maçta son bulacaktı. Son çeyreğe Detroit üstünlüğüyle girilir ancak maçın sonunda Nets yakaladığı seriyle 3 sayılık bir üstünlük sağlar. Son saniyelere girilirken, Pistons'a bir mucize gerekmektedir. Chauncey Billups, cebinden uzun yıllar unutulmayacak mucizevi bir üçlük çıkarır ve maçı uzatmaya taşır.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/j34kknIxK2U/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/j34kknIxK2U?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Drama devam eder. Birinci ve ikinci uzatmada da eşitlik bozulmaz. Detroit Pistons, 3. uzatma oynanırken ilk beşinden 3 oyuncuyu 6 faul nedeniyle kaybetmiştir. New Jersey Nets cephesinde ise Kenyon Martin aynı sebeple oyun dışı kalmıştır. Ancak Martin'in yokluğunda Nets, kenardan çok sürpriz bir katkı alır. Sezon boyu rotasyonun en dibinde yer alan Brian Scalabrine, attığı kritik üçlüklerle takımına çok ekstra bir katkı getirmişti. 3. uzatma periyodunun sonlarında fişi çeken üçlüğü de yine Scalabrine atacaktı. Detroit Pistons tarihinin en yıkıcı mağlubiyetlerinden biri o beşinci maçtı. Şimdi son iki yılın doğu şampiyonunu, bir önceki yıl kendilerini süpüren takımı, deplasmanda yenmek zorundaydılar. O mağlubiyetin yıkıcılığını Joe Dumars şöyle anlatıyor: "Hayatım boyunca bu kadar moralimi bozan sadece bir maç yaşadım. O da <a href="https://www.youtube.com/watch?v=Wp_gpLSUMRI" target="_blank">Isiah'nın 1987 playofflarında kenardan topu oyuna sokarken Bird'in topu çaldığı ve kaybettiğimiz karşılaşmaydı</a>. O da bir beşinci maçtı. Bir sonraki gün teknik ekiple görüştüğümde, 'Takım için belirleyici an bu olabilir. Çünkü ya kaybedeceğiz ve şampiyonluk adayı olduğumuzu söylemeye devam edeceğiz ya da geri dönüp yolumuza devam edeceğiz' dedim."</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Yukarıdaki sözlerden anlayacağınız gibi Joe Dumars, Nets'e elenmeleri halinde bu takımı dağıtmayı ve yeni bir yapı kurmayı kafasına koymuştu. Birbiriyle oynamaktan gerçekten zevk alan bu takımın bir arada kalmak için tek şansı kazanmaktı. Bu, hem bir motivasyon hem de baskı unsuruydu. Sanki daha fazla baskıya ihtiyaçları varmış gibi...</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Tahmin edebileceğiniz gibi altıncı maça tedirgin giren Detroit Pistons, güvenle ve hızlı giren de New Jerrsey Nets'ti. Maça 13-2'lik bir seriyle başlayan Nets, Pistons'ı evine gönderecek ve sonsuza dek dağıtacak gibiydi. Ancak bu Pistons takımı çok karakterli bir takımdı. Savaşmadan ölmeye de niyetleri yoktu. Tüm sezon yaptıkları gibi sert savunmalarına sırtlarını dayadılar ve maçın içine girmeyi başardılar. Başa baş giden heyecan dolu maçın sonlarında sahneye Richard Hamilton çıkacaktı. Attığı kritik basketlerle takımına galibiyeti getiren Rip, seriyi de yedinci maça taşımıştı.</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Tarihin en moral bozucu mağlubiyetinin ardından birçok takım inancını yitirip tatil planları yapmaya başlayabilirdi. Ama bu Pistons, özel bir gruptu. Ayağa kalkmayı başardıktan sonra evlerinde oynayacakları yedinci maçı kaybetmeye hiç niyetleri yoktu, öyle de oldu. Maçın başından sonuna kadar her pozisyonda mücadele konusunda rakibine üstünlük sağlayan, her pozisyonu daha fazla isteyen Detroit Pistons, New Jersey Nets'in doğudaki hanedanlığına son verdi. Hayal ettikleri kadar dominant bir intikam değildi, ama görev tamamlanmıştı. Elbette devamında işleri kolaylaşmayacaktı.</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<h3 style="text-align: left;">
Doğu Finali: SAVAŞ</h3>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Doğu Konferansı Finali'nde rakip, Pistons'ın eski koçu Rick Carlisle'ın başında bulunduğu Indiana Pacers'tı. Pacers, o sezon tüm ligi birinci bitirmiş ve playofflar boyunca ev sahibi avantajını almıştı. Jamaal Tinsley, Reggie Miller, Ron Artest, Jermaine O'Neal, Jeff Foster'dan oluşan ilk beşi ve kenardan gelen Al Harrington, Austin Croshere, Anthony Johnson, Jonathan Bender gibi oyuncularıyla hem iyi savunması hem de hücumuyla dikkat çeken bir takımdı. </div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Bu serideki sertlik seviyesini, izlememiş bir kişiye benimsetmek için hangi benzetmeyi kullanırdınız? Bu yazıyı yazarken en çok kafa patlattığım yer burasıydı. Bu seri, bir savaştı. Ama silahla, süngüyle, bıçakla yapılan değil, düşmanınızı ellerinizle, kafasını ezerek öldürmek zorunda olduğunuz bir savaş... "Sert doğu konferansı basketbolu" denen şey bir insan olsaydı, "OĞLUMM!!" diyerek bu seriye sarılır, gururla bağrına basardı. </div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Serinin ilk maçı, adına yakışır şekilde kafa kafaya gidiyordu. Maçın bitimine 1 dakika 40 saniye kala 74-72 Pistons üstünlüğü vardı. Ama Pacers'ta da bu tip anlar için yaşayan bir yıldız mevcuttu. Bitime 31 saniye kala Reggie Miller'ın perdeden çıkıp attığı üçlük, skor avantajını ve galibiyeti ev sahibi takıma getirecekti. ( https://youtu.be/KYvtbn8eFiA?t=10m39s )</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Sert geçen seriyi daha da sertleştiren, Rasheed Wallace'ın birinci maçın ardından verdiği demeçti. İlk maçı kazanmayı hak ettiklerini düşünen 'Sheed, "Bu söyleyeceklerimi ilk sayfaya, orta sayfaya, arka sayfaya, manşete, başlığa nereye koyarsanız koyun: 'İkinci maçı biz kazanacağız' "sözleriyle gündemi belirlemişti. Büyük ihtimalle bütün takım aynı hissi paylaşıyordu. Ancak hiçbirinin karakterinde bunu medyaya bu kadar rahat söylemek yoktu. Rasheed, bütün takımın sesi olmuştu.<br />
<br />
Wallace'ın sözleri, yanan ateşe dökülen benzin etkisi yapmıştı. İkinci maçtan itibaren mücadele ve sertlik seviyesi efsanevi boyutlara ulaşacaktı. İkinci maçta toplam 26 blok yapılırken, bunların 19'u Pistons hanesindeydi. Maçın hikayesi, ilk maça oldukça benziyordu. Pistons'ın son çeyrekte sahip olduğu skor avantajı, Pacers'ın maçın sonlarına doğru bulduğu bir seriyle erimiş ve son 30 saniyeye 69-67 Pistons üstünlüğüyle girilmişti. Detroit hücumu duvara toslamış, Chauncey Billups kendi yarı sahasında topu aldığında yalnızca 4 saniyelik hücum süresi kalmıştı. Billups, karşısındaki Tinsley'i geçmeye çalıştı. Ancak çok dengesizdi ve topuna müdahale edilmesine engel olamadı. Top, Jeff Foster'ın kucağına gelmişti. Foster hemen topu point guard'ı Tinsley'e, o da en önde koşan Reggie Miller'a verdi. Maçın kaderi bir kez daha Miller'ın elindeydi ve skoru eşitlemek için bomboş bir turnike bırakması yeterliydi. İşte tam bu sırada yarı sahadan deparla gelen TayShaun Prince, NBA tarihinin en inanılmaz bloklarından birini yapmak üzereydi.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe width="320" height="266" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/LjNDN4v6YrI/0.jpg" src="https://www.youtube.com/embed/LjNDN4v6YrI?feature=player_embedded" frameborder="0" allowfullscreen></iframe></div>
<br />
<br />
Bu blok, Detroit Pistons'ın nasıl bir takım olduğunu özetler adeta. 48 dakika boyunca savaşan, asla pes etmeyen ve fedakarlıktan kaçmayan bir takım... Prince'in, maçın 48'inci dakikasında, imkansız gibi görünen bir bloku yapmak için gösterdiği efor ve fedakarlık, bu takımın üzerine kurulduğu prensiplerin vücut bulmuş hali gibiydi. Pistons, Prince'inin yaptığı blokla ikinci maçı kazandı ve ev sahibi avantajını ele geçirdi.<br />
<br />
Detroit'teki tüm oyuncuların kanıtlamaya çalıştığı bir şeyler vardı. Ancak Richard Hamilton için bu seri biraz daha önem arz ediyordu. Çünkü, -onun kadar iyi bir üç sayı atıcısı olmasa da- topsuz hareket konusundaki kabiliyeti ve perdelerden çıkıp attığı şutlarla Reggie Miller'a benzetiliyordu. Miller, kariyerinin sonuna gelmişti ve Hamilton ona karşı rüştünü ispatlamak istiyordu. Savunma festivali şeklinde geçen seride, takımı adına azıcık bile olsa skoru yukarı taşıyacak bir oyuncu, büyük fark yaratabilirdi. Rip Hamilton da bunu yapacaktı. Serinin üçüncü maçında ürettiği 20 sayının yanı sıra yaptığı 5 asist ve Reggie Miller üzerindeki etkili savunması, Pistons'a 2-1'lik üstünlüğü getirecekti. Hamilton dışında Ben Wallace da eşleştiği Jeff foster'ı denize dökmekteydi. Ayrıca Foster hücumda çok sınırlı bir tehdit olduğundan, Ben Wallace savunmada çok rahat yardıma gidebiliyordu. Rick Carlisle, bu durumu değiştirmek için sürpriz bir hamle yapacaktı.<br />
<br />
Serinin dördüncü maçı başlarken, Pacers'ın ilk beşini görenler şaşkındı. Rick Carlisle, savunmadan ödün vermek pahasına Jeff Foster'ın yerine üç sayı şutörlüğüyle bilinen Austin Croshere'ı ilk beşe almış, Jermaine O'Neal'ı da pivot pozisyonuna kaydırmıştı. Ben Wallace, Jermaine O'Neal ile eşleştiği için büyük oranda onunla meşgul olacaktı. Rasheed Wallace da Austin Croshere'ı bırakıp gönül rahatlığıyla yardıma gidemeyecekti. Bu değişiklik, Detroit'in dengesini bozacaktı. Maç başladığında, Indiana Pacers hücumda hiç olmadığı kadar rahattı. Detroit Pistons gibi bir savunma takımına ilk çeyrekte tam 29 sayı atacak ve 12 sayılık bir fark yaratacaklardı. İlk çeyrekte oluşan bu fark, maç boyu devam etti. Rick Carlisle'ın planı işe yaramıştı. Pacers, bu seride oynadığı en iyi basketbolu sergilemiş hem de rakibini deplasmanda 68 sayıda tutarak kazanmıştı. Attıkları 83 sayı adeta pastanın üzerindeki krema gibiydi.<br />
<br />
Larry Brown, Carlisle'dan böyle bir hamle beklemiyordu, hazırlıksız yakalanmıştı. Beşinci maç öncesi kendine göre karşı hamleler hazırlayacaktı. Bu da Pacers'ın savunmada zaafiyeti olan Reggie Miller ve Austin Croshere'ın üzerine atak etmekti. Bu kez planı işleyen ve maçı baştan sona farklı şekilde önde götüren Pistons olacaktı. Richard Hamilton'ın 33, Rasheed Wallace'ın 22 sayıyla yıldızlaştığı maçı Detroit 83-65 kazanarak, NBA Finali'ne adını yazdırmak için evine dönüyordu.<br />
<br />
Altıncı maç öncesi Detroit cephesinde öz güven yüksekti. Palace Of auburn Hills'da çok yüksek bir atmosfer vardı. Ancak maça çok iyi giren Pacers, havayı bozmayı başaracaktı. Pistons hücumu duvara çarparken Indiana daha ilk çeyrekten çift haneli bir fark yakalamayı başarmıştı. Larry Brown, her molasında ısrarla savunmaya dikkat çekiyordu. "Eğer geri döneceksek, bunu savunmamızla yapacağız." Koçun telkinleri işe yaramış olacak ki Pistons, canını yakan Jermaine O'Neal ve Ron Artest'i durdurmaya başladı. Kemik seslerinin geldiği ikinci çeyrekte takımlar toplamda sadece 26 sayı üretebildi. Soyunma odasına 6 sayılık Indiana üstünlüğüyle gidiliyordu ancak Detroit maçın içine girmeyi başarmıştı. Üçüncü çeyrekte de aynı sertlik ve aynı denge devam ediyordu. Son çeyreğe Pacers 4 sayılık üstünlükle giriyordu. Artık her top için can alınıp can verilen zamanlara gelinmişti. Maç boyu yalnızca 2 saha içi isabeti bulabilen Reggie Miller'ın aksine, Richard Hamilton göreve hazırdı. Bir kez daha takımının çaresizce ihtiyaç duyduğu skoru üretmeye başlayan Hamilton, Ben ve Rasheed Wallace'ın da devreye girmesiyle Detroit'i öne taşımayı başardı. Son çeyrekteki etkili oyunuyla maçı 69-65 Pistons kazandı. Bu maçta farkı yaratan en önemli unsur, hücum ribaundlarıydı. Karşılaşma boyunca konuk Pacers rakip potaya 66 şut atarken, Detroit cephesinde bu sayı tam 82 idi. Gelecekte bu iki takımın aktörleri olduğu büyük kavgaya sebebiyet veren husumetin tohumları da bu seride atılmıştı. Seriyi altıncı maçta bitiren Detroit Pistons, tam 14 yıl sonra bir kez daha NBA Finalleri'ne gitmeye hak kazanmıştı. Şampiyonluğa sadece 4 galibiyet uzaklıktaydılar.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh17WTGoqTTkjRORhcHGknkgSwa5M7jb9J2JpCdWkJkIqRnvGYCywhoBqAt2k3hVgMm5HM3s14cHzaZmGqX5AHVI8Q5MtWzp0G3Dq7-BhQnUEHN_wQ2_8UbPLqMlhGYp3nB1t_RdB7wTn4/s1600/big+ben.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="176" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh17WTGoqTTkjRORhcHGknkgSwa5M7jb9J2JpCdWkJkIqRnvGYCywhoBqAt2k3hVgMm5HM3s14cHzaZmGqX5AHVI8Q5MtWzp0G3Dq7-BhQnUEHN_wQ2_8UbPLqMlhGYp3nB1t_RdB7wTn4/s400/big+ben.png" width="400" /></a></div>
<br />
<br />
<h3>
Batı Konferansı</h3>
<div>
O dönem, batı konferansını domine eden takımlar Lakers ve Spurs'tü. 1999-2002 yılları arası art arda üç şampiyonluk kazanan Lakers, 2003'te Spurs'e boyun eğmişti. Kobe Bryant ve Shaquille O'Neal gibi iki süper yıldızı kadrosunda bulunduran Lakers, Gary Payton, Karl Malone gibi şampiyonluğa ulaşamamış veteranları kadrosuna katarak bir kez daha şampiyonluğun en önemli adayı olarak sezona girmişti. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Batı konferansında tıpkı bugün olduğu gibi o zaman da doğuya göre çok daha iyi takımlar vardı. Kimler yoktu ki: Garnett'li Minnesota Timberwolves, Kobe-Shaq'li Los Angeles Lakers, Duncan-Parker-Ginobili'li San Antonio Spurs, Webber-Peja-Bibby-Divac'lı Sacramento Kings, Nowitzki-Nash'li Dallas Mavericks, Pau Gasol liderliğinde ilk kez 50 galibiyete ulaşan Memphis Grizzlies, Yao Ming-Steve Francis'li Houston Rockets, Carmelo'lu Denver Nuggets.. Hatta o sezon %50 galibiyet yüzdesinin üzerinde olan Utah Jazz ve Portland Trail Blazers da playoffların dışında kalmıştı. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Los Angeles Lakers, normal sezonu ikinci sırada bitirse de ilk turda Houston'ı 4-1, konferans yarı finalinde Spurs'ü 4-2 (Fisher'ın 0,4 kala attığı mucizevi basket bu seride gelmişti), konferans finalinde de Minnesota Timberwolves'u yine 4-2 ile geçerek NBA Finali'ne emin adımlarla ulaşmayı başardı.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Final öncesi tüm dünyada Los Angeles Lakers'ın çok rahat şampiyon olacağı yönünde bir beklenti vardı. Aslında bu beklenti haksız sayılmazdı. NBA tarihinin gelmiş geçmiş en iyi 10 oyuncusundan 2'sine sahip bir ekip, "yıldızı olmayan" bir takımla karşılaşacaktı. Gazetelerde, televizyonlarda Pistons'ın süpürülme ihtimalinin, maç kazanma ihtimalinden daha yüksek olduğu bile iddia ediliyordu. David vs Goliath benzetmesi bu eşleşme için gayet yerindeydi.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Serinin ilk maçı Staples Center'daydı. Kaybedecek bir şey olmayan Pistons, maça iyi başlayan taraftı. Takımın saha içi lideri Chauncey Billups, hem takımını yönetiyor hem de skor liderliğini üstleniyordu. Detroit'in takım oyununa karşılık Lakers cephesinde Shaq ve Kobe dışında cevap yoktu. Oyun tamamen bu iki ismin üzerine kalmıştı. İlk yarı 1 sayılık Lakers üstünlüğüyle geçildi. "Lakers ikinci yarı vidaları sıkıp kazanır" diye düşündü herkes. Öyle olmadı... Geçen her saniye Pistons biraz</div>
</div>
<div style="text-align: left;">
daha güvenle oynamaya, Lakers'ın üzerine gitmeye başlamıştı. Ligin en durdurulamaz ikilisi, Detroit savunması karşısında zorlanıyor ve destek bulamıyordu. İkinci yarı Los Angeles Lakers'ı 34 sayıda tutmayı başaran Pistons, Chauncey Billups ve Rasheed Wallace'ın son çeyrekteki iyi oyunuyla ilk maçı 87-75 kazanarak tüm dünyaya mesajını veriyordu. Lakers'ın attığı 75 sayının 59'una imza atan Kobe (25) ve Shaq (34) yeterli olmamıştı.<br />
<br />
Ancak mesaj alınmışa benzemiyordu. Dillerde Larry Brown'ın koçluğunu yaptığı Allen Iverson'lı 76ers'ın da ilk maçı kazanıp daha sonra parçalandığı hikaye vardı. Yine herkes "Lakers ilk maçı ciddiye almadı. Bundan sonra maç kaybetmezler" diyordu.<br />
<br />
İkinci maça çok daha iyi odaklandığı belli olan Lakers, istekli haline rağmen Detroit Pistons'ı sarsamıyordu. Üçüncü bir skorer arayan Phil Jackson, kenardan çaylak Luke Walton'ı sahaya sürmeye karar verdi. O ana kadar maç dengede gidiyordu. Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan Walton, ilk fırsatta üçlüğünü gönderdi. Ancak farkı yaratan, Walton'ın pas yeteneğiydi. Savunmanın ilgisinin diğer yıldızlarda olmasından faydalanan Walton, takım arkadaşlarına yarattığı pozisyonlarla takımını ateşledi. Staples Center ilk kez coşkuyla ayağa kalkmışken fark da çift hanelere çıkmıştı. Daha önce de söylediğim gibi: Bu Pistons takımı çok karakterli bir takımdı ve savaşmadan ölmeye niyetleri yoktu. Son çeyrekte 12 sayılık farkı eritmeyi ve bitime 1 dakika kala öne geçmeyi başardılar. Geri dönüşün kahramanları Chauncey Billups ve Rip Hamilton'dı. Son 10 saniyeye girilirken, underdog Pistons'ın 89-86 üstünlüğü vardı. Yapmaları gereken bir iyi savunma kalmıştı. Sonra 2-0 üstünlük ile eve döneceklerdi. Topun gideceği oyuncu belliydi. Kobe Bryant, Richard Hamilton'ın üzerinden attığı üçlükle maçı uzatmaya taşıdı.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe width="320" height="266" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/bvo_ca9cTjk/0.jpg" src="https://www.youtube.com/embed/bvo_ca9cTjk?feature=player_embedded" frameborder="0" allowfullscreen></iframe></div>
<br />
<br />
Bu basket, bütün momentumu Lakers tarafına geçirmişti. Demoralize olan Pistons, uzatmada sahadan silinecekti. 10-1 Lakers üstünlüğüyle geçecek uzatma periyodunun ardından seri 1-1'e geldi. Lakers cephesinde sevinç vardı, Pistons ise yerle bir olmuştu. İki maçı da sonuna kadar hak etmiş ama ikinciyi ellerinden kaçırmışlardı. Oysa büyük resim çok daha umut vericiydi. Detroit saha avantajını ele geçirmişti ve evinde üst üste 3 maç oynayacaktı. (O zaman final serileri 2-3-2 şeklinde oynanıyordu.) İlk iki maçın kazananı aslında Pistons'tı. Ama nedense Lakers şampiyon olmuş gibi bir hava vardı. "Lakers geri döndü, tıpkı 76ers'a yaptıkları gibi Detroit'i de dağıtacaklar."<br />
<br />
Beklentiler yine boşa çıkacaktı. Hayal kırıklığı yaratan ikinci maçtaki dramatik mağlubiyete rağmen, Pistons reaksiyon vermeyi başaracaktı. Üçüncü maça 8-0'lık bir seriyle başlayan Detroit, rüzgarı kısa sürede arkasına almıştı. Ben Wallace'ın, Shaquille O'Neal'a faul yapmadan gösterdiği dirence TayShaun Prince'in Kobe Bryant'a yaptığı boğucu savunma da eklenince (yardımlı takım savunmasını da unutmamak gerek) Los Angeles Lakers'ın dengesi tamamen bozuldu. Kobe Bryant, ilk yarıda 22 dakika boyunca saha içi isabet bulamazken Richard Hamilton boş durmuyordu. İlk yarıyı 39-32 geride kapatan Lakers'ın reaksiyon vermesi gerekiyordu. Hamilton, ilk yarı tek başına Kobe ve Shaq'in toplamından daha çok sayı atmıştı. İkinci yarı ise işler Lakers adına daha da kötüleşecekti. Detroit savunması, Lakers hücumunu ikinci yarıda tek kelimeyle boğdu. Maç bittiğinde skor 88-68'di. NBA tarihinde Los Angeles Lakers'ı bir final maçında 70 sayının altında tutan ilk takım 03-04 Detroit Pistons olmuştu. Richard Hamilton, 48 dakika sonunda Kobe Bryant (11) ve Shaquille O'Neal'ın (14) toplamından daha çok skor atmıştı (31 sayı). Detroit ayrıca 10 farklı oyuncusundan skor katkısı almıştı.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhmgoVGr9XMob1MMwaqwv5geWcdc5jCQz5HkYk8AiFRVTBr8QLlOHVrpaIW0xzge4ePb2Ib6dyNY_cN63seimFk4SsX1SM0z5JEaFI7Mq80wrR6Om-AxfNaFOdWrSNEXX6rKn2KB3ujmS4/s1600/rip.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhmgoVGr9XMob1MMwaqwv5geWcdc5jCQz5HkYk8AiFRVTBr8QLlOHVrpaIW0xzge4ePb2Ib6dyNY_cN63seimFk4SsX1SM0z5JEaFI7Mq80wrR6Om-AxfNaFOdWrSNEXX6rKn2KB3ujmS4/s400/rip.png" width="400" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
Bu galibiyetin ardından Detroit'e hak ettiği saygıyı göstermeye başlayanlar oldu. Yalnız hala "Lakers'ın deplasmandaki 3 maçtan 1'ini kazanması yeterli. Staples Center'daki maçlarda işi bitirirler" diyenlerin sayısı da hiç az değildi.<br />
<br />
Bir önceki maçta -mecazi tabirle- aşağılanan Lakers, serinin dördüncü maçına tek planla çıkmış gibiydi: "Topu Shaq'e ver ve yolundan çekil." Tarihin en dominant pivotu, elinden gelenin en iyisini henüz göstermemişti. Ben Wallace'ın gayreti ya da Detroit'in yardımlı savunması, bu maçta O'Neal'ı durdurmaya yetmeyecekti. Ne var ki Lakers, pota altındaki koca adama destek bulamıyordu. Kobe Bryant da kötü bir günündeydi ve Shaq'in durdurulamaz oyunu ancak maçın başa baş gitmesine yetiyordu. Chauncey Billups liderliğinde takım halinde oynamaktan vazgeçmeyen Pistons, ilk yarı bitmeden üstünlüğü ele geçirmişti. Ama fark sadece iki sayıydı. Maçın üçüncü çeyreğinde senaryo pek değişmedi. Pistons Shaq'i yavaşlatamazken, Lakers ona bir yardımcı bulamıyordu. Hatta takımın yıldızlarından Kobe Bryant, seçtiği zorlama atışlarla Detroit'in kolay sayılar bulmasına yardımcı oluyordu. Son çeyreğe 56-56 eşitlikle giriliyor, heyecan giderek artıyordu. İki takım da hayati değere sahip bu çeyrekte gaza basacaktı.<br />
<br />
Takımlar gaza basıyordu ama Shaquille O'Neal giderek yorulmaya başlamıştı. Bu seride en çok skor üretilen çeyrek, belki de serinin en önemli çeyreği, baraj kapaklarını açan isim de Rasheed Wallace olacaktı. Seri boyunca yaşlı Karl Malone'a üstünlük sağlamayı başaran Rasheed, belki de ilk kez takımı tek başına sırtına alacaktı. Karşısında bulduğu Stanislav Medvedenko'yu paramparça eden 'Sheed, birçoğu son çeyrekte gelen 26 sayı ve 10 ribaundla takımını galibiyete taşıdı. Onu, bu gibi anlar için kadroya katmışlardı, o da gerekeni yaptı. Artık şampiyonluğa sadece 1 galibiyet kalmıştı.<br />
<br />
NBA tarihinde 3-1 geriye düştükten sonra şampiyon olabilmiş bir takım yoktu. Ancak bunu yapabilecek bir takım varsa, o da Lakers'tı. Larry Brown, serinin Los Angeles'a taşınmasını istemiyordu. İşlerinin bitmediğini oyuncularına defalarca hatırlattı. Zaten oyuncuları durumun farkındaydı. Takımın tecrübeli isimlerinden Lindsay Hunter, sahaya çıkmadan önce koridorda yapılan toplantıda şunu söyleyecekti: "Bu, bizim için yedinci maç."<br />
<br />
Serinin beşinci maçında tempo yüksekti. İlk çeyrekte önceki maçlara göre daha rahat skor üreten Lakers, Pistons hücumunu durdurmakta zorlanıyordu. Takımlar, rakibin her hamlesinde hücumda cevap veriyorlardı.Detroit Pistons, ilk yumruğu ikinci çeyrekte attı. savunmada kaptıkları toplarda ve rakiplerini zorladıkları dengesiz atışlardan sonra buldukları hızlı hücum sayılarıyla bir seri yakalayan ev sahibi, bu çeyrekte tam 30 sayı kaydetti ve soyunma odasına 10 farkla üstün gitti. Öldürücü darbe ise üçüncü çeyrekte gelecekti.<br />
<br />
Şampiyonluğa adım adım yaklaşmanın verdiği motivasyonla üçüncü çeyreğe çok iyi giren Pistons, sezon boyu yaptığı inanılmaz savunmayı, dozunu arttırarak uygulamaya başladı. Lakers'ı çaresiz bıraktıkları her hücum biraz daha şahlanan ve rakibinin üzerine acımasızca çullanan Detroit, ruhani lideri Ben Wallace'ın önderliğinde Lakers'ın kafasını kopartmaktaydı. 2/14 gibi düşük bir yüzdeyle üçlük atmalarına rağmen, neredeyse kaçan her üçlükte hücum ribaundu yapan Big Ben, maçı 18 sayı ve 22 ribaundla (10'u hücum) bitirecekti. Bu çeyrekte yalnızca 14 sayı üretebilen Lakers, son çeyreğe girilmeden havlu atmıştı. Fark 23 sayıydı.<br />
<br />
Son çeyrek tamamen kutlama anlamı taşıyordu. Kimsenin şans vermediği, süpürülmesine kesin gözle bakılan, "yıldızı olmayan" Detroit Pistons, büyük favori Lakers'ı sadece 5 maçta teslim almış, bir çeyrek boyunca da şampiyonluk kutlamıştı. Maç sonunda ortaya çıkan istatistikler de bu takımın karakterini göstermekteydi. İlk beşin tamamı çift haneli sayılar üretirken, serinin yıldızı Chauncey Billups sadece 5, bir önceki maçın kahramanı Rasheed Wallace da 8 top kullanmıştı. 100-87 sona eren beşinci maç, takım oyununun en görkemli zaferlerinden birini taçlandırmıştı. Finallerin En Değerli Oyuncusu Ödülü'nü alan Chauncey Billups, "Bunu bütün takım hak ediyor. Bu ödülü 13 eş parçaya bölüp, herkese bir parçasını vermek isterdim." diyerek, belki de bu takımın neden başarılı olduğunu gösteriyordu.<br />
<br />
03-04 Pistons, çok özel bir takımdı. Karakterleri, iş ahlakları, çalışkanlıkları ve sonunda da başarılarıyla herkese kendilerini kanıtladılar. Daha da önemlisi, hak ettikleri saygıyı kazandılar. NBA'i yeni yeni tanıyan birçok genç insanı NBA ve Detroit Pistons hayranı yaptılar. Ama belki de en önemlisi;<br />
<br />
Sert oynadılar<br />
Akıllı oynadılar<br />
Birlikte oynadılar<br />
Ve bundan çok keyif aldılar </div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
</div>
<br />
<div>
<br /></div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08840782836868296168noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2898092874983786871.post-4604594523051404762015-06-29T03:41:00.001-07:002015-06-29T03:41:47.499-07:00Kobe, Kendisine "Tecavüzcü" Diyen Çaylak İçin Ne SöylediLos Angeles Lakers, 2015 NBA Draftı'nda 2. sıra seçim hakkına sahipti ve kimi seçeceği ya da bu hakkı takas edip etmeyeceği, gündemi bir hayli meşgul etti. Sonuçta 2. sıradan D'Angelo Russell seçildi ancak draft sonunda konuşulan bir diğer seçim hakları 27. sıraydı.<br />
<br />
Lakers, 27. sıradan, NBA efsanelerinden Larry Nance'in oğlu, Larry Nance Jr'ı draft etti. Bu seçimin konuşulma sebebi ise oyuncunun 2012 yılında Kobe Bryant ile ilgili attığı bir tweet. Larry Nance Jr, Kobe Bryant için "Tecavüzcü"anlamına gelen "Rapist" sözcüğünü kullanmıştı<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEja2xGtGWYPvIc3222U-BNCrhf-5gd0K5xa3YHZGu1GyPO9SQEqvjnlE1JBncoBAvBj-0Y09GdPBi_uwRilWzra8nLD2_C6sC9jnyELgruvGKtiGMTHT5KZU8EMPQkwdqMO8Pgb7U4hrzI/s1600/nance.png" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="211" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEja2xGtGWYPvIc3222U-BNCrhf-5gd0K5xa3YHZGu1GyPO9SQEqvjnlE1JBncoBAvBj-0Y09GdPBi_uwRilWzra8nLD2_C6sC9jnyELgruvGKtiGMTHT5KZU8EMPQkwdqMO8Pgb7U4hrzI/s400/nance.png" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Bahsi geçen tweet</td></tr>
</tbody></table>
<br />Bu seçim üzerine Kobe Bryant'ın nasıl bir tavır içinde olacağı merak konusuydu. ESPN'den Jemele Hill, BET Ödülleri öncesinde yaptığı röportajda Kobe'ye merak edilen soruyu sordu:<div>
<br /></div>
<div>
<b>Hill: </b>Genç oyuncuların dikkat etmesi gereken bir diğer konu da attıkları tweet'ler</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<b>Kobe: </b>Evet, kesinlikle</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<b>Hill: </b>Larry Nance ile bu konu hakkında konuşmak isteyebilirsin</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<b>Kobe: </b>Çocuk kendisi o işi çözmüş</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<b>Hill: </b>Onunla çıktığınız ilk idmanı sen ya da bir başkası Periscope'tan yayınlamalı</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<b>Kobe: </b>(Gayet esprili bir tavırla)Ona ne yapacağımı düşünüyorsunuz ki? Çocuk daha 19 yaşında. O daha bir çocuk. Aslında dün bana güzel bir mesaj gönderdi. Komikti, çünkü takım arkadaşınız size attığı mesaja "Selam, Mr. Bryant" şeklinde başlıyorsa, bırakma zamanınız gelmiş demektir. Bunu okuduğumda "Bu ne a*k" dedim. Ama gayet hoş ve özür içeren bir mesajdı. Ona "Dinle, hepimiz zamanında pişman olduğumuz, sonrada geri almak istediğimiz şeyler yaptık, söyledik. Köprünün altından çok sular aktı adamım. Takıma hoş geldin." dedim. Bana "Teşekkürler efendim" şeklinde cevap verdi. "Bu ne a*k" dedim.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Görünüşe bakılırsa Kobe, yaşananları değil daha çok yaşlılığı kafasına takıyor. Yine de işler kötü gittiğinde Bryant'ın, takım arkadaşlarına karşı "hoş olmayan" tavırlarla yaklaşabildiğini biliyoruz. Larry Nance Jr ile ilgili bir problem olduğunda, bu mevzuyu cebinden çıkarıp çıkarmayacağı bilinmez.</div>
<div>
</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08840782836868296168noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2898092874983786871.post-2060288988833382852015-06-04T13:34:00.000-07:002015-06-04T14:14:24.343-07:00NBA Final Serisi: Kilit Birinci MaçBasketbol izleyicisi için sezonun en heyecan verici zamanı geldi. NBA'de Final Serisi, bu gece Oracle Arena'da oynanacak ilk maçla başlıyor. Normal sezonun en değerli oyuncusu Stephen Curry'nin Golden State Warriors'ı ile üst üste beşinci kez final oynama başarısına erişen LeBron James'in Cleveland Cavaliers'ı karşı karşıya geliyor. İki takımın artı ve eksilerine değinerek, final serisini değerlendirmek istedim.<br />
<br />
Oyun tarzları bakımından birbirinden keskin şekilde farklı iki takımın karşılaşması olacak. Golden State Warriors, yüksek tempoda oynamayı seven, geçiş hücumlarıyla çok etkili olan, sete kalsa bile çok tempolu set oyunu oynayıp, rakip savunma reaksiyon dahi veremeden iyi bir şut yaratabilen bir takım. Cleveland Cavaliers ise -sakatlıkların da etkisiyle- bu playofflarda daha çok sete set oynayan bir görüntüde ve bu seride de aksini yapacaklarını düşünmek çok gerçekçi değil.<br />
<br />
<b>Cavs'in Her Şeyi LeBron</b><br />
<br />
Cleveland Cavaliers cephesinde her şeyin başlangıç noktası LeBron James. Kevin Love'ın sezonu kapatması, Kyrie Irving'in de kendisini rahatsız eden birkaç sakatlıktan muzdarip şekilde oynamaya devam etmesi, bütün yükü LeBron James'in sırtına yüklemiş durumda. Tam rakamı bilmemekle birlikte, tahmin ediyorum ki Cavs'in attığı sayıların %65-70'i direk LeBron kaynaklı. Sadece attığı ya da asistini yaptığı sayılar değil, savunmayı üzerine topladıktan sonra yarattığı pozisyonlarda yapılan bir ekstra pas üzerinden buldukları üçlükler ya da yakın atışlar da direk LeBron James sayesinde üretiliyor. Bugüne kadar James'in gayet dominant oynadığını ve bu planın işlediğini söyleyebiliriz. Playofflarda performanslarını arttıran JR Smith, Iman Shumpert, Matthew Dellavoda, Tristan Thompson ve hatta -bazı maçlarda üst üste çok kritik üçlükler atan- James Jones, hücumdaki görevlerini başarıyla yerine getirdiler. İlk bakışta "üçlükçü" bir takım gibi görünmeseler de LeBron'u durdurabilmek için içeri gömülen rakipler karşısında Cleveland'ın bu playofflarda maç başına 10 üçlük isabeti bulduğunu ve bu alanda Golden State Warriors'ın hemen arkasında olduğunu söyleyelim. %36 gibi ortalama üstü bir üç sayı isabet oranı bulmalarının en büyük sebebi de yukarıda bahsettiğim rol oyuncularının formda olması.<br />
<br />
<b>Cavs'in X Faktörü</b><br />
<b><br /></b>
Tristan Thompson, Kevin Love'ın sakatlanmasının ardından bulduğu sürelerde çok önemli işler yaptı ve X faktör oldu diyebiliriz. Özellikle iyi bir ribaund takımı olmayan Atlanta Hawks'a karşı aldığı hücum ribaundları, takımı adına çok büyük avantajdı. Ancak bana göre bu seride bilinmeyen olarak ortaya çıkması gereken oyuncu Kyrie Irving olacak. "Irving de X Faktör olur muymuş canım!" Olmaz. Yani normal şartlarda olmaz. Ancak sakatlığı nedeniyle Hawks serisinde çok etkisiz kaldığını ve savunma yapmakta zorlandığını gördük. Golden State Warriors, sakatlıkların sınırladığı Irving'in hücumunu daha da minimize etmek adına hücumda sürekli onun üzerine atak edecektir. Böylece savunmada onu hem fiziksel hem de mental olarak yıpratıp, hücum verimini en alt seviyeye çekmek isteyeceklerdir. Irving eğer beklenenin üzerinde bir reaksiyon verebilirse, LeBron James'in üzerindeki yükü belli ölçüde hafifleterek takımına görünenden çok daha değerli bir katkı yapmış olur. Şayet Irving bunu yapamazsa, -tıpkı Hawks serisinde olduğu gibi- JR Smith'in hücumda sorumluluk alması ve bire bir yaratıcılığını göstermesi gerekecektir. Çünkü LeBron'un da dinlenmesi -kenara gelmese bile saha içinde belli süre aktif dinlenmesi- gerek.<br />
<br />
<b>Cavs'in En Büyük Avantajı: Tecrübe</b><br />
<b><br /></b>
Bu seride Cleveland'ın en büyük avantajı, -gezegenin en iyi oyuncusuna sahip olmalarının dışında- final/şampiyonluk tecrübesi olacak. Golden State Warriors'ın oyuncuları ve teknik ekibi içinde final tecrübesi olan tek isim, asistan Luke Walton. Cleveland'da ise Kendrick Perkins, Mike Miller, James Jones, Brendan Haywood, Shawn Marion ve tabi ki buraların gediklisi haline gelen LeBron James'in şampiyonluk yüzükleri var. LeBron ve biraz da James Jones dışında ana rotasyonun parçası değil bu isimler belki ama soyunma odası atmosferi ve tecrübesiz oyuncuları mental olarak hazırlama açısından bu çok büyük bir avantaj.<br />
<br />
Koçlar açısından bakıldığında, iki çaylak koç karşı karşıya gelecek gibi gözükse de David Blatt, geçmişte önemli finaller görmüş/kazanmış bir koç. Steve Kerr'ün, oyunculuk kariyerinde 5 şampiyonluğu, Phil Jackson ve Gregg Popovich gibi koçları olsa da şu anki durumu farklı. Bu alanda da tecrübe konusunda Cavs bir adım önde diyebiliriz<br />
<br />
<b>Hack-A Bogut?</b><br />
<b><br /></b>
Hack dediğimiz hadise, bu seneki playofflara ne yazık ki damga vurdu. Özellikle Clippers'ın oynadığı serilerde DeAndre Jordan'a sık sık yapılan taktik fauller, seyir zevkinin "namına konmuş" bir darbe gibiydi. Andrew Bogut da kötü faul atan bir oyuncu olarak zaman zaman buna maruz kalıyor. David Blatt'in böyle bir planı var mı bilinmez. Ama özellikle deplasmanlardaki maçlarda tempoyu kontrol altına almak, rakibi ritmden çıkartmak ve Warriors'ın en önemli boyalı alan/çember savunmacısını kenara göndermek adına başvurulabilecek bir yol gibi gözüküyor. Perkins, Haywood, Marion gibi pek süre almayan oyuncuların olması, faul yapacak oyuncu bulmak konusunda da ellerini güçlendiriyor. Aynı şekilde Steve Kerr'ün de Tristan Thompson'a taktik faullerle misilleme yapma şansı var. Ancak oyunun temposunun düşmesi Cavs'in işine geleceğinden, Warriors cephesinden "mecbur kalmadıkça" böyle bir hamle beklemiyorum.<br />
<br />
<b>Warriors İçin En Önemlisi Ritim</b><br />
<b><br /></b>
Golden State Warriors, -rakibinin aksine- sürekli tempoyu zorlayacak ve ritim içinde oynamaya çalışacaktır. Bunu yapabildiklerinde, belki de NBA'de hiçbir takımın çıkamadığı bir viteste oynayabiliyorlar. Steve Kerr'ün, oyuncularına belli özgürlükler tanıdığı şablonlar üzerinden "yarı doğaçlama" hücum eden Golden State Warriors'ın en önemli silahları tabi ki Splash Brothers. Curry ve Thompson'ın yarattığı şut tehdidi sayesinde işleri kolaylaşsa da tam anlamıyla bir ya da iki isme bağımlı bir takım olduklarını söylemek doğru olmaz. Normal sezonda da playofflarda da gördük ki Golden State, ilk beşinden ya da kenardan sürpriz kahramanlar çıkarabilen bir takım. Yakın geçmişe bakarsak, Houston Rockets serisinde Shaun Livingston, Andrew Bogut ve Harrison Barnes'ın sonucu belirlediği maçları hatırlarsınız. Birbirlerine inanarak, topu paylaşarak, akışkanlığı kaybetmeden oynadıkları süreyi bu seride maksimuma çıkartmak zorundalar.<br />
<br />
<b>Geçiş Hücumları</b><br />
<br />
Golden State Warriors'ın en büyük silahı, geçiş hücumları. Rakibinizken yarı sahayı hızlı geçmesini isteyeceğiniz son takım Warriors'tır. Çünkü hızlı şekilde çembere akabildikleri gibi bu hücumları üç sayılık basketlerle de bitirebiliyorlar. Fastbreak sonunda buldukları üçlükler zaten bu takımı en çok havaya sokan şey. Geçiş hücumu oynayabilmek için elbette rakibi top kayıplarına zorlamak ve/veya net savunma ribaundu almak gerekiyor. İşte işin çetrefilli kısmı burada başlıyor. Cleveland Cavaliers, bu yılki playoffların en az top kaybeden takımı (Maç başına 12.3 -ki gayet iyi- ). Hücumlar LeBron James üzerinden şekillendiği için, tecrübe kazandıkça tercihler konusunda da hayli ilerleme kaydeden LBJ, kötü seçilmiş, erken atış sayısını da bir hayli azaltıyor. Ayrıca Cavs, hücum ribaundlarına -özellikle Thompson ile- agresif şekilde girerek, rakibin net ribaund almasını da zorlaştıran bir ekip. Yani Golden State'in, en büyük silahını kullanabilmesi için savunmada ekstra gayret ve ribaundlarda büyük bir konsantrasyon göstermesi gerekecek. Cleveland'ın dikkat çeken bir diğer özelliği, bu playoffların en az saha içi deneme yapan takımı ancak en çok serbest atış çizgisine giden üçüncü ekibi olması. Maç başına 81 saha içi şut denemesi yapan Cleveland (En yüksek 92 ile Dallas), 26 kez serbest atış çizgisine gidiyor. Yani genelde savunmaya dengeli dönebiliyorlar.<br />
<br />
<b>LeBron Savunması</b><br />
<br />
Golden State'in bu seride düşünmesi gereken en önemli şey "LeBron James'i nasıl yavaşlatabiliriz." Öncelikle Draymond Green, Harrison Barnes, Andre Igoudala gibi fiziken LeBron'un karşısına atabileceği 3 oyuncuya sahip olmasının avantajını kullanmalı Kerr. Maç içinde LeBron'un savunmacısını sık sık değiştirerek onu her hücumda yıpratması akıllıca olacaktır. İkinci olarak, James bu playoff, kariyerinin en iyi dönemini geçirdiğini söylese de orta mesafe ve üç sayılık atışlarda aslında çok kötü bir yüzdeyle oynuyor.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiXzFAZYGZ7LlHp1isuikpimGFVH1eO6Axe93wgWiUqdIl0JZRZeWWFHDubOo8E5fU3XwJDppBASmoa2cEvM1m3WQwJXlL2e_jEY5xa8PUVknq2Bk2PBNjHvk7kt_DyRfTIoZg4tPe_mCI/s1600/lebron.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiXzFAZYGZ7LlHp1isuikpimGFVH1eO6Axe93wgWiUqdIl0JZRZeWWFHDubOo8E5fU3XwJDppBASmoa2cEvM1m3WQwJXlL2e_jEY5xa8PUVknq2Bk2PBNjHvk7kt_DyRfTIoZg4tPe_mCI/s1600/lebron.png" /></a></div>
<br />
Yukarıdaki tablodaki mavi noktalar LeBron James'in 2015 playofflarındaki isabetli atışlarını, kırmızılar ise kaçırdığı atışları temsil ediyor. Daha büyük noktalar, aynı noktadan atılan daha çok atışı simgeliyor. Aslında ilk bakışta bile LeBron'un orta ve uzak mesafeden kötü attığı görülüyor ancak yine de spesifik ortalamaları da vereyim.<br />
<br />
Üç sayı çizgisinin gerisinden ortalaması: %15<br />
Orta mesafe atışlarda ortalaması: %32<br />
Boyalı alandan kullandığı atışlarda ortalaması: %60<br />
Ayrıca sahanın sol tarafına gitmeyi daha çok tercih ettiği de net bir şekilde görülüyor.<br />
<br />
Bu bilgiler ışığında, LeBron James eğer yavaşlatılacaksa, bu ancak ve ancak boyalı alanın dışında tutulabilirse mümkün. Elbette buraya yazmak kadar kolay bir iş değil bunu yapmak. Hatta bire bir savunmayla bunu yapmak imkansız bile diyebiliriz. Çok iyi yardımlaşarak mutlaka LeBron'un boyalı alana girişlerini sınırlamak zorundalar. Ayrıca sahanın sağ tarafına yönlendirmeye çalışmak da onu rahat ettiği alandan çıkarabilmek adına yararlı olabilir.<br />
<br />
<b>Warriors'ın En Büyük Avantajı: Derinlik ve Çok Yönlülük</b><br />
<b><br /></b>Golden State Warriors, bu seride derin kadrosunun avantajını normale göre daha da fazla hissedebilir. Çünkü Cleveland artık 7-8 kişiye kadar daralttı rotasyonunu ve ana roldeki oyuncular yüksek dakikalar sahada kalmak zorunda. Cavs'li oyuncuların enerjisinin düşmeye başladığı anlarda Golden State, diri beşlerle sahada olma lüksüne sahip olacak. Sakatlıktan dönen Speights'in de takıma katılmasıyla tam kadro şekilde finale girecek olan Warriors, bu oyuncuların getireceği enerjinin yanı sıra, yapabildikleri belli başları şeylerden de bu seride ciddi fayda sağlayabilir.<br />
<br />
Shaun Livingston, oynadığı pozisyona göre uzun boylu bir oyuncu ve güvenilir diyebileceğimiz bir sırtı dönük oyunu var. Maç içinde Kyrie Irving ya da Matthew Dellavedova ile eşleşirse şayet, Warriors her tıkandığında onun sırtı dönük hücumuna başvurabilir.<br />
<br />
Leandro Barbosa, eskisi kadar olmasa da hala deliciliğiyle etkili olabilen, dikine gidebilen yapısıyla Kyrie Irving'e atak etmek ve onu yıpratmak konusunda Steve Kerr'ü elini güçlendirecek bir oyuncu.<br />
<br />
Andre Igoudala, sadece atlet olduğu için "otomatik şekilde" iyi savunmacı etiketi üzerine yapıştırılmış bir oyuncu değil. Iggy gerçekten üst düzey bir savunmacıdır ve LeBron James'in karşısına -fiziken dezavantajı olsa da- koyabileceğiniz bir oyuncudur. Kenardan gelen böyle bir güvenceniz olması, -Hawks ve DeMarre Carroll'ın yaşadığı- "LeBron sahada olduğu sürece savunmacısı da sahada olmalı" zorunluluğundan sizi kurtarır ve kafanızdaki rotasyonu da uygulayabilmenizi sağlar.<br />
<br />
Mo Speights'in sakatlıktan nasıl döneceği soru işareti. Ancak orta mesafe şut tehdidi, fazla dışarılara çıkmayı sevmeyen Cavs pivotlarının dengesini bozabilir. Şutunu riske edemeyecekleri için açılan penetre alanları da cabası. Ancak pivot pozisyonundan süre alırken savunma ribaundlarında yaşaması muhtemel büyük sıkıntıdan da söz etmek gerek. Yine de size oyunu değiştirebileceğiniz bir hamle şansı vermesi açısından kenarda olması değerlidir.<br />
<br />
Kenar katkısı dışında genel olarak Golden State Warriors, tekdüze bir takım değil. Hücumdaki çok yönlülükleri, ana atıcılarından biri ya da ikisi birden sorun yaşadığında bile ayakta kalabilmelerine olanak sağlıyor. Uzunları Bogut ve Draymond Green'in iyi pasörler olması, hücumlarına inanılmaz bir boyut katıyor. Top mutlaka Curry veya Klay'in elinde kalmak zorunda değil. Bu ikili inanılmaz şutörler oldukları için topsuz hareket ederek kendilerine ciddi bir avantaj sağlayabilirler. Birçokları Iman Shumpert - Stephen Curry eşleşmesinde Shumpert'ın iyi savunmacı olmasıyla Warriors'ı bozabileceğini düşünüyor. Haklılık payları da var, Shumpert ortalama üstü bir savunmacı. Ancak topsuz oyuncuyu kovalarken, toplu oyuncuyu savunduğu kadar iyi değil (Keza Dellavedova da öyle). Tepede Green veya Bogut'un top alıp, topsuz perdeden çıkan Curry'i bulmasıyla yakalayacakları pozisyonlar büyük avantaj getirebilir. Pasör uzunlar aynı zamanda bu kısalara back-door cut fırsatı da yaratıyor.<br />
<br />
<b>Ee Peki Sonuç? İlk Maç Neden Bu Kadar Önemli?</b><br />
<br />
Yukarıda bahsetmeye çalıştığım ve buraya sığdıramayacağım teknik zilyonlarca detay var elbette. Yalnız bu seride kazananı belirleyecek en büyük etmenler mental olacak diye düşünüyorum. Warriors seyircisi, NBA'in -Thunder seyircisiyle beraber- en gürültü çıkaran, en ateşli seyircisi. Salonda yine inanılmaz bir atmosfer olacağı kesin. Final oynamanın getirdiği motivasyonun üzerine bir de salondan geçecek o ekstra motivasyon, heyecan ve gerginlikle birleştiğinde iyi sonuçlar vermiyor. Golden State kadrosunda daha önce buraları oynamış bir oyuncu bile olmadığını ve tüm dünyada şampiyonluğun favorisi olarak görüldüklerini düşünürsek, heyecan, baskı ve gerginliği yüksek dozlarda hissedecekleri kesin. Bu tip bir durumda olan Warriors gibi takımların seriye evlerinde başlaması, dezavantaja dönüşebilir. Cleveland cephesi ise daha rahat olacaktır. LeBron James'e sahip olmalarına rağmen sakatlıklar ve dar rotasyonları, rakiplerinin de normal sezon birincisi olması nedeniyle tüm dünyada underdog olarak gösteriliyorlar. Sahadaki en sakin oyuncu da LeBron James olacak.<br />
<br />
Sözün özü, Warriors ilk maçta büyük bir gerginlik yaşayacak. Şayet buna rağmen maçı kazanabilirlerse, o baskı ve gerginlik serinin devamında yavaş yavaş yerini öz güvene bırakacak ve her şey giderek kolaylaşmaya başlayacak. Tersi durumda ise ilk maçı kazanan Cavs, ikinci maç öncesi iyice rahatlayacak. Warriors ise sırtı duvara dayanmış şekilde ikinci maça gelecek ve ilk maçta hissettikleri heyecan, gerginlik, baskının üzerine bir de "panik" eklenecek. Gerçekten kaldırılması zor bir psikoloji. Bu yüzden, ilk maçı kazanan tarafın seriyi de kazanacağını ve şampiyon olacağını düşünüyorum. İlk maçı;<br />
Warriors kazanırsa: 4-1 GSW<br />
Cavaliers kazanırsa: 4-2 Cavs<br />
<br />
Açıkçası Cleveland'ın, doğu konferansındaki rakiplerinin onları gösterdiği kadar iyi olmadığını düşünüyorum. Bugüne kadar çıktıklarında yeterli olan 5. vites, Warriors'ta da mevcut. Hatta bir üstü de mevcut. Gerekli mental gücü göstereceklerini umuyor ve Warriors kazanır diyorum. (LeBron James antipatim de bunu gerektiriyor zaten)<br />
<br />
Biraz geçe kaldı ama iyi spor oldu. Herkese keyifli bir NBA Finali dilerim. Benim tarafım belli #GoWarriors :)<br />
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------<br />
<br />
*Yazıda verilen takım istatistikleri, nba.com/stats adresinden alınmıştır.<br />
**LeBron James'in şut grafiği, Sports Illustrated'dan alınmıştır<br />
<b><br /></b>
<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08840782836868296168noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2898092874983786871.post-40209313122328063312015-05-13T06:48:00.005-07:002015-05-13T06:48:54.530-07:00Bir Değişik Maç YazısıFenerbahçe Ülker'in Final Four'da arz-ı endam etmesine çok az zaman kalmışken, birçok önemli maçtan önce yaptığım gibi yine bir ön bakış yazısı yazmak için kalemi elime aldım. Zeljko Obradovic ile Pablo Laso arasındaki kalite farkından, iki takım arasındaki kadro kalitesi farkına; avantajlı/dezavantajlı eşleşmelerden, kenardan gelip X Faktör olabilecek oyunculara; Maciulis'in sırtı dönük oyunundan, Nemanja'nın yüzü dönük oynadığı bire birlere; "Şu oyuncu sahadayken şöyle bir beş kullanmamız lazım"dan, "Onların şu zaafına hücum etmemiz lazım"a kadar kafamda zilyon tane teknik-taktik detay vardı. Yazarken, -daha kolay anlaşılması adına- geçmişte yaşanan şeylerden örnekler vermeye çalıştım. Tam o sırada, daha eskilere gidip, hafızamda küçük bir tur attım.. Ve yazıdan vazgeçtim. Niye vazgeçtim?<br />
<br />
İlk kez son 8'e kaldığımız günleri hatırladım. 2007-2008 sezonu.. O heyecanın tanımını yapacak kelimeleri yan yana getirebilir miyim bilmiyorum. Az çok herkes, Montepaschi Siena'nın bizi eleyeceğini tahmin ediyordu, hatta bir adım ileri gideyim, herkes Final Four'a Siena'nın gideceğini biliyordu. Ama yine de öyle bir heyecanlanmıştım ki maçlarda, kalbim, göğüs kafesimi kırmaya çalışır gibi atıyordu. Yetmedi gücümüz de tecrübemiz de.. İki maçta elendik. Ama o heyecan, yapılan yatırımı da arttırdı. Devam eden sezonlarda hep ciddi paralar harcayarak ses getirecek transferler yaptık. Sezona hep "çok iddialı" girdik. Ancak sezonu iddialı bitiremedik.<br />
<br />
2008-2009 sezonunda Top 16'ya kaldığımızda, beklentilerimiz en azından bir kez daha Son 8'e girebilmekti. Ah o Top 16'ya kalmaz olaydık, ne acılı bir süreçti o. CSKA Moskova, Montepaschi Siena ve Cibona Zagreb'le aynı gruptaydık. Alınacak 3 galibiyet, gruptan çıkmamız için yeterli olabilir diye umuyorduk maçlar başlamadan evvel. İlk maç, içeride CSKA'ya sadece 48 sayı atabildik, 18 fark yedik. O maç, sanki kalan maçların fragmanı gibi bir şeydi. Grubu yalnızca 1 galibiyet ile (Cibona deplasmanı) bitirdik ve sonuncu olduk. Yetmedi gücümüz de tecrübemiz de.. Çok kötü elendik.<br />
<br />
08-09 sezonunda yaşananları "dibe vurmak" olarak görenler, bir sonraki sezon yanıldıklarını görecekti. 2009-2010 Euroleague sezonu, Fenerbahçeliler için kabus gibiydi. Normal sezonu 3-7 bitirip, felaket averajımızla grubu sonuncu bitirmiştik. Hele bir maç var ki Siena deplasmanında.. Ya son maçtı ya sondan bir önceki, tam hatırlamıyorum. Ama skorunu -çok denememe rağmen- hiç aklımdan çıkaramadım: "101-58" Yüz bir - Elli sekiz.. Bir takım ne kadar üçlük yiyebilirse, o kadar yemiştik. Paramparça olmuştuk, bundan daha çok üzülemeyiz diye düşünüyorduk.<br />
<br />
09-10 sezonunda yaşananları "En Büyük Yıkım" olarak görenler, bir sonraki sezon yanıldıklarını görecekti. 2010-2011 sezonu, kalbimizdeki en büyük yaralardan biri olarak hafızalarımıza kazınacaktı. Bogdan Tanjevic'in yerine Neven Spahija takımın başına gelmişti. Ukic, Greer, Kinsey, Ömer Onan, Mirsad Türkcan, Lavrinovic'lerden Darjus, Marko Tomas, Sean May'li kadro.. Hatta sezon ortasında Sarunas Jasikevicius da katılmıştı bu isimlere. Normal sezonda oynadığımız 10 maçın 7'sini kazanmıştık ki bunların içinde Barcelona deplasmanı ve -yıllarca bizi tokat manyağı yapan- Siena'ya karşı içeride aldığımız galibiyetler de vardı. Bu sefer değişik bir öz güvenle girdik Top 16'ya. Top 16.. Rüya gibi başlayan Top 16.. Olympiakos, Zalgiris , Valencia ile aynı gruptaydık ve ilk 3 maçın hepsini kazanmıştık. Bunlardan biri de Olympiakos deplasmanıydı. O ne coşku.. Liderlik hesapları yapıyoruz, çaprazdan gelecek takım kim olur diye düşünüyoruz, "Mirsad sakatlandı, ileride nasıl etkiler" diye tartışıyoruz, ilk defa ciddi şekilde "Final Four hayal değil" diye konuşuyoruz.. Fikstürün ikinci yarısında alınacak 1 galibiyet, son 8 takım arasına ismimizi yazdırmamız için yeterli olacaktı. 1 galibiyet.. Allah'ın belası 1 galibiyet.. Fikstürün ikinci yarısı, Zalgiris deplasmanıyla başladı. Baştan sona kafa kafaya giden, uzatmada kaybettiğimiz Zalgiris maçını hatırlarsınız. Yunan hakem Christos Christodoulou'yu kara listemize aldığımız maçtır o. Maç boyu daha iyi oynayan bizdik ama rakip 39 serbest atış kullanmıştı, otuz dokuz!! İzin vermediler işi orada bitirmemize. İkinci maç, içeride Olympiakos.. Herkesin kafasında aynı cümle: "Deplasmanda yendik, yine yeneriz!" Yenemedik. Adamlar geldi, net bir galibiyet alıp gitti. Pivotları Nesterovic ve Mavrokefalidis, bizim uzunlarla top gibi oynadı o gün. Biri çıkıp diğeri giriyordu, ama sonuç hiç değişmiyordu. O mağlubiyet, baskıyı tamamen üzerimize yıktı. Son maçta Valencia deplasmanına gidiyorduk ve 1 sayı farkla mağlup olsak bile Son 8'e kalıyorduk. Kalamadık. O sezon en kötü üçlük attığımız maç, belki de sezonun en önemli maçına denk gelmişti. 82-68 kaybedip averajı da verdik. Yetmedi nefesimiz de inancımız da.. Averajla elendik. O ne hayal kırıklığıydı.. İki gün evden çıkamadım ben, yaşam enerjim sıfırlanmıştı.<br />
<br />
Bu yıkımı atlatmak hiç kolay olmadı. Neven Spahija ile geçen bir sonraki sezon da Top 16'da grup sonunculuğu ile bitti. 2012-2013 sezonunda, takımın başına Simone Pianigiani geldi. Pianigiani, Montepaschi Siena ile çok başarılı yıllar geçirmiş, Final Four görmüş ve bizi çok kez ağır mağlubiyetlere uğratmış bir koçtu. Bo McCalebb, Bojan Bogdaovic, Emir Preldzic, David Andersen, Mike Batiste gibi oyunculardan oluşan bir takım, Pianigiani'yle birlikte büyük heyecan yaratmıştı. Bu sezona gelene kadar yaşanan üst üste yıkımlara rağmen o heyecan vardı. Fenerbahçelilerin birkaç tane ortak noktası vardır. Bunlardan en belirgin olanı ise umut etmektir. Biz Fenerbahçeliler, başımıza ne gelirse gelsin, umarsızca umut ederiz. O sene de başarılı bir yıl geçireceğimizi umut ettik. Top 16'ya son hafta zar zor kendimizi attık. Hala umut vardı ama içimizde. Değişen Top 16 formatı mı yoksa hayalperestlik mi sebebi bilinmez, daha iyi olacağımızı düşündük. Olmadı. Oynadığımız 14 maçın 12'sini kaybettik. Beşiktaş'ın dahi arkasında kalarak grubu sonuncu tamamladık. Top 16'nın açık ara en çok sayı yiyen takımıydık. O sezonun özeti, içeride oynadığımız Barcelona maçıydı. Maça iyi başlayıp, 3-4 dakika iyi oynarken çok kolay atışları kaçırmış, sonra bir anda mental çöküş yaşayıp paramparça olmuştuk. Hafızamdan silmek isteyip de silemediğim maçlardan biri de o maçtır. İkinci çeyrek skoru bile aklımdan çıkmıyor: "27-6" Maç skoru da bir o kadar vahim: "99-60" Kendi sahamızda bizi 40'a yatırdılar, çok uzun zaman önce de değil, yakın geçmiş bu.<br />
<br />
İşte tam bunları düşünürken, bir anda kendime geldim. Real Madrid - Fenerbahçe Ülker "Euroleague Yarı Final Maçı" için, maç önü yazısı yazmakta olduğumu fark ettim. X'ler, O'lar, teknik detaylar.. Kafayı mı yedim diye düşündüm biraz. Taraftarı olduğum takımın başında Zeljko Obradovic var. Taraftarı olduğum takımın formasını, mücadeleleriyle "İşte benim takımım!" dedirten oyuncular giyiyor. Son şampiyonu -maç vermeden- eleyip, Final Four yapmış bu takım. İşte bu yüzden vazgeçtim o yazıdan. Bu maç, teknik-taktik düşünülecek maç değil. Bu maç, inanca göre, evrene pozitif mesajlar gönderme, sinerji yaratma, dua etme, totem düşünme maçıdır. Bu maç, daha önce hiç tatmadığımız bir heyecanın keyfini çıkartma maçıdır. Zeljko Obradovic, bugüne kadar göstermediği yeni setleri cebinden çıkartarak, takımı en iyi şekilde hazırlayacak, oyuncular sahada olduğu her saniye ellerinden gelenin en iyisini yapacaktır zaten. Bu maç, basketbol yazarı değil, taraftar olma maçıdır.<br />
<br />
O yüzden taraftar Volkan Yeğin oldum bu yazıyı yazarken.<br />
Kaybedeceğini bile bile playofftaki Siena mağlubiyetlerini büyük umutlarla izleyen,<br />
İlk yarısı 50-19 biten Barcelona maçında salondan çıkmak isteyip, ayaklarında o gücü bulamadığı için 40 dakika boyunca o acılı maçı yerinden izleyen,<br />
Unics Kazan maçında uzatmada averajı alıp, son maç Milano'ya yenilip elendiğimizde kahrolan,<br />
101-58 kaybettiğimiz Siena deplasmanında, rakibin attığı her üçlükte "Bu sefer girmesin" diye içinden söylenen,<br />
Final Four hayalleri kurarken, Valencia mağlubiyetiyle Top 16'da elendikten sonra evi yanmış gibi olduğu yere çöküp kalan, ağlayamayacak kadar yıkılan Volkan Yeğin...<br />
<br />
Şimdi hayalini kurduğumuz yerdeyiz. Sezon içinde maçlardan önce hep "Gazamız mübarek, yolun sonu Madrid olsun" diyordum. Bu sefer de "Gazamız mübarek, yolun sonu Madrid'in fethi olsun" diyeyim. Güle güle gidin, tarih yazın gelin!<br />
<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08840782836868296168noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2898092874983786871.post-42396224471659386022015-04-15T10:35:00.000-07:002015-04-15T10:35:21.913-07:00ENERJİ VE KARARLILIK - İLK MAÇ FENERBAHÇE'NİNEuroleague'de çeyrek final eşleşmeleri dün oynanan maçlarla başladı. Tarihinde ikinci kez son 8 takım arasına kalan Fenerbahçe Ülker, ilk maçta Maccabi Tel Aviv'i ağırladı ve sahadan 80-72 galip ayrılarak seride 1-0 öne geçti. Hepimiz için stresli geçen maçın hikayesine şöyle bir bakış atalım.<br />
<br />
Maç öncesi, taraftarda inanılmaz bir heyecan hakimdi. Şahsen ben önceki geceyi uykusuz geçirdim, birçok arkadaşımın da aynı şeyi yaşadığını biliyorum. Çünkü alışık olmadığımız bir yerdeyiz. 2007-2008 sezonunda tarihimizde ilk kez bu başarıyı yakaladığımızda, hepimiz içten içe Montepaschi Siena'ya eleneceğimizi biliyorduk. Buna rağmen inanılmaz bir heyecan vardı. Bu seneki takım, çeyrek finale gelirken öyle bir ışık verdi ki beklentileri de umutları da arttrdı. Dolayısıyla hissettiğimiz baskı da heyecan da normale göre 10 kat daha arttı. Bizler taraftar olarak bu baskı ve heyecan yüzünden uyuyamazken, sahaya çıkacak oyuncuların halini düşünün bir de.. Hele ki birçoğunun daha önce Top 8 tecrübesi olmayan isimler olduğunu ve kulübün de güçlü bir geleneği olmadığını düşünürsek, maçın başında bir tutukluk yaşayacağımızı öngörmek zor değildi. Tam anlamıyla da böyle oldu. <br />
<br />
Maccabi Tel Aviv, maça atak modunda başladı. Başta Jeremy Pargo olmak üzere hem hücumda hem savunmada Maccabi'li oyuncuların çok agresif olduklarını ve çok iyi odaklandıklarını gördük. Fenerbahçe Ülker cephesinde ise Nemanja Bjelica ve Nikos Zisis dışındaki üç oyuncu (Andrew Goudelock, Bogdan Bogdanovic ve Oğuz Savaş) çok tedirgin ve tutuktu. Top 16'da Pire ve Moskova deplasmanlarında "Biz buraya kazanmaya geldik" mesajını her halleriyle veren oyuncular, belli ki çeyrek finalin ve ev sahibi avantajının getirdiği kazanma zorunluluğunun baskısını hayli hissediyordu. Kafalarında oyun planından çok "Aman bir hata yapmayayım" düşüncesi var gibiydi. Hal böyle olunca, maçın ilk çeyreği, hamleler yapan Maccabi'yle, karşılık vermeye çalışan tedirgin bir Fenerbahçe arasında oynandı. Çeyreğin ortasına doğru oyuna giren Jan Vesely'nin getirdiği enerji ve Nemanja Bjelica'nın koyduğu yürek, Fenerbahçe'yi maçta tutan etkenlerdi.<br />
<br />
İşin psikolojik tarafı bir yana, sahada planı işleyen taraf da Maccabi'ydi. Savunma stratejisini Goudelock ve Bogdanovic'e top kullandırmamak üzerine kuran son şampiyon, Yogev Ohayon ve Devin Smith ile bu iki oyuncuya baskılı savunma yaptı. İkili oyunları da topu Goudelock ve Bogdanovic'in elinden çıkartmak için kısaya baskılı savundular. Çok atlet bir takım oldukları için uzuna dönmekte başarılı olan Maccabi, Fenerbahçe'nin bu riskli savunmayı cezalandırmasına izin vermedi. İlk yarı boyunca Jeremy Pargo'yu durduramayan Fenerbahçe Ülker, Nemanja Bjelica ve Jan Vesely'nin oyunuyla maça tutundu ve soyunma odasına sadece 4 sayı farkla geride gitti. Bjelica, ilk yarıyı 12 sayı, 9 ribaundla kapattı ve müthiş kararlıydı. O kadar ki hislerini belli etmemesiyle tanınan Nemanja, taraftarı ateşlemek için şöyle şeyler bile yaptı<br />
<br />
<div style="text-align: center;">
<iframe frameborder="0" height="480" src="https://vine.co/v/euLF9BaFbp7/embed/simple" width="480"></iframe><script src="https://platform.vine.co/static/scripts/embed.js"></script> <br />
<br />
<div style="text-align: left;">
Maçın üçüncü çeyreği de ilk yarıya benzer şekilde başladı. Jeremy Pargo'nun ne bire birlerini ne de pick and roll'lerini durduramayan Zeljko Obradovic, çeyreğin ortasında kimsenin beklemediği bir hamle yaparak Bjelica ile Vesely'i aynı anda kenara aldı ve Kenan-Goudelock-Bogdanovic-Emir-Zoric beşini sahaya sürdü. Maccabi farkı 11 sayıya kadar çıkartmıştı ve her şey onların istediği gibi gidiyordu. </div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<i>Şimdi burada biraz duralım. Maç içi heyecanıyla bu beşi sahada gördüğünde "Nasıl ya?" demeyen Fenerbahçeli yoktur. Ancak maçın kaderini değiştiren hamle bu oldu. Çünkü o ana kadar Fenerbahçe'nin bütün kısaları hücumda Bjelica ve Vesely'i arıyordu. Hiçbiri oyunun içine girememişti. İkisini birden kenara alarak, Emir, Goudelock ve Bogdanovic'i sorumluluk almak zorunda bıraktı Obradovic. Emir Preldzic 4 numara oynamasına rağmen takımın direksiyonuna geçti, çok kritik bir üçlük attı ve Luka Zoric'i devreye soktu. Bogdan Bogdanovic ve Goudelock, hücumda daha agresif olmaya, potaya gitmeye başladı. Kenan Sipahi'nin görevi ise iyice yorulan Jeremy Pargo'ya baskı yapmaktı. Kenan da üzerine düşeni layığıyla yapınca, fark kapanmaya başladı.</i></div>
<div style="text-align: left;">
<i><br /></i></div>
<div style="text-align: left;">
Zoric + 4 kısalı bu beş, Maccabi'nin dengesini ciddi şekilde bozdu. Pargo ve Smith'in gittikçe yorulduğu dakikalarda taze ve çabuk ayaklı olan bu Fenerbahçe beşi, savunmada rakibi durdurmaya başladı. Sonunda üzerindeki ölü toprağını atan oyuncular, atak moduna geçti. Bu dönemde Luka Zoric, iki pota altında da çok önemli işler yaptı. Hücumdaki etkinliğinin yanı sıra pick and roll savunmasında hem kısayı karşılayıp hem de adamına zamanında dönerek, Maccabi'nin skor damarlarından birini kesmeyi başardı. Diğer damar Jeremy Pargo'yu da yorgunluk ve Kenan'ın istekli savunmasıyla durdurmayı başaran Fenerbahçe Ülker, 20-5'lik bir seri yakalayarak çeyreğin sonunda 59-58 öne geçti -ki maçta ilk kez öne geçmiştik- ve son çeyreğe de bu skorla galip girdi.</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Son çeyreğin ilk hücumunda, bomboş kalsa bile şutu atarken tereddüt eden ve attığında da çoğunlukla isabet bulamayan Kenan Sipahi'nin üç sayılık basketi, Fenerbahçe'yi ve taraftarı iyice havaya soktu. Maçta ilk kez Maccabi'li oyuncular üzerilerinde baskı hissediyorlardı. Geçtiğimiz sezon bu tip durumlarda kolay teslim olmayan Tyrese Rice, Ricky Hickman, David Blu, Joe Ingles gibi mental açıdan güçlü oyunculara sahipti Maccabi. Ancak bu yıl görüntü biraz farklı. Jeremy Pargo -hele ki yorgun olduğunda- böyle anlarda iyi reaksiyon veremeyen bir guard. Top 16'da takımın en skorer ve güvenilir oyuncusu olan Devin Smith de savunmadaki rolü ve aldığı yüksek dakikalar sebebiyle etkisiz kalınca, Maccabi çatırdamaya başladı. İlk 25 dakika boyunca oynadıkları göze hoş gelen, tempolu oyundan eser kalmadı. Fenerbahçe Ülker, yukarıda bahsettiğim beşiyle maçın kontrolünü ele almayı başarsa da farkı açamadı. Skor bir süre 64-61'te takıldı. Kenarda dinlendikten sonra tekrar oyuna dönen Jan Vesely, maçın son bölümüne damga vuracaktı. Enerjisi ve isteğiyle birçok hücum ribaundu alan, takip smaçları vuran Vesely, Fenerbahçe Ülker'in galibiyetini tescilleyen isim oldu. Maccabi Tel Aviv, son çeyrekte sadece 14 sayı atabildi.</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Çok stresli geçen bu maç, Fenerbahçe Ülker'in bir ya da iki oyuncu bağımlı bir takım olmadığını gözler önüne serdi. Takımın iki ana skoreri Andrew Goudelock ve Bogdan Bogdanovic'in (kritik basketlerde imzaları olsa da) etkisiz kaldığı bir maçta Nemanja Bjelica ve Jan Vesely ile oyuna tutundu, Emir, Zoric, Kenan ile üstünlüğü ele aldı ve bir kez daha takım halinde kazandı. Jan Vesely maçı 23 sayı (kariyer rekoru), 7 ribaundla tamamlarken Nemanja Bjelica 13 sayı, 12 ribaund, 4 asist, </div>
<div style="text-align: left;">
3 top çalma ile yine istatistik kağıdını doldurdu. Kenardan gelen Emir Preldzic 5 sayı, 5 asist, 5 top çalma; Luka Zoric de 10 sayı ve 4 ribaundla oynarken, Fenerbahçe, süre alan 10 oyuncusunun tamamından skor bulmayı başardı. Maccabi tarafında Jeremy Pargo 25 sayı, 8 asist; Alex Tyus da 11 sayı, 11 ribaund ve 3 blokla rakibin en iyileriydi. </div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Bu maç için, bireysel istatistiklerden çok takım istatistiklerine bakmak, maçı kazandıran faktörleri görebilmek açısından faydalı olacaktır. Özellikle dikkat çekenler pozisyon sayısı, hücum ribaundları ve top çalmalar. Maccabi Tel Aviv, toplamda 54 atış kullanırken, Fenerbahçe Ülker -52'si iki sayılık- tam 71 atış denedi. Fenerbahçe gibi bir takıma, 17 fazla top atma şansı verirseniz, kazanamazsınız. Bu farkı yaratan istatistikler de -Amerikalıların "Hustle Stats" dediği- mücadele istatistikleriydi. Fenerbahçe Ülker 17 hücum ribaundu alırken Maccabi sadece 7 tane alabildi. Fenerbahçe 10 tane top çalarken, Maccabi 4'te kaldı. 10 top çalma, Maccabi'nin 14 top kaybı yaptığını düşünürseniz çok önemli bir rakam. Çünkü bu 14 top kaybının 10'unda geriye dengesiz döndükleri anlamına gelir ve bu da maçın temposunu sizin kontrol etmenizi sağlar. Maçın kilitleri işte bunlardı.</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Fenerbahçe Ülker, kötü başladığı maçı enerjisi ve ikinci yarıdaki kararlılığıyla kazanmayı başardı. Koç Zeljko Obradovic, maçı döndüren -kimsenin aklına gelmeyecek- o hamleyi yaparak bir kez daha farkını ortaya koydu. Ancak rahatlamamak gerek. Artık iki takım da birbirlerini daha iyi tanıyor ve ikinci maç için yeni ayarlamalar yapacak, sürprizler hazırlayacaklar. Bu kadar kısa aralıklarla maçların oynandığı serilerde bir takımı 3 kez yenmek gerçekten kolay bir şey değil. İkinci maçta da taraftarın aynı odaklanma ve agresiflikle salonda desteğini göstermesi çok önemli. Çok karakterli, yürekli bir takımımız var ve hayal edilen yerlere ulaşabilmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Bunun keyfini çıkartalım.</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Vine'ı çeken @ZeljkObradovic'in emeğine sağlık</div>
<div style="text-align: left;">
<i><br /></i></div>
</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08840782836868296168noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2898092874983786871.post-81057883559939505032015-03-22T18:08:00.001-07:002015-03-22T18:17:23.409-07:00Fenerbahçe Sirkine HoşgeldinizGönül isterdi ki Beşiktaş'ı yendiğimiz bir maçtan sonra oturup takımın oynadığı futbolu, puan durumunu, şampiyonluk ihtimalini filan yazayım. Ama öyle şeyler oldu ki, oluyor ki sabrım taştı, derdimi anlatacak birini de bulamadığım için böyle yazıyorum.<br />
<br />
Zamanı biraz geri sarıp, bir hafta öncesine gidiyorum ilk olarak. Gençlerbirliği deplasmanında çok etkisiz bir futbol oynayıp mağlup olmuşuz. Haliyle rahatsız olan taraftar da durumun sorumlusu oyuncu, hoca ve -şampiyon hocayı kovup yerine referansı bile olmayan İsmail Kartal'ı getiren- başkanı eleştiriyor. Sosyal medyada, başkanın mamaladığı "paralı köpeklerinden" birkaçı çıkıp, bu eleştirileri yapan taraftarları "ergenlikle" suçluyor, "kulüp üyesi olmadığı için aşağılıyor ve söz hakkı olmadığını" söylüyor. Şimdi burada bir duralım. 3 Temmuz operasyonu sayesinde adını duyurmuş, buradan ekmeklenerek mali olarak güçlenmiş ve kulübe üye olmuş bu beyinsizler, insanların Fenerbahçeliliğini sorgulayacak cüreti kendilerinde buluyorsa, burada bir problem var. "Başkanı eleştireceksen, kongre üyesi olacaksın, gelip kongrede konuşacaksın" diyen köpek, Çağlayan'da biber gazı yiyen, Metris'te coplanan, Saraçoğlu'nda maç sonu statta polis şiddetine maruz kalan, yediği-içtiğinden arttırıp kulübe destek olanların hepsi kongre üyesi mi? Değiller. Ama Galatasaray maçında Okul Açık'a bilet alabilenler sadece kongre üyeleri ve yakınlarıydı. Hani ceza almamıza sebep olanlar var ya, hepsi sizdendi işte. Halbuki "Kulübe zarar verecek kişiler oraya gelemesin" diye sadece size verildi o biletler. İsterseniz gelin bunu konuşalım.<br />
<br />
Kaseti hafta sonuna saralım şimdi. Beşiktaş maçının ilk yarısı.. Devrenin ortalarına doğru Emenike %100'lük bir gol pozisyonu yakalıyor, her zamanki gibi vasat oyuncuların dahi atabileceği bir golü kaçırıyor. Bunun üzerine zaten sabrı kalmayan tribündeki taraftar, Emenike'yi ıslıklayarak protesto ediyor. Burada duralım. Her taraftar maç izlerken heyecanlanır. Ancak tribüne giden herkes bilir ki statta izlenirken o heyecan üç-dört katına çıkar, nabız saçma seviyelere gelir. Üzüntü de sevinç de öfke de uçlarda yaşanır tribünde. Bir taraftarı en çok kahreden şeylerden biri -bence birincisi- de takımının net bir gol pozisyonunu harcamasıdır. Anlık tepki küfürleri edilir, sonrasında da maça dönülür. Ancak Emenike konusunda insanlar -haklı olarak- o kadar doldu ki artık ona tepki vermek istediler. Ve ıslıkladılar. Sezonun Fenerbahçe adına kaderini belirleyecek bir maçta taraftarın bir oyuncuyu ıslıklaması doğru bulunmayabilir. Ama kimse o insanlara bunu yaptığı için de kızamaz, çünkü haklarıdır ve Emenike bunu çok daha önceden hak etmiştir. Kaseti oynatmaya devam edelim: Taraftarın tepkisine sinirlenen Emenike, önce kenara hararetli hararetli "Beni değiştirin" diyor, tepkiler devam edince de etrafına bağıra çağıra "formasını çıkarıyor" ve saha kenarına geliyor. Burada yine duralım. Senede bilmem kaç milyon Euro kazanıp, taraftara saygısızlık edip, her maça banko ilk 11 başlayıp, tribündeki her taraftarın -sadece erkekler değil, kadınlar da dahil- atabileceği golleri kaçırıp, Fenerbahçe formasıyla sadece 4 gol atacaksın ama protesto edilmeyeceksin öyle mi? Ulan bu kadar dokunulmazlık bu ülkenin milletvekillerinde bile yok. Kimsin sen ya? Anlat bana, ne vasfın var, ne başardın da bugüne kadar bu muameleyi hak etmediğini düşünüyorsun? Hangi mesleği yaparsan yap, işinde başarısızsan eğer patrondan fırçayı da yersin, müşterinin protestosuna da maruz kalırsın. Kulağını tıkayıp, işine konsantre olacaksın. "O statta daha önce Alex De Souza ıslıklandı be Alex De Souza!!" Bu kulübün tarihine geçmiş, takımı yıllarca sırtında taşımış, kupalar kazandırmış Alex De Souza.. O adam kafasını sağa sola bile sallamamışken sen kimsin!<br />
<br />
Kaseti oynatmaya devam ediyorum: Emenike soyunma odasına doğru gidiyor. Fenerbahçe teknik direktörü İsmail Kartal, Emenike'yi sahaya dönmeye ikna etme derdinde. Oyuncuyu durdurup tekrar sahaya gönderiyor. Duralım. Fenerbahçe'nin büyüklüğünü, armanın kıymetini, o formanın değerini bilen bir teknik direktörün yapması gereken, Emenike'yi hak ettiği gibi "haşladıktan" sonra formayı elinden alıp kovmaktır. Koskoca Fenerbahçe, Emenike'ye muhtaç değildir. Taraftara ve formaya böyle büyük bir saygısızlık yapmış oyuncuya bir daha o forma verilmez. O forma için ölecek insanların olduğunu bile bile Emenike'yi tekrar oyuna gönderen İsmail Kartal da taraftara ve formaya saygısızlık etmiştir. Ayrıca Emenike, kenarda kendisini cezalandıracak bir otoritenin olmadığının farkında ve bu da direk İsmail Kartal'ın vasıfsızlığıdır. Fenerbahçe büyüklüğünde bir takım, teknik-taktik bilgi bir kenara, böylesine otorite zaafları gösteren bir kişiye emanet edilemez.<br />
<br />
Maçın ikinci yarısının hemen başına gidelim. Dirk Kuyt girdiği bir ikili mücadele sonrası sakatlanıyor ve maça devam edemiyor. İsmail Kartal, Bekir'i çağırıyor oyuna sokmak için. Daha sonra kenara gelen kaptan Emre bir şeyler söylüyor, karar değişiyor, oyuna Diego giriyor. Bu komedinin ne tarafından başlasam vallahi bilemedim. Kazanmak zorunda olduğun maçın son değişikliğinde Bekir'i oyuna sokup sağ kanadı Bekir-Topuz yapmayı düşünmesinden mi yoksa Diego'nun oyuna girmesi için Emre'nin devreye girmek zorunda olmasından mı? Rezillik yeterince ortada sanırım, fazla irdelemeye de gerek yok.<br />
<br />
Bu arada kenardan gelip yine takımı ipten alan Pierre Webo'dan bahsetmek lazım. Emenike'nin belki de babası yaşında olmasına rağmen iş ahlakı ve becerileriyle formayı sonuna kadar hak eden ancak bir türlü ilk 11'de şans bulamayan Pierre Webo.. Tıpkı Galatasaray maçında olduğu gibi ileri şişirilen saçma sapan bir topu önce kontrol edip, Moussa Sow'a şahane bir asist yaparak maçı kazandırmıştır. Umuyorum ki bundan böyle hak ettiği yere gelir ve örnek olur.<br />
<br />
Hızlıca maçın sonuna saralım kaseti. İsmail Kartal'ın basın toplantısı.. Maç değerlendirmesi yaparken, Emenike konusuna değiniyor ve şunları söylüyor: "Emenike, çok duygusal bir çocuk. Gol atmayı çok istiyor. Taraftarımızın biraz daha hoşgörülü olmasını istiyorum. Çok duygusal, çok iyi bir çocuk"<br />
Haydaa... Daha neyin hoşgörüsü be adam! "Çok duygusal bir çocukmuş". Neyin çocuğu ya ciddi paralar kazanan bir profesyonel hakkında onu şirin göstermek için bu lafları kullanarak bizi salak yerine koymak ne demek! "Gol atmayı çok istiyor". Sadece istemek yetiyorsa o zaman ben oynayayım birader Fenerbahçe'de santrafor. Emenike'nin benden daha fazla gol atmak istemesi mümkün değil. Hem ben para da istemem, Fenerbahçe'nin başarısı bana yeter. Bu ne demek ya!<br />
<br />
Devam ediyor basın toplantısı.. Bir gazeteci, İsmail beye soruyor: "Emenike, devre arasında stadı terk etti, maçın bitmesini beklemedi. Sizin izninizle mi gitti?" İşte beni en çok dehşete düşüren bu cevap oldu: "Emenike çok üzgündü, çok duygusal bir çocuk. Biz onun yerine moral olarak daha zinde bir Webo'yu almayı düşündük. O da stattan gitmiş. Kalır, gider kendi kararıdır, benim iznim gerekmez."<br />
<br />
Yahu sen X üniversitenin özel güvenlik görevlisi misin? Ne demek "benim iznim gerekmez"? Bundan sonra her isteyen bir bahane göstererek oyundan çıktıktan sonra kafasına göre çekip gidebilecek mi? İş arkadaşlarınızla toplanıp halı saha maçı mı yapıyorsunuz arkadaşım? Bir hiyerarşi, uyulması gereken kurallar, disiplin filan hiç mi bir şey yok bu takımda? İyice sirke çevirmişsiniz kulübü o zaman. Emenike dediğin kimdir ya? Onun kadar idman yapıp forma şansı bulsam, sol tarafımda Caner Erkin, sağ tarafımda Gökhan Gönül olsa yemin ediyorum Emenike'nin attığı kadar gol (4 tanecik he) atarım. Eğer atamazsam bacağımı kesin, bu kadar da iddialı konuşuyorum.<br />
<br />
Koca Fenerbahçe ne hale geldi be..<br />
10 puan farkla şampiyon olan hoca kovulur, özel hayatı "servis edilen haberlerle" saldırıya uğrar, yerine kukladan bozma eski bir futbolcu gelir.<br />
Kovulan teknik direktörü kötü göstermek için sesi kaydedilir, sızdırılır, "kimin yaptığı dahi bulunmaz"<br />
Tavırları yüzünden Alex De Souza takımdan gönderilir, Emenike için hoşgörü istenir<br />
-Ki aynı Alex kulüpten ayrıldığında "Kimse Fenerbahçe'den büyük değildir" diyen başkan hala görevdedir.<br />
Kulübün başkanı istediği tribüne istediği taraftarı alır, istemediğini almaz. Gerekirse kombine iptal eder.<br />
"Fenerbahçe halkın takımıdır" denir, ülkenin en pahalı formalarına öğrenci indirimi bile yapılmaz<br />
"Fenerbahçe halkın takımıdır" denir, kulüp üyesi olmayanlar yönetimi eleştirme hakkına dahi sahip değildir.<br />
Kusura bakmayın ama eğer bu hale geldiyse, -Çok sevilen başkanınız Aziz Yıldırım'dan alıntı yapıyorum- "Sikerim böyle Fenerbahçe'yi." Bu böyle gitmez.Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08840782836868296168noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2898092874983786871.post-17372856738368102082015-03-13T10:02:00.003-07:002015-03-13T10:02:51.398-07:00Olympiakos - Fenerbahçe Maç Önü<div style="text-align: justify;">
Fenerbahçe Ülker, CSKA Moskova deplasmanında aldığı galibiyetle, Son 8'e kalmayı büyük ölçüde garantilediği gibi saha avantajını alabilmek için de çok önemli bir adım atmıştı. Bu galibiyetin üzerine sahasında, önemli eksikleri olan Nizhny Novgorod'u da rahat geçen Fenerbahçe, grubu ilk iki sırada -belki de lider olarak- bitirmek için kader maçına Olympiakos deplasmanında çıkacak. Bana göre Euroleague'in en zor deplasmanında Fenerbahçe'yi nelerin beklediğini, Olympiakos'un artı ve eksilerini şöyle bir gözden geçirelim.</div>
<div>
<b><u><br /></u></b></div>
<div>
<b><u>1- Neden Pire En Zor Deplasman?</u></b></div>
<div>
<b><u><br /></u></b></div>
<div style="text-align: justify;">
Olympiakos'u deplasmanda devirmek gerçekten çok zor bir iş. CSKA Moskova'yı deplasmanda yenmekten bile daha zor bir iş. "Neden? Bütçeleri daha yüksek olduğu, kadrolarında daha fazla yıldız bulunduğu için mi? Koçları daha iyi olduğu için mi?" Hayır, hayır ve hayır. CSKA Moskova'ya kıyasla daha küçük -küçük dediğime bakma, CSKA'nın bütçe çok yüksek- bir bütçe ve daha mütevazi bir kadroya sahip Olympiakos. Koçlarını kıyaslamaya bile gerek yok. <b>Lakin Olympiakos taraftarının salonda yarattığı atmosfer, hakemi ve rakibi baskı altına alabilme yeteneği inanılmaz seviyede. </b>Moskova deplasmanında seyirci baskısı diye bir şey düşünmenize gerek yok, ama Olympiakos söz konusu olduğunda bu, büyük bir etken haline geliyor. Salonun ve taraftarın etkisini ileride daha da açacağım. <b>Kadrolarına gelince, birbiriyle oynamaya alışmış, Avrupa'nın -bana göre- en iyi oyuncusunun etrafına, oyun aklı gelişmiş, ağır iş yapmaktan kaçınmayan oyuncular eklenerek kurulmuş, sert bir takım Olympiakos.</b> İç sahada bu sertlik çok farklı seviyelere çıkabiliyor ve takım ekstra bir özgüvenle oynuyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bu görüşü istatistikî verilerle desteklemek gerekirse: "<b>Olympiakos, sahasında son mağlubiyetini bugünden tam 1 yıl + 1 hafta önce aldı. 6 Mart 2014 tarihinde Emporio Armani Milano'ya 88-86 kaybettikleri günden beri iç sahada bilekleri bükülmüyor.</b> O maçla ilgili en önemli detay da takımın lideri Vassilis Spanoulis'in sakatlığı sebebiyle oynamamasıydı. V-Span olmamasına rağmen çok zor yenilmişlerdi. <b>Spanoulis'in sahada olduğu maçlarda Olympiakos'un evinde aldığı son mağlubiyet, 16 Ocak 2014 tarihindeki Barcelona maçı.</b>"</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><u>2- Bu Maç, İki Takım İçin Ne İfade Ediyor</u></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><u><br /></u></b></div>
<div style="text-align: justify;">
Gruptaki sıralamayı, galibiyet sayılarını verelim önce:</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEig6TyXqOvcVU27i0GkDyev5cQQm4y8XjhOhoqRGup0119XMybe8phaGVS5Ge65Z2vGcOnJ7RqktJbcD8QFOFiVoHn_KA5Zdk6laWoGgDNI8HM28nw4OvjiMwrf0J7kC_eZJu2z_L2F4P0/s1600/standings.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEig6TyXqOvcVU27i0GkDyev5cQQm4y8XjhOhoqRGup0119XMybe8phaGVS5Ge65Z2vGcOnJ7RqktJbcD8QFOFiVoHn_KA5Zdk6laWoGgDNI8HM28nw4OvjiMwrf0J7kC_eZJu2z_L2F4P0/s1600/standings.png" height="268" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yukarıda görüldüğü üzere Son 8'e saha avantajıyla gidebilmek için Fenerbahçe'nin pek hata lüksü yok.<b> Moskova deplasmanında ikili averajı da elde eden Fenerbahçe, CSKA ile aynı sayıda galibiyetle Top 16'yı tamamlarsa, saha avantajıyla adını Son 8'e yazdıracak. Öte yandan, bu akşam alınacak herhangi bir galibiyet, grup liderliği için de Fenerbahçe'nin önünü açabilir. </b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Olympiakos için de hedef maç. <b>Çünkü bu akşam Fenerbahçe karşısında alacakları bir galibiyet, grupta fişi çekmelerini ve liderliği büyük ölçüde garantilemelerini sağlayacak.</b> Moskova deplasmanında CSKAya kaybetseler bile, bu akşam alacakları galibiyet, onları CSKA'nın üzerinde tutacak. Kısacası iki takım için de mutlaka kazanılması gereken bir karşılaşma olacak.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Gelelim inceden maç içi detaylara..</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Saha Avantajı</b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: justify;">
Olympiakos, iç saha maçlarını 14.776 kapasiteli "Barış Ve Dostluk Salonu'nda" oynuyor. <b>Salonun ismiyle ironik olarak maçlarda her şey olsa bile barış ve dostluğa pek rastlanmıyor. Basketbolu çok iyi bilen, hakemleri ve rakip takımı baskı altına almak konusunda çok başarılı, ateşli ve agresif bir taraftar topluluğu salonu dolduracak. Maçın biletleri salı günü öğle saatlerinde tükendi.</b> Her önemli maçta yaptıkları gibi bu akşam da maçın gidişatı sırasında faktör olacaklar. Hakemler, büyük olasılıkla ortada görünen pozisyonların tamamında ev sahibi lehine karar verecek. <b>Bu avantajın farkında olan Olympiakoslu oyuncular, iç sahada savunma yaparken sertliğin sınırlarını ciddi derecede zorlamayı ihmal etmiyorlar. Hücum tarafında da küçük temasları bile göstererek rakibe faul aldırıp, bol bol serbest atış çizgisine gidebiliyorlar.</b> Fenerbahçeli oyuncuların bu durumun farkında olması, buna göre oynaması ve en önemlisi kafayı tamamen hakemlere takmaması gerekiyor. Buraya yazmak kadar kolay değil bunu yapabilmek elbette. Hücum ederken rakip sizi "döverken" çalınmayan fauller, rakibiniz hücum ederken en ufak temasta cırt cırt çalındığında normal olarak sinirlenirsiniz. Ancak bu da mental bir sınav ve bu tip şeylere rağmen oyun konsantrasyonunu korumak gerek.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yukarıda bahsettiğim faul çalma olayını istatistiki veriyle desteklemek gerekirse: <b>"Olympiakos, Top 16'da oynadığı 4 iç saha maçında rakiplerine tam 92 faul yaptırdı. Maç başına 23 faule tekabül eder (Malaga'nın ardından lig ikincisi) ki bu hayli yüksek rakam. Yine iç sahada maç başına tam 24 kez serbest atış çizgisine gidiyorlar (Malaga ve CSKA'nın hemen arkasından üçüncü sıradalar). </b>Dolayısıyla Fenerbahçe'nin "temiz savunma" yapması gerekiyor. Hem kendi oyuncularının faul problemine girmemesi hem de rakibin sıkıştığında kolay sayılar bulmaması için.. Sert savunma yapmalarına rağmen <b>Olympiakos'a 4 iç saha maçında aleyhine 81 faul çalınmış ki izleyenler bilir, resmen dövüyorlar, çalınan kadar çalınmayan faulleri de var.</b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Rakibe Göre Sistemde Esneklik</b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Olympiakos'un, -Ivkovic zamanından kalma- Spanoulis etrafında oynadığı belli bir sistemi var. Ancak "Rakipler bana önlem alsın, ben kendi oyunumu oynarım" kibrine kapılan bir takım değil. Rakiplerinin zaaflarına göre oyunlarında belli değişiklikler yapabilen bir ekip. O yüzden ne yapacaklarını tam anlamıyla öngörmek de bazen zor olabiliyor.<b> Fenerbahçe Ülker'e karşı Tremmel Darden'ı çembere yakın kullanmaya çalışacaklarını düşünüyorum. Daha önce Mindaugas Kuzminskas, Stratos Perperoglou, DeShaun Thomas gibi fizikli, sırtı dönük hücum edebilen kısa-forvetlerin Fenerbahçe'ye çok büyük problem yarattığının farkındadırlar.</b> Darden da aynı sorunları yaşatabilecek meziyetlere sahip. Dolayısıyla Zeljko Obradovic'in buna bir çözüm düşünmesi gerekecektir.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Olympiakos, Euroleague'in en çok hücum ribaundu yapan takımlarından biri değil. Top 16'da maç başına 10 hücum ribaundu ortalamasıyla 10. sıradalar. Fastbreak yememek, dengesiz yakalanmamak için kullandıkları atışlardan sonra hücum ribaundunu topluca zorlamak yerine geriye iyi koşmayı, garanticiliği tercih ediyorlar. <b>Ancak bu maç özelinde tam tersini yapmalarını, hücum ribaundlarını kalabalık şekilde kovalamalarını bekliyorum.</b> Bunun en önemli sebebi, Fenerbahçe'nin maçın büyük çoğunluğunu pivotsuz oynaması. Nemanja Bjelica bu sezon çok iyi bir ribaundçuya dönüşmüş, Jan Vesely de çok atlet bir oyuncu olsa da -İstanbul'da kaybedilen CSKA Moskova maçını hatırlayın- savunma ribaundu almak konusunda zaman zaman problem yaşayabiliyor. Bunu avantaja dönüştürebilmek için <b>Bryant Dunston/Othello Hunter, zayıf taraftan Darden ve Printezis ile hücum ribaundlarına agresif şekilde girebilirler. Bu strateji aynı zamanda Fenerbahçe'nin net ribaund almasını engellemeye ve maç içinde tempo bulmasına izin vermemeye de yol açabilir. Fenerbahçe Ülker'in takım halinde box out yapmaya, tüm oyuncularıyla ribaundlara konsantre olmaya özen göstermesi gerekir.</b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Andrew Goudelock</b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Goudelock'ı uzun uzun anlatmayacağım. Yaratıcı oyuncu rolünde değil, saf bitirici rolünde kullanıldığında daha verimli olduğunu zaten herkes biliyor. Ancak üzerine çok rahat ikili sıkıştırma çekebildiği için koç Obradovic, bunu bir silah olarak kullanmayı istiyor. Aslında kötü bir plan değil, rakip savunmanın dengesini bozmanın en kolay yollarından birisi, bir oyuncunun üzerine ikili sıkıştırma çekmek ve topu oradan doğru zamanda çıkartarak rakip savunmayı arkada eksik yakalamaktır. Bunun en yakın örneklerinden birisi Spanoulis. Ancak Goudelock'ın oyun olgunluğu da oyun görüşü de o seviyenin uzağında. <b>Dolayısıyla Fenerbahçe için hem bir fırsat hem de bir risk oluşturuyor. Fenerbahçe'nin Malaga deplasmanında kazandığı maçı gözünüzün önüne getirirseniz, Goudelock'ın üçüncü çeyrekte yukarıda söylediğim şeyi çok iyi yaptığını ve o galibiyetin mimarı olduğunu hatırlarsınız. Aynı konsantrasyonla aynı doğru kararları verebilmesi bu akşam çok önemli. </b>Umarım Olympiakos'un ümitlerini boşa çıkartacak performansı gösterir. Tabi ki bunu yaparken oyunun tamamen Goudelock'ın üzerine kalmamasına dikkat etmek de gerek. Öyle olduğunda görüldü ki set temposu çok aşağılara inip, diğer oyuncuların savunma azmini de olumsuz yönde etkiliyor. Olympiakos, geçmişte zorlandığı maçları hesaba katarak Goudelock'ın üzerine böyle baskılı, tuzaklı bir savunma uygulayacaktır. <b>Belki de maçın kilidi Goudelock'ın bu savunmaya nasıl reaksiyon vereceği olacak.</b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Pivotlar</b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Fenerbahçe Ülker, İstanbul'da Olympiakos'a kaybederken 3 pivotu Oğuz Savaş, Luka Zoric ve Semih Erden'den neredeyse hiç katkı alamamıştı. Jan Vesely pivot pozisyonunda enerjisi, iyi niyeti ve atletizmiyle önemli işler yapsa da Othello Hunter, Bryant Dunston gibi güçlü ve atlet pivotlara karşı yıpranacak ve zorlanacaktır. Bu maçta Fenerbahçe'nin pivotlarından -en azından maçın belli bölümlerinde- katkı alabilmesi çok önemli. Luka Zoric sakatlığı nedeniyle süre almayabilir. Oğuz Savaş ve Semih Erden en azından işin savunma tarafında Hunter/Dunston ile boğuşup, boyalı alanı kapatma konusunda katkı vermeliler. Bjelica-Vesely ikilisinin 32+ dakika bu yükü sırtlaması Fenerbahçe adına sağlıksız olur. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Topa Baskıya Karşı Penetre</b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Olympiakos, topa baskı yapacak. Bu kaçınılmaz bir gerçek. Ele-kola vurulan pozisyonlarda çok aleyhlerine kolay düdük çalınmayacağını bildikleri için de kısalara çok yakın oynayıp, top çalmasalar bile olabildiğince bozmayı, Fenerbahçe'yi sete geç başlatmayı deneyecekler.<b> Bogdan Bogdanovic ve Ricky Hickman, deliciliği olan kısalar. O agresif baskı yapılırken topu savunmacının yanına vurup potaya kadar gidebilirlerse, bu savunmayı cezalandırabilirler.</b> Kısaların penetre ile boyalı alana girebilmesi zaten her anlamda avantaj getirirken, Fenerbahçe gibi net bir çember altı skoreri -Oğuz Savaş'ın dakikaları sınırlı kabul edilerek- olmayan bir takım için çok daha kıymetlidir. Bu akşam ikili oyunların işlememesi durumunda tamamen dış şutlara kalmamak için penetrelere çok ihtiyaç olacak.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Spanoulis Savunması ve Yan Parçalar</b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: justify;">
Olympiakos'u başarılı kılan özelliği, skoru takıma iyi yayabilmesi. <b>Takımın hücum lideri Spanoulis, gerektiğinde kendi skoruyla takımını taşıyabilmesinin yanında, savunmanın ilgisini tamamen üzerinde toplayıp takım arkadaşlarına müsait pozisyonlar da hazırlayabilen bir oyuncu.</b> Zaten bu yüzden özel oyuncu. Matthew Lojeski, Giorgos Printezis, Othello Hunter, Kostas Sloukas, Oliver LaFayette gibi oyunculardan gelen ekstra skorlar Olympiakos için çok önem taşıyor. 65-72 sayı aralığında tutmak için, bu ekstra skorları limitlemek gerekir. <b>Şahsen ben oyunun tamamiyle Spanoulis'in üzerine kalmasına razıyım. Spanoulis 30 sayı atsa bile sadece 1-2 asist ve 5-6 top kaybıyla oynasa, etrafındakileri oyunun içine sokamasa 65-72 aralığında tutmak daha kolay olur. Bu yüzden yan parçalar olarak bahsettiğim oyuncuların savunmasına da çok iyi konsantre olmak şart. </b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Çok zorlu bir atmosferde, birbiriyle oynamaya alışmış, maça ciddi motive olmuş iyi bir takımla karşılaşacağız. Euroleague'in en zor deplasmanına gidiliyor olsa da Fenerbahçe Ülker'in bu yıl Euroleague'in en başarılı deplasman takımı olması, takımın toplam yetenek seviyesi ve tabi ki Zeljko Obradovic'in tecrübesi hesaba katıldığında galibiyet imkansız değil. Bu akşam alınacak olası bir galibiyet, saha avantajı ve Final Four adına dev bir adım olur. Hepimize başarılar, şimdiden gazamız mübarek olsun </div>
<div>
<b><u><br /></u></b></div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08840782836868296168noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2898092874983786871.post-80667953723597650442014-07-11T12:45:00.001-07:002014-07-11T12:45:43.257-07:00LeBron James'in Dönüş YazısıBirilerinin nerede basketbol oynayacağımı umursadığı günlerden önce, Kuzeydoğu Ohio'lu (Celevland) bir çocuktum. Orada yürüdüm. Orada koştum. Orada ağladım. Orada kan ağladım. Oranın, kalbimde özel bir yeri var. Oradaki insanlar benim büyüdüğümü gördüler. Bazen onların çocuklarıymışım gibi hissediyorum. Tutkuları ezici olabiliyor. Ama bu beni motive ediyor. Yapabileceğim zaman, onlara umut vermek istiyorum. Onlara ilham vermek istiyorum. Kuzeydoğu Ohio ile olan ilişkim, basketboldan daha büyük. Dört yıl önce bunun farkında değildim, şimdi farkındayım.<br />
<br />
2010'da Boys & Girls Club'da oturduğum zamanı hatırlıyor musunuz? Düşünüyordum. Bu çok zordu, hissedebiliyordum. İnşası için çok uzun zaman harcadığım bir şeyden ayrılıyordum. Eğer her şeyi en baştan tekrar yapacak olsaydım, kesinlikle bazı şeyleri değişik yapardım, ama yine de ayrılırdım. Diğer çocuklar için kolej neyse, Miami de benim için o oldu. Geçtiğimiz dört yıl, kendimi geliştirmemde bana çok yardımcı oldu. Daha iyi bir oyuncu ve daha iyi bir adam haline geldim. Gitmek istediğim organizasyondan çok şey öğrendim. Miami'yi her zaman ikinci evim olarak düşüneceğim. Orada edindiğim tecrübeler olmadan, bugün yapmakta olduğum şeyi yapamazdım.<br />
<br />
Miami'ye D-Wade ve CB (Chris Bosh) için gittim. UD'yi (Udonis Haslem) takımda tutabilmek için fedakarlıklar yaptık. Rio'nun (Mario Chalmers) büyük abisi olmayı çok sevdim. Bir araya gelirsek büyülü şeyler başarabileceğimize inanmıştım. Ve yaptıklarımız tam anlamıyla böyleydi! Geride bırakılması en zor olan şey, onlarla kurduğum dostluklardı. Bazılarıyla konuştum, bazılarıyla da konuşacağım. Birlikte başardıklarımızı hiçbir şey değiştiremeyecek. Biz, hayat boyu kardeşiz. Aynı zamanda Micky Arison ve Pat Riley'e, bana yaşattıkları harika dört yıl için teşekkür etmek istiyorum.<br />
<br />
Bu yazıyı yazıyorum çünkü lafım bölünmeden düşüncelerimi açıklama fırsatı istedim. Hiç kimsenin şöyle düşünmesini istemiyorum: "O ve Eric Spoelstra geçinemiyor.".. "O ve Riles (Pat Riley) geçinemiyor." ... "Heat, doğru takımı bir araya getiremiyor."... Bunlar kesinlikle doğru değil.<br />
<br />
Bir basın toplantısı ya da parti yapmayacağım. Bundan sonra, işe koyulma vakti.<br />
<br />
Cleveland'dan ayrıldığımda bir amacım vardı. Şampiyonluklar kovalıyordum ve iki tane kazandım. Miami, bunun nasıl bir his olduğunu zaten biliyordu. Bizim şehrimiz, bu hissi çok, çok, çok uzun zamandır yaşamadı. Şüphesiz ki hedefim, hala kazanabildiğim kadar çok şampiyonluk kazanmak. Ama benim için en önemlisi, Kuzeydoğu Ohio'ya bir kupa getirmek. <br />
<br />
Her zaman Cleveland'a döneceğime ve kariyerimi burada bitireceğime inandım. Sadece ne zaman döneceğimi bilmiyordum. Sezonun ardından ayrılmak gibi bir düşüncem yoktu. Ama iki oğlum var ve eşim, Savannah, bir kıza hamile. Ailemi, kendi memleketimde büyütmenin nasıl bir şey olacağını düşünmeye başladım. Diğer takımlara da baktım, ama Miami'yi, Cleveland dışında hiçbir yer için terk etmeyecektim. Zaman geçtikçe, bunun doğru olduğunu hissetmeye başladım. Beni mutlu edecek şey, buydu.<br />
<br />
Ayrılmak için, eşim ve annemin desteğine ihtiyacım vardı. Dan Gilbert'tan gelen mektup, Cleveland taraftarının yuhalamaları, formalarıımn yakılması... Bütün bunları görmek, onlar için çok zordu. Duygularım karışıktı. "Tamam, bir daha bu insanlarla işim olmaz" demek kolaydı, ama bir kez de öteki taraftan baktım. Eğer ben, bir sporcuya hayran olan bir çocuk olsaydım ve hayatımı daha iyi hale getirmem için bana ilham veren o sporcu çekip gitseydi, ne hissederdim? Reaksiyonum nasıl olurdu? Dan ile görüştüm, yüz yüze, bire bir.. Konuşup işleri tatlıya bağladık. Herkes hata yapar. Ben de hatalar yaptım. Ben kimim ki kin tutacağım?<br />
<br />
Bir şampiyonluk sözü vermiyorum. Kazanmanın ne kadar zor olduğunu biliyorum. Henüz hazır değiliz. Tabi ki önümüzdeki yıl kazanmak istiyorum, ama realist biriyim. Bu uzun bir süreç, 2010'dakinden çok daha uzun... Sabrım zorlanacak, bunu biliyorum. Genç bir takım ve yeni bir koçla çalışacağımı biliyorum. Ben takımın yaşlısı olacağım. Ama bir grubu bir araya getirmek ve ulaşabileceklerini bilmedikleri bir yere ulaştırmak düşüncesi beni heyecanlandırıyor. Kendimi bir mentör olarak görüyorum ve bu gen yeteneklere liderlik edeceğim için heyecanlıyım. Kyrie Irving'e, ligimizin en iyi oyun kurucularından biri olması için yardım edebilirim. Tristan Thompson ve Dion Waiters'ın gelişmesine yardım edebilirim. Ve favori takım arkadaşlarımdan Anderson Varejao ile bir araya gelmek için sabırsızlanıyorum.<br />
<br />
Ama bu, kadroyla ya da organizasyonla ilgili değil. Burayı seçmemin, basketbolun üzerinde sebepleri var. Birçok yönden liderlik etme sorumluluğum var ve bunu çok ciddiye alıyorum. Benim varlığım, Miami'de bir farklılık yaratabilir. Ancak memleketimde bunun daha büyük anlam ifade edeceğini düşünüyorum. Kuzeydoğu Ohio'daki çocukların, tıpkı vakfım aracılığıyla sponsoru olduğum Akron'daki yüzlerce üçüncü sınıf öğrencisi gibi, büyümek için daha iyi bir yer olmadığını anlamalarını istiyorum. Belki bazıları kolejden sonra evine döner ve burada bir aile ile iş kurar. Bu benim yüzümü güldürür.<br />
<br />
Kuzeydoğu Ohio'da hiçbir şey verilmez, her şey kazanılır. Sahip olduğunuz şey için çalışırsınız.<br />
<br />
Meydan okumaya hazırım. Eve dönüyorum. Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08840782836868296168noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2898092874983786871.post-83015215445688424342014-05-05T13:18:00.001-07:002014-05-05T13:18:01.103-07:00Konferans Yarı Finalleri: Pacers - Wizards<div style="text-align: justify;">
NBA'de Doğu Konferansı Yarı Final eşleşmesinde Indiana Pacers ile Washington Wizards karşılaşacak. Indiana Pacers, Doğu'yu ilk sırada bitirmiş ve NBA Finalleri'ne kadar saha avantajını eline geçirmişti. Washington Wizards ise 5. sıradan playoffa girmiş, saha avantajı olmamasına rağmen Chicago Bulls'u 4-1 ile geçmişti. Önce iki takımın ilk tur performanslarına biraz değinelim.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Washington Wizards, ilk turda Doğu dördüncüsü Chicago Bulls'la eşleşti. Seri 4-1 bitmesine rağmen, çok sert maçlar oynandı. Chicago için bu durum sürpriz değil. Zaten normal sezon başarıları da sert savunmaları ve disiplinlerinden kaynaklanıyordu. Washington Wizards da -kafalardaki soru işaretlerine rağmen- aynı dozda bir sertlikle cevap vermeyi başardı. Hal böyle olunca, toplam yetenek ve kadro kalitesi bakımından rakibinden daha üstün olan Wizards, seriyi çok uzatmadan kazandı. Chicago Bulls, banna göre bu sezon playoff yapan takımlar içinde en kısıtlı hücum gücüne sahip ekip (Evet, Charlotte'dan bile beterler bence). Buna rağmen üst düzey savunmaları ve -başta Joakim Noah olmak üzere- yürekli oyuncularıyla zayıf Doğu'nun dördüncüsü olmayı başarmışlardı. Ama playofflarda her takım %100 ile mücadele ediyor. Chicago Bulls'un, rakipleri de kendileri kadar mücadele ederse, bir seri kazanma ihtimali yok. Gerçekten çok kısıtlı bir hücumları var. Wizards, hücumda daha çok silaha olduğu ve Nene Hilario inanılmaz bir seri oynadığı için turu geçti. Keza serinin son maçı 75-69 bitti. Siz hiç bu skorlarda biten bir NBA maçı hatırlıyor musunuz?</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Indiana Pacers ise Doğu sekizincisi Atlanta Hawks'a karşı kimsenin beklemediği kadar zorlandı. Hawks, güçlü rakibini 7 maçlık bir seriye zorlarken, Pacers'ın yer yer paramparça olduğuna şahit olduk. Bunun sebeplerine detaylı değinmek istiyorum, çünkü bir anda Pacers'ın Waashington serisinde "maç kazanamayacağı" gibi deli saçması yorumlar ortaya dökülmeye başladı. Beni en çok şaşırtan ise ligi belki de en yakından takip eden gazetecilerden Kaan Kural'ın da böyle bir görüşe katılması/sahip olmasıydı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjm1soE0_-AMgiU1myVVoetn1VXgIU2Ra2O2oX6lz8zIFK6uJPgBNoKkusEIuuSlJq4rxzuHgy3YV3T2JxmMmSAb41Cstq5NE9sv9lrftTBuzTMfI9JS4Q5hDTLjQc8V111fZPjbAEfSrI/s1600/kaan.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjm1soE0_-AMgiU1myVVoetn1VXgIU2Ra2O2oX6lz8zIFK6uJPgBNoKkusEIuuSlJq4rxzuHgy3YV3T2JxmMmSAb41Cstq5NE9sv9lrftTBuzTMfI9JS4Q5hDTLjQc8V111fZPjbAEfSrI/s1600/kaan.png" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
(Alttaki tweet'te şaka yaptığını düşünmek istedim ancak diğer seri tahminleri akla yatkın olduğundan gerçek düşüncesi olduğu kanaatine vardım.)</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Öncelikle Atlanta Hawks'ın tüm planını ters eşleşmeler üzerinden kurguladığını söylemek isterim. Ligin kalıp olarak en büyük uzun ikilisine karşı Paul Millsap - Pero Antic/Mike Scott gibi dış şutu olan uzunlar büyük problem yarattı. Hal böyle olunca, Indiana Pacers'ın yıllardır üzerine koyarak yerleştirdiği sert savunmanın ana prensipleri çöpe gitmiş oldu. Çünkü ilk olarak boyalı alanı ve çemberi iyi savunmak üzerine kurulan bu sistemde Roy Hibbert'ın boyalı alandan çıkmak zorunda olması, dev bir binanın temel kirişinin kırılması gibi bir şeydi. Savunma istedikleri gibi olmayınca, hücumda da giderek daha fazla problem yaşamaya başladılar. Gregg Popovich'in tezgahından çıkmma bir koç olan Mike Budenholzer, Atlanta için en ideal planı hazırlamış. Oyuncuları da sahada kapasiteleri ölçüsünde 6 maç boyunca bu planı kusursuza yakın uyguladılar. Bir NBA takımının playoff tarihinde bir seri boyunca en çok üçlük kullanma rekorunu kırdılar (Daha önce Phoenix Suns'ta idi.) Ama bunu, Indiana savunması onları şuta zorladığı için yapmadılar, tam aksine belli bir düzen içerisinde sürekli uygun pozisyonları yaratarak -bile isteye- yağmur gibi üçlük attılar. Son maça kadar da iyi bir yüzdeyle soktular. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Indiana Pacers, karşısında böyle bir rakip bulacağını hiç düşünmemişti. Mental olarak kendini iyi hazırlamayan Roy Hibbert, Paul Millsap'i kovalarken derbeder oldu. Paul George ve David West kısmen ayakta kalınca seriyi kazanabildiler. Yalnız kendileri için belki de eşleşebilecekleri en ters takımla oynadıklarını herkes göz ardı ediyor. Evet, kadro derinliği yok, kaliteleri yeterli değil, sekizinci sıradan girdiler playoffa.. Ama Pacers'a çok ters gelecek bir oyunu çok büyük başarıyla oynadılar. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Pacers - Wizards serisine de herkes "Abi Washington, taş gibi Chicago'yu 4-1'le geçti. Pacers'ı da Atlanta'nın elinden Allah aldı. Kesin Wizards vurup geçecek" düşüncesiyle bakmaya başladı. Pacers bu kadar kolay harcanacak bir takım değil. Wizards, Atlanta'dan daha iyi bir takım olsa da Indiana Pacers, Wizards ile daha iyi eşleşiyor. Öncelikle Washington da Gortat-Nene gibi dış şutu olmayan uzunlarla oynuyor. Tam da Pacers'ın istediği durum. Washington Wizards, kesinlikle Atlanta'ya göre "sete set hücumda" daha kötü ve düzensiz. Dolayısıyla ligin en iyi ikinci savunma takımı Pacers'a karşı açık alan bulamadıklarında boğulup gitmeleri çok büyük bir olasılık. Derseniz ki "Ligin en iyi savunma takımı da Chicago. Onları nasıl geçtiler o zaman" diye, şöyle cevap veririm: "Indiana, Chicago'dan çok çok daha iyi bir hücum portföyüne sahip."</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Özetlemek gerekirse; Indiana Pacers, artık kendisini başarılı kılan temel prensiplere dönebilecek. Washington Wizards'ın başında yerinde ayarlamalar yaparak serinin kaderini değiştirebilecek bir koç da yok. Randy Wittman-sever kişiler var mıdır bilemem ama kendisi -bir Scott Brooks olmasa da- çok vasıflı bir koç değildir. Roy Hibbert'ın da kendisini biraz toplayacağını düşünerek, bu serinin 4-2 Pacers lehine biteceğini düşünüyorum ve merakla bekliyorum.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08840782836868296168noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2898092874983786871.post-77349281304963494802014-02-24T05:13:00.002-08:002014-02-24T05:19:36.634-08:00Yabancı Sınırı ve #BasketbolsuzlukBu, gerçekten sinirle kaleme alınmış bir tepki yazısıdır. Hedef kitlesi Türk basketbol severler, hedefi direk Türk basketbolculardır. Sadece basketbolumuz değil, Türk sporunun en önemli sorunlarından biri olan yabancı sınırı ve bu sınırı korumak için birlik olmaya çalışan sporcularımıza yapılan bir sitemdir.<br />
<br />
Geçtiğimiz günlerde kulüpler, Türkiye Basketbol Federasyonu'na ülkemizde uygulanan yabancı sınırı uygulamasının değiştirilmesi için başvuruda bulundu. Bildiğiniz gibi Türkiye Ligi ve Kupası'nda aynı anda sadece 3 yabancı oyuncu sahada kalabiliyor. Önerilen değişiklik, bu kuralın kaldırılması yönünde.<br />
<br />
Bu isteğin gündeme gelmesinin ardından Türk basketbolcular, sosyal medya üzerinden #basketbolsuzluk etiketiyle başlatılan bir kampanya ile basketbolumuzun olumsuz etkileneceği ve altyapıdan oyuncu yetişmeyeceğini öne sürerek yabancı sınırının kaldırılmaması gerektiğini savunmaya başladılar. Şimdi onlardan birkaçının ne söylediğini paylaşıp kendi düşüncelerime geçeceğim.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5DwvQ4fe4TWvsQWeaH4O37oOxrMk6uVLBAFbXxt-z6mp-pq0YZiosQZbfxCo-aOTiA6QsWbz48WthPkIKXB0O3ibtHYRXfcB8qgvPj6s862iVdSNRxgjGDnFIdRT-E5HQC0PqAzSTMZM/s1600/Emre_Bayav.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5DwvQ4fe4TWvsQWeaH4O37oOxrMk6uVLBAFbXxt-z6mp-pq0YZiosQZbfxCo-aOTiA6QsWbz48WthPkIKXB0O3ibtHYRXfcB8qgvPj6s862iVdSNRxgjGDnFIdRT-E5HQC0PqAzSTMZM/s1600/Emre_Bayav.jpg" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Emre Bayav, İTÜ altyapısında basketbola başlayıp, genç yaşta büyük umutlarla Kızılyıldız'a gitmişti. Orada dikiş tutmayınca memlekete dönmüş ve Efes tarafından pilot takım Pertevniyal'e kiralanmıştı. Alt yaş kategorilerinde milli olan Bayav, Karşıyaka, Darüşşafaka, Aliağa Petkim, tekrar Karşıyaka'da oynadı, bu sene de Royal Halı Gaziantep forması giyiyor. Yabancı sınırının kalkmasına çok tepkili kendisi. Peki kendisine soralım o halde, günümüz basketbolu için değerli özelliklere sahipsin, 2,12 boy, yumuşak eller... Neden bir yerde değişmez oyuncu olamadın? Bugüne kadar ne ekledin oyununa? Savunmanı geliştirmen gerektiği söylendi yıllarca, geliştirdin mi? İyi ribaundçu olamadın bir türlü, neden? Şutun istikrarlı mı? Sırtı dönük oyunun var mı? Sen bu yabancı sınırı sayesinde yattığın yerden para kazanıyorsun, neden kendini geliştiresin değil mi? Heh, ben de onu diyorum(!) Emre Bayav bu sezon 12 dakika ortalama ile 3.6 sayı, 3.1 ribaund gibi rakamlar yakaladı. Yabancılar olmasa kim bilir ne yapacaktı(!) (Önündeki uzunlar da Ante Tomic, Nikola Mirotic filan olsa gam yemeyeceğim)</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgtpudfgjAaUA9s0o54tZHbpbkdnXRhEzMYpFS9MsxsWuNkCok0tR0I6WPppSmeLTC3i5C-RdYeRc1UzhXOhxOsSV0dSzJOGEIaAyHByUINljPjzzXRvMaZn1N8iM_x1P8sMQ1XWrspAmE/s1600/Bar%C4%B1%C5%9F_G%C3%BCney.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgtpudfgjAaUA9s0o54tZHbpbkdnXRhEzMYpFS9MsxsWuNkCok0tR0I6WPppSmeLTC3i5C-RdYeRc1UzhXOhxOsSV0dSzJOGEIaAyHByUINljPjzzXRvMaZn1N8iM_x1P8sMQ1XWrspAmE/s1600/Bar%C4%B1%C5%9F_G%C3%BCney.png" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Barış Güney direniyormuş. Kendisi Fenerbahçe altyapısından A takıma çıktığında ne kadar ümitle kendisini beklediğimi bir bilse, bugünkü halinden utanırdı büyük ihtimalle. Dün gibi hatırlıyorum, fiziksel olarak güçlü, atlet, topa iyi baskı yapabilen genç bir oyuncuydu. "Hücumunu geliştirirse çok önemli oyuncu kazanırız. Şimdilik çok kötü dış şut atıyor ama geliştirebilir" diye sadece ben düşünmedim büyük ihtimalle. Sevgili Barış, hala üç sayı atamıyorsun, nasıl olacak? "Bo McCalebb da atamıyor" dersen ben de sana "Bo McCalebb, Partizan'ı tek başına Euroleague Final Four'una taşımış, Macaristanı Avrupa 4.'sü yapmış oyuncudur. Sen hangi takımını nereye taşıdın bugüne kadar?" diye sorarım. Ne cevap verirsin?</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi_HUXfuIxHOniC6AWczeG6cSeI1sJvS89FZWLD1e0k73DsvQGcmOqilTYykU_8Ulq-aApuI2Yana1Qf6hEIAUQ32gh7wy4hPNTS3AK7zdKx8rUhjA1Kv09DCSU7N8eUQSsUyQ0Ru1Qfug/s1600/Kar%C4%B1%C5%9F%C4%B1k.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi_HUXfuIxHOniC6AWczeG6cSeI1sJvS89FZWLD1e0k73DsvQGcmOqilTYykU_8Ulq-aApuI2Yana1Qf6hEIAUQ32gh7wy4hPNTS3AK7zdKx8rUhjA1Kv09DCSU7N8eUQSsUyQ0Ru1Qfug/s1600/Kar%C4%B1%C5%9F%C4%B1k.png" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Barış Erlim profesyonel basketbolcu imiş. Saygısızlık etmek için söylemiyorum, henüz kendisini sahada görmedim. Yabancı sınırının kalkmasına karşı çıkıyor.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Yiğitcan Turna, Banvit altyapısından yetişmiş ve A takımda da denenmiş bir oyunkurucu. Basketbolumuzun en büyük ihtiyaçlarından biri Türk oyunkurucu olduğu için sabırla şans verildi kendisine. Yıllardır oyunu bir adım ileri gitmedi, yabancı sınırının kalkmasına karşı çıkıyor. Şu an Royal Halı Gaziantep'te 4.2 sayı ve 1.2 asist ortalamalarıyla oynuyor #Etkileyici</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Ogün Sevinç'i, Ömer Aşık'ın formasını giydiği Alpella'dan hatırlarsınız. İyi bir şutör geliyor diye sevinmişti bütün basketbol camiası. Sonra Alpella, Trabzonspor'a satıldı ve Ogün de ikinci ligde Trabzon forması giymeye başladı. Şu an Uşak Sportif kadrosunda yer alıyor. Wikipedia'da kendisiyle ilgili "isabetli üç sayılık atışlarıyla dikkat çeker" yazılmış. Bu sene Uşak formasıyla toplamda 5/29 üçlük atmış ki %17'ye tekabül eder. Roy Hibbert da 29 tane denese 5 tane sokar bence. Ama bu yüzdenin sebebi yabancı sınırı...</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
İlkan Karaman istikrarla kendini geliştiren ve Euroleague takımlarımıza ransfer olmuş bir oyuncu. Neyden çekindiğini anlayamadım. Yabancılarla rekabet edemeyecek bir oyuncu musun İlkan?</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Kartal Özmızrak kardeşim, Beşiktaş bir ton sakatlık yaşadı senin pozisyonunda, kaç dakika süre alabildin? E savunduğun yabancı sınırı duruyor, neden şans verilmedi acaba?</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Sizler Türk basketbolunun geleceğini filan düşünmüyorsunuz basketbolcu arkadaşlar! Siz, kolay paranın peşindesiniz! Yabancı sınırı olduğu için -sahada en ufak bir şey vermeseniz bile- takımlar size muhtaç. Kenarda otura otura ciddi paralar kazanıyorsunuz. Ekstra çalışma, oyununu geliştirme gibi kavramlar size çok "yabancı". Ödünüz kopuyor yabancı sınırı kalkacak da aç kalacaksınız diye! Çünkü sizin bugün kazandığınız paraya oynamaya hazır, sizden çok daha yetenekli yabancılar olduğunun farkındasınız.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Birçoğu ikinci lig seviyesinde olan basketbolcularımızın öne sürdüğü tezlerden biri de "Olympiakos, 4 Yunan ile çıkıyor Euroleague maçlarına yaee". Kendi ülkende sana ırkçılık mı yapılıyor arkadaşım? Hak etsen niye oynatmasın koçun seni? </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Takımlarımızın Euroleague'de farklı, Türkiye Ligi'nde farklı rotasyonlar kullanmak zorunda kalması, ciddi şekilde önlerinde engel oluşturuyor. Kadro derinliği konusunda Euroleague'in elit takımlarıyla yarışamıyoruz çünkü Euroleague seviyesinin yakınında bile olmayan Türk oyuncuları kadrolarında bulundurmak zorundalar. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Oysa ben Türk basketbolcusundan şunu beklerdim: "Tamam, hodri meydan! Yabancı sınırını tamamen kaldırın, biz herkesle rekabet edebilecek seviyede oyuncularız." Bunu demeye cesaretiniz yok, çünkü çalışma disiplininiz kötü. Biliyorsunuz hepinizi denize dökeceklerini. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Türk basketbolcular samimi olsaydı, arkadaşlarının paraları ödenmediğinde birlik olur, birbirlerine sahip çıkarlardı. "Parası ödenmediğinde kaçıp gidiyor" diye eleştirdikleri yabancı oyuncular kadar karakterli bir duruş sergilemiş olsalar, kendilerinin de paraları günüde yatardı. Oysa o zaman hiçbiri, diğerini düşünmüyordu. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
LeBron James, Kevin Durant, Kobe Bryant seviyesinde oyuncuların bile her yaz oyunlarına yeni bir şey kattığı basketbol dünyasında tembellikleri yüzünden bir yere gelemeyen beleşçi oyuncularımızın yabancı isyanına katılmak ya da benim gibi tepki göstermek sizin elinizde. Ama şunu kendinize bir sorun: "Bu tepkili basketbolcularımızdan hangisi Türkiye dışında birinci lig seviyesinde iş bulabilir?" </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08840782836868296168noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2898092874983786871.post-21878806767850601392014-02-14T09:42:00.001-08:002014-02-14T09:42:14.991-08:0014 Şubat Şiiri - 214 Şubat güzel anılar canlandırmıyor gözümde<br />
Küfür eksik olmuyor bugün sözümde<br />
Diyorsun değil mi "Ulan iyi ki sevgilin yok ne gerek var bu kadar tribe"<br />
Bir hikaye anlatayım aç kulağını da iyi dinle<br />
<br />
İlişkilerimin çoğu sürmedi üç haftadan fazla<br />
Hiçbir zaman uğraşmadım denk gelsin diye 14 Şubat'a<br />
İnanmıyorum zaten böyle uydurma günlere, hepsi safsata<br />
Bir kere denk geldi, onda da bıraktı bir yara<br />
<br />
Başlarda iyi gidiyordu her şey aslında<br />
Ay dönümü kutlamıştım hayatımda ilk defa<br />
Canım cicim ayları geçti bir süre sonra<br />
Yaklaşıyorduk yine olağanlaşan sona<br />
<br />
Sevgililer günü geldi çattı<br />
Hanımefendinin beklentiler anında arttı<br />
Herhalde beni Don Juan sandı<br />
Anasını satayım sanki cebimde bir kuruş para vardı<br />
<br />
"Ee aşkım napıyoruz" diye sordu merakla<br />
Bir şey yapmayalım dedim, rahat edemeyiz bu kalabalıkta<br />
Hemen başladı konuyu çarpıtmaya<br />
"Başkasıyla buluşacaksan söyle, çıkmam yoluna"<br />
<br />
Ne ilgisi var amk salak salak konuşma<br />
Çıksak bayılacağız bir dünya parayı güle, peluş ayıya<br />
Romantik değilsin, tam bir odunsun mavrası anlatma<br />
İki gün önce seni Kadıköy sahilde elinde çiçekle bekleyen adama<br />
<br />
O günden sonra psikolojik şiddet başladı<br />
Hayatı zehir etti, dişi attan bile kıskandı<br />
Asıl endişeli olması gereken bendim, tavlamam sadece iki günümü almıştı<br />
Ama ne yalan söyleyeyim, Allah için güzel kızdı<br />
<br />
O 14 Şubat ilişkiyi şarampole götürdü<br />
"Bunlar kapitalist pompalama" diye anlatsa, boş konuşuyor olurdu<br />
Bu adam özür dilese "delikanlılığa bok sürmüş" diye konuşulurdu<br />
14 Şubat'ın amına koyim, sevdiğin yanındaysa zaten her gün sevgililer günü<br />
<br />
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08840782836868296168noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2898092874983786871.post-33527330245092586142014-02-14T07:37:00.001-08:002014-02-14T07:37:21.513-08:0014 Şubat ŞiiriBu 14 Şubat ne yalan bir şey<br />
Sanırsın sürekli aşkla dolu her birey<br />
Vapurda yiyişen çifte diyemezsin "Yav Hey!"<br />
Yerin dibine batsın Valentine's Day<br />
<br />
Durduk yere kaplar içini en beteri hüznün<br />
Herkese anlatır ruh halini boka dönmüş yüzün<br />
Aslında değildir en kasvetli günü güzün<br />
Bugüne kadar ne hayrı oldu ki bu lanetli günün<br />
<br />
Normalde severim, güzel şeydir yalnızlık<br />
Bugün normal değil, var bende bir tezatlık<br />
Bir gün önce yoktu bu sevgi kelebeği çiftler<br />
Herkeste libido yükselmiş, var demek bir abazalık<br />
<br />
Sevgilim olduğunda bile bıraktı kötü anılar<br />
Sürpriz yapınca sevgilime, kılıbık diye dalga geçti arkadaş dediğim ayılar<br />
En kötüsünü yüzüme vurdu cebimdeki sayılar<br />
Bir gün için bir ay aç gezdim, halime acıdı dayılar<br />
<br />
İşin yokmuş gibi güzel bir sürpriz yarat<br />
Bu günü icat edende kesin at kafası var, AT!<br />
Aslında güzel hayvandır, falda çıkınca derler murat<br />
Sinirlenme Volkan, kafanı boşalt, çık sahilde bir tur at<br />
<br />
Yarrak boşalır bugün sahilde kafan<br />
El ele gezen vıcık çiftlerle dolu her yan<br />
Tek tek denize atasım var hepsini, sanki hep bana bakıyorlar lan<br />
Eğer ben mutsuzsam, yan koduğum dünyası YAN!<br />
<br />
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08840782836868296168noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2898092874983786871.post-21423446701023285492014-02-11T11:46:00.000-08:002014-02-11T12:01:26.768-08:00Aziz Yıldırım'a Açık MektupSayın Aziz Yıldırım,<br />
<br />
Kulübün imzasıyla bugün (11 Şubat 2014) gazetelere ilan olarak verdiğiniz ve resmi sitede yayınladığınız açıklamayla* ilgili önemli rahatsızlıklarım var. Bunları dile getirmek için bu satırları yazıyorum. O açıklamada, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AKP'li iki bakan ve AKP Grup Başkanvekili'nin "paralel yapı" denilen Fethullah Gülen cemaatinin yargı üzerindeki etkisinden ve yaptıkları haksız yargılamalardan yakındıkları açıklamalara yer vermişsiniz.<br />
<br />
Türkiye'de yargının bağımsız olmadığı herkesçe bilinen bir gerçek. Ancak siz yaptığınız bu açıklama ile yapılan bütün haksız yargılamaları paralel yapıya bağlıyor, iktidarın hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi yansıtmaya çalışıyorsunuz. Açıkçası sadece benim böyle algıladığım bir durum olduğunu düşünmüyorum. Siz, strateji gereği böyle bir yol izlemeye karar vermişsiniz. Başbakan, cemaat kökenli tüm hakim, savcı ve polisleri bir bir görevden alırken, iktidara yanaşarak yeniden yargılanma ve beraat elde etmeye çalışıyorsunuz. İktidarın da buna hayır demeyeceğine adınız gibi eminsiniz. Çünkü böyle bir durumda sözde şike operasyonunun tek sorumlusu Fethullah Gülen cemaati gibi gözükecek ve AKP de Fenerbahçe'nin haklılığını ispatlayan kahraman rolüne bürünerek siyasi destek toplayacak. Oysa bu operasyonda cemaatin ne kadar payı varsa, AKP iktidarı ve başbakanın da o kadar payı var.<br />
<br />
Bu kanıya nereden vardığımı merak ediyorsunuzdur, açıklayayım. Dershanelerin kapatılma durumu ve ardından 17 Aralık'ta gündeme gelen yolsuzluk davasıyla birlikte Cemaat ve AKP'nin çıkar üzerine kurulu dost ilişkisi bitti. Yalnız bu ikisinin el ele iktidara geldiği ve 10 yılı aşkın süredir her icraatta beraber yol aldıkları da su götürmez bir gerçektir. Hatta bugün paralel yapı diye ağlayan AKP, cemaatin adamlarını bizzat kendisi devlet kurumlarına yerleştirmiş ve bu yapının oluşmasına ön ayak olmuştur. Kısaca söylemek istediğim, 3 Temmuz 2011 tarihinde hala birlikte hareket etmekteydiler. Kurgulanan şike operasyonundan başbakanın kesinlikle haberi vardı, payı da vardı.<br />
<br />
Nasıl mı emin olabiliyorum? Bizi şikeci ilan eden Özel Yetkili Mahkemeler ile ilgili, "Bazı davalar için ÖYM'ler gereklidir. Görevlerini yapmaktadırlar." şeklinde açıklama yapan Recep Tayyip Erdoğan değil miydi? (Sonradan kaldırırken aksini iddia etse de söyledi bunları.) "Fenerbahçeliyim ama son zamanlarda soğudum" diyen başbakan değil miydi? Siz, Aziz Yıldırım, cemaati kastederek "Ne şikesi kardeşim, memleket elden gidiyor" derken; 10. Türkçe Olimpiyatları'nın kapanış töreninde (14 Haziran 2012) yaptığı konuşmada "Bitsin bu hasret" diyerek Fethullah Gülen'e sahip çıkan, dönmeye davet eden aynı Tayyip Erdoğan değil miydi?<br />
<br />
Bugünlerde ortaya çıkan ses kayıtları gösterdi ki Recep Tayyip Erdoğan, medyada çıkan her haberi, görüntüyü, hatta alt yazıyı bile kaldırabilecek bir hegemonya sahibi. Fenerbahçe gazetelerde -sadece polis fezlekesine dayanarak- çarşaf çarşaf şikeci ilan edilirken, televizyonlarda saatlerce bu yönde yayınlar yapılırken, sizin emniyette çekilen fotoğrafınız ilk sayfada hem de tam sayfa basılırken; başbakanın neden kılını bile kıpırdatmadığını hiç düşündünüz mü? Art niyetli olduğunu söylediği polisin, savcının, hakimin yürüttüğü yolsuzluk davasında oğlunu ifade vermeye göndermeyen başbakan, neden aynı polis, savcı ve hakimler tarafından Fenerbahçe haksız yere linç edilirken devreye girmemiştir sizce? He, ama pardon, "sizin başbakanla aranızı kimse bozamaz" değil mi, çok özür dilerim(!)<br />
<br />
Bütün bunları bilmenize rağmen hala "kolaylık sağlar" düşüncesiyle iktidara yanaşmanız -en hafif tabiriyle- onursuz bir davranıştır! Gazetelere ilan verecekseniz, yukarıda bahsettiğim konuların ışığında hem cemaatin hem de iktidarın bu operasyonu tezgahladığını, hukuksuz bu yargılamanın geçersiz olması gerektiğini ve tüm sorumlulardan hesap sorulacağını yazan bir bildiriyi ilan olarak yayınlatmalısınız. Sadece bunlar da değil, Mehmet Ali Aydınlar, Lütfi Arıboğan, İlhan Helvacı'dan da bahsetmelisiniz. Bu işin bir tarafı da onlar. Ama asıl rahatsız olduğum tarafa yoğunlaşayım.<br />
<br />
Milyar dolarlık ihaleleri rüşvet karşılığında belli kimselere veren bir başbakan ve iktidara yaranarak mı suçsuzluğunu ispat edecek koskoca Fenerbahçe! Biz buna şu günlerde "AKlanmak" diyoruz, suçsuzluğunu kanıtlamak değil. Siz böyle yaparsanız, bizim sürekli iktidara yakınlığıyla eleştirdiğimiz, kupa seremonisi için bile başbakanı arayan Galatasaray'dan ne farkımız kalır?<br />
<br />
Her fırsatta Atatürk ve Atatürkçülükten söz eden Aziz Yıldırım, Atatürk'e "ayyaş" diyen bir başbakan için "aramıza kimse giremez" derse, -20 milyon Galatasaraylı AKP'ye oy vermiştir diyen- Ünal Aysal'dan ne farkı kalır? Tribünde yapılan muhalif tezahüratlarla ilgili başbakanla görüşen Mahmut Uslu'nun, lobici Lütfi Arıboğan'dan bir farkı var mıdır? Siz hapis yatarken CAS davasının çekilmesine ön ayak olan, "Digiturk alın" diye açıklama yapan, sonra da ihaleleri kapan Nihat Özdemir, İlhan Helvacı'dan daha mı masumdur?<br />
<br />
Fenerbahçe taraftarı çok yoruldu.Zulmün en şiddetlisine maruz kalmasına rağmen hep dik durdu. Yönetimin de taraftar gibi dik durması şarttır. Fakat görüldüğü üzere siz, bu şartı yerine getiremiyorsunuz. Bir an önce Fenerbahçe'nin suçsuzluğunu ispat edin ve ardından defolup gidin! Fenerbahçe'ye biz sahip çıkarız.<br />
<br />
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------<br />
<br />
* Gazetelere verilen ilan<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNqmDQTySjPs3FbGddL4lpTFydBw4iVdI78D_dVX6JzY4HPFnc3CXEn25YBysihqvbtt5DgrvtDiq1G0v90ae5rTzUGCPVi0-rFs2swZ7g1qR1ChaWzyrJPFEiJYvOGlYgSlSDAV9LujQ/s1600/A%C3%A7%C4%B1klama.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNqmDQTySjPs3FbGddL4lpTFydBw4iVdI78D_dVX6JzY4HPFnc3CXEn25YBysihqvbtt5DgrvtDiq1G0v90ae5rTzUGCPVi0-rFs2swZ7g1qR1ChaWzyrJPFEiJYvOGlYgSlSDAV9LujQ/s1600/A%C3%A7%C4%B1klama.png" height="640" width="434" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
** Başbakanın "Geri dön geri dön, ne olur geri dön" minvalindeki konuşması</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/j2Rz4m0FyV0?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08840782836868296168noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2898092874983786871.post-63807610823983219052014-02-05T13:02:00.003-08:002014-02-05T13:07:32.076-08:00Bojan Bogdanovic SorunsalıFenerbahçe Ülker sezona fırtına gibi girerken, takımın açık ara en iyi performans veren oyuncusu Bojan Bogdanovic'ti. Sadece ligde değil, Euroleague maçlarında da çok kararlı görünüyor, savunmacılarına meydan okurcasına şut, penetre, sırtı dönük hücum gibi geniş repertuarından farklı silahlarını her maç sergiliyordu. Zeljko Obradovic'in gelişiyle takıma sirayet eden motivasyon, en çok Bojan'a yaramış gibiydi.<br />
<br />
Gel gelelim Top 16 başladığından beri Bojan'da çok keskin bir düşüş var. Önce bu düşüşün nedenlerine biraz değinmek isterim. İlk olarak, Top 16 seviyesine gelindiğinde takımlar, rakiplerine karşı özel önlemler alarak maça çıkmaya başlar. 6'lı gruplarda rakiplerimizin tamamına işkence ettiği için, Top 16 zamanı karşımıza gelecek takımlar, ilk olarak Bojan Bogdanovic'e önlem almaya başladı. İstediği yerlerde top almasına, sevdiği şekilde sağ tarafına doğru dribling yapmasına izin vermemeye başladılar. En başa bela dış savunmacılarını Bojan'ın üzerine saldılar, fiziksel olarak yıpratmak için ellerinden geleni yaptılar. Hal böyleyken Bojan'ın attığı skorun ve performansının aynı seviyede kalmasını ben zaten beklemiyordum ama bu kadar sert çakılması da normal değil.<br />
<br />
Fenerbahçe Ülker ne yazık ki iyi ribaundçu uzunlara sahip bir takım değil. Bu nedenle kısa oyuncular, normalden çok daha fazla ribaunda konsantre olmak ve yardım etmek zorundalar. Bojan Bogdanovic de takımın liderlerinden ve kısa-forvet olduğu için, bu ekstra gayreti en çok göstermek zorunda kalan oyunculardan biri oldu (En etkili olan Bo idi, hakkını vermek lazım). <br />
<br />
Linas Kleiza'nın Ocak ayının ortasına kadar hiçbir katkı vermemesi de Bojan'ı çok yıprattı. Hücumda çok ağır bir yük taşımak zorunda kaldı. Kenarda Obradovic olduğu için savunmada aktif dinlenme şansı da olmadığından, her geçen maç fiziki yıpranması arttı. Emir Preldzic de bo McCalebb da Nemanja Bjelica da işin hücum tarafında zaman zaman köşede bekleme ve dinlenme şansı buldu ama Bojan sürekli tam gaz devam etmek zorunda kaldı. Bu durum fiziksel bir yıpranma getirdiği gibi inanılmaz bir mental yorgunluk da yaratır.<br />
<br />
İşin mental yorgunluk tarafı çok önemli. Kariyerine başladığı günden beri elit skorer olduğunu biliyordu Bojan ama ilk kez Final Four hedefi olan bir takımın hücum liderliğini üstlenmişti. Bu zaten başlı başına bir baskı unsuru. İlk gruplar sonrası Euroleague'in sayı kralı konumunda olması, onu daha da spot ışığı altına itti. -Bogdanovic'in baskı altında rahat oynaMAyan bir oyuncu olduğunda hemfikirizdir büyük ihtimal-Top 16 zamanı, bambaşka bir (mental) baskı seviyesiyle karşılaştı Bojan. Üç maç boyunca kullandığı hiçbir üçlükten isabet bulamadı. Böyle olunca penetre yollarını da tıkadılar. Bu durumda Bojan, oyunu zorlamayı seçti. Şutu girmedikçe daha fazla atmaya, farklı zorlama pozisyonlar yaratmaya yönlendi. Takım için özellikle en tehlikelisi de bu.<br />
<br />
Bojan Bogdanovic, ne kadar özel bir skorer olsa da iyi bir yaratıcı değil. -Euroleague seviyesinde- Topu tepede alıp, takımın hücumunu yönlendirebilecek, dribling üzerinden kendisi ve takım arkadaşları için pozisyon yaratabilecek bir oyuncu olmadığını düşünüyorum. Zeljko Obradovic, muhtemelen iyi niyetine karşı bir ödül olarak Bojan'a sınırsız kredi vermiş ve yukarıda bahsettiğim zorlamaları yapmasına çok kızmamış olsa gerek ki yerel ligde de aynı şeyleri yapmaya devam etti.<br />
<br />
Takımın selameti için Bojan'ın bir an evvel toparlanması gerektiği aşikar. Bu kadar formsuz olmasına rağmen o kadar istekli ki sürekli ekstra bir şey yapmanın peşinde ve bu hali takıma çok net zarar veriyor. Burada devreye koç Obradovic'in girmesi gerektiğini düşünüyorum. Sezon başından beri Bojan'a biçtiği rolü biraz değiştirmesi ve form tutan Kleiza'yı hücum lideri yapması, hem Bojan hem de takım için daha iyi olacaktır. Bojan'ı saf bitirici olarak kullanıp, yaratıcılık konusunda yükü Bo ve Emir'e paylaştırmak, ilk skor opsiyonu olarak da Linas Kleiza'yı kullanmak, Bogdanovic'in üzerindeki yükü hafifleteceği gibi hissettiği baskıyı da azaltacaktır. Top 16'da çok zorlu bir gruptayız ve 1-4 gibi felaket bir başlangıç yaptık. Gerekli ayarlamaların bir an önce yapılması ve galibiyetlerle dolu maçlar görmemiz dileğiyle. Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08840782836868296168noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2898092874983786871.post-19435453047986155042014-01-10T09:35:00.001-08:002014-01-10T09:37:11.598-08:00KLEIZA'YA ŞİİR<div style="text-align: center;">
KLEİZA</div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Sene başı az mı sevindik imzayı atınca, yanında Zoric ve Bjelica</div>
<div style="text-align: justify;">
"Bir devrede 25-30 atar" dedik kafası bozulunca</div>
<div style="text-align: justify;">
Bir sene oynadın Euroleague'de, onda da sayı kralı oldun ya</div>
<div style="text-align: justify;">
Sevinçten götümüz vurdu tavana Kleiza</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ayrı bir heyecanla izledik bu yaz Eurobasket'i</div>
<div style="text-align: justify;">
Hırvatistan'da Bojan'ı, Sırbistan'da Bjelica, Litvanya'da seni</div>
<div style="text-align: justify;">
İyi başlamasan da yarı finale götürdün takımını hani</div>
<div style="text-align: justify;">
Öyle böyle değil, çok umutlandık lan Kleiza</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Sezon başladı sonra büyük bir heyecanla</div>
<div style="text-align: justify;">
İlk maçlarda kötüydün, takmadık ama kafamıza</div>
<div style="text-align: justify;">
Bu adam büyük oyuncu, açılacak dedik nasıl olsa</div>
<div style="text-align: justify;">
Öyle böyle değil, çok güvendik be Kleiza</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İlk gruplarda Barcelona maçında</div>
<div style="text-align: justify;">
İlk defa kafa olarak geldin maça</div>
<div style="text-align: justify;">
Acı çektirdin koca Barca'ya tek başına</div>
<div style="text-align: justify;">
Bir tek o maçta adam gibi oynadın be Kleiza</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Godot'yu bekler gibi bekledik performans vermeni</div>
<div style="text-align: justify;">
Lan godoş, oynaman için illa cicişler mi vermeli</div>
<div style="text-align: justify;">
Dediler "merak etmeyin, açılması için Top 16 gelmeli"</div>
<div style="text-align: justify;">
O da geldi, hala elinin ucuyla oynuyorsun, insaf be Kleiza</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kötü oyuncu desem, değilsin</div>
<div style="text-align: justify;">
Şutun girmiyorsa gider savunmada mücadele edersin</div>
<div style="text-align: justify;">
O da yok, be adam sen ne bok yersin</div>
<div style="text-align: justify;">
Aç kulağını da iyi dinle Kleiza</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
NBA'de izledim senelerce</div>
<div style="text-align: justify;">
2009'da yardırdın Olympiakos formasıyla gözümün önünde</div>
<div style="text-align: justify;">
Hiçbir şey yapamıyorsan mücadelet be götoğlan mücadele</div>
<div style="text-align: justify;">
Artık umudu kestim senden Kleiza</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Çok savundum bugüne kadar seni</div>
<div style="text-align: justify;">
Artık benim de sabrım bitti</div>
<div style="text-align: justify;">
Sana edilen küfrün, hakaretin bir para artık bini</div>
<div style="text-align: justify;">
O kadar parayı bana verseler adam yerim, karakterini sikeyim Kleiza</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08840782836868296168noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2898092874983786871.post-72153556833679978392013-12-16T10:59:00.000-08:002013-12-16T10:59:02.416-08:00You Gotta Be Smart, Marcus<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQZ0KejLtK7pZDjyUUwr9jiuPdMgb2CF7BNvoIlCQwFloIbFjXYhXTZ6SEVQ6BFXCJt7GyWTUf5H8CK_4A556Wte434ahuq__QwQyw02cAcmQsZiCYsMhmmVP4c-a_tPInG9vgaof24GA/s1600/Marcus_Smart.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="275" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQZ0KejLtK7pZDjyUUwr9jiuPdMgb2CF7BNvoIlCQwFloIbFjXYhXTZ6SEVQ6BFXCJt7GyWTUf5H8CK_4A556Wte434ahuq__QwQyw02cAcmQsZiCYsMhmmVP4c-a_tPInG9vgaof24GA/s400/Marcus_Smart.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Marcus Smart - Oklahoma State</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Boy: 1.93 - Pozisyon: Guard</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
2014 NBA Draftı, potansiyeli çok yüksek birçok genç süperyıldız adayı barındırıyor. Bunlardan biri de Oklahoma State forması giyen guard Marcus Smart. Genel olarak Jabari Parker, Andrew Wiggins gibi isimlerin gölgesinde gibi gözükse de NBA'e en hazır gördüğüm oyuncu Marcus Smart'tı. Artılarına, eksilerine şöyle bir değinelim..</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Fiziksel olarak NBA'e hazır olması çok önemli bir avantaj. Çok geniş omuzlara sahip ve kolej liginin en güçlü guard'ı. Bu özellikleri, onun ufak tefek savunmacıları yakaladığında alçak postta top alıp, sırtı dönük oynamasına olanak sağlıyor. Gücünün yanı sıra ilk adımının çabukluğu ve patlayıcılığı da dikkat çekici özelliklerinden. Zaten bulduğu skorun büyük kısmı penetreler üzerinden bulduğu turnikelerden geliyor. Özellikle temas almaktan kaçmaması, temastan sonra vücut dengesini koruyabilmesi önemli artılar. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Yalnız bu adamla ilgili en büyük artı, kesinlikle savunması. Hem bire bir savunma konusunda hem de yardım savunması konusunda çok iyi şeyler gördüm izlediğim maçlarda. Çok çabuk ellere sahip ve pas kanallarına çok iyi baskı yapıyor. Savunmanızı Marcus Smart'ın topa baskısıyla başlatmak istersiniz. Geçtiğimiz sezonu 3 top çalma ortalamasıyla bitirmişti, bu sezon şu ana kadar oynadığı maçlardaki ortalaması da aynı. Pozisyonuna göre iyi bir ribaundçu. Özellikle karambolden aldığı hücum ribaundlarıyla da dikkatimi çekti. Bo McCalebb gibi saçma sapan yerlerden topla çıkabilen bir adam.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Tabi ki her şey tozpembe değil. Eksileri de mevcut ve bunlar önemli soru işaretleri yaratabilecek konular. İlk bahsetmek gereken eksiği dış şut. Çok istikrarsız bir üç sayı atıcısı. Orta mesafede yüzdesi daha iyi olsa da yeterli seviyede değil. Hal böyle olunca ikili oyun oynamak istediğinde, savunulması kolaylaşıyor. Yalnız kendisi bunun farkında. İzlediğim bir röportajında, şutunu geliştirmesi gerektiğinin farkında olduğunu ve geçtiğimiz yazdan beri bunun üzerine çalıştığını söyledi. 2012-2013 sezonunda %29 olan üç sayı yüzdesini şu an %32'ye çıkartmış durumda. Yine de yeterli değil ama şutun, geliştirilmesi en kolay departmanlardan biri olduğu gerçeğini de unutmamak gerek. Jason Kidd, LeBron James, Bruce Bowen gibi kariyerinin ilerleyen döneminde dış şutunu keskinleştiren onlarca örnek sayılabilir. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Kafama takılan bir diğer eksisi, tercih hataları. Hem şut hem de pas tercihlerinde koçun ömrünü kısaltan tarzda hatalar yapabiliyor. Pas yeteneği iyi seviyede olsa da öyle paslar vermeye çalışıyor ki bazen, Chris Paul olsa veremez. Birkaç yerde iyi pasör olmadığı yazılmış. Bu algının oluşmasında en önemli sebebin, bu tercih hataları olduğunu düşünüyorum. Kötü pasör değil, oyun olgunluğu arttıkça, o fantezi paslardan vazgeçtikçe iyi pasör olduğu ortaya çıkacaktır.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
İstikrar problemi de gözüme çarptı. Oklahoma State'in birinci oyuncusu olduğu için her maç belli rakamları buluyor ama hücumda istikrarı yok. Top kaybı yapmaya elverişli bir stili olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu da zamanla geliştirilebilecek bir özellik. Driblingi biraz daha yere yakın yaparsa, o sorunun üstesinden gelebilir. (Maç başına 3.1 top kaybı ortalaması var.)</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Müstakbel çaylakları değerlendirirken NBA'deki benzerlerini yazmak bir gelenektir. Bu yazıyı yazmadan önce bir yerde James Harden'a benzetildiği konusunda bilgilendirildim (Onur Coşkun'dan gelen bilgidir). Nasıl Harden'a benzetildiğini gerçekten anlamadım. Marcus Smart gibi dış şutu zayıf olan bir oyuncu, Harden ile kıyaslanamaz bile bence. İki oyuncu da potaya giderek yaratıyorlar, bunda hemfikiriz ancak James Harden, keskin şutör olduğu için penetre imkanı buluyor ama Marcus Smart, çabuk ilk adımı ve patlayıcılığı sayesinde bunu yapıyor. Ayrıca Harden çembere giderken teması almak ve serbest atış çizgisine gitmesiyle ünlüdür. Marcus Smart tam tersine teması alsa dahi pozisyonu bitirmeye giden, güç gösterisi yapmaya çalışan bir oyuncu. James Harden pick & roll'ler ile çok efektif olabilen bir oyuncuyken, Marcus Smart'ın oyununda pick & roll namına çok bir şey yoktur.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Ben Marcus Smart'ı daha çok Dwyane Wade'e benzetiyorum. Wade seviyesinde bir bitirici olmasa da benzer bir delicilik ve patlayıcılık Smart'ta da var. Yeni nesil guard'ların neredeyse tamamında olduğu gibi Marcus Smart için de bir combo-guard durumu mevcut. Şimdilik pozisyonu oyunkurucu gibi gözükse de zamanla -Wade'e benzerliği de gözetilerek- iki numaraya evrilir diye düşünüyorum. O potansiyeli var. Wade'e benzediği söylenen bir oyuncu tabi ki heyecan yaratır ancak ben her zaman bu tip kıyaslamalarda bir de kötü örnek verilmesinden yanayımdır. Eğer şutunu geliştiremez ve tercihlerde belli olgunluğa ulaşamazsa geleceğin Tyreke Evans'ı olması da mümkün. Dolayısıyla bu genç adamın iyi bir mentöre ve soyadı gibi akıllı olmaya ihtiyacı var. </div>
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08840782836868296168noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2898092874983786871.post-38259617173350578092013-07-09T16:31:00.002-07:002013-07-17T08:06:40.605-07:00Big O<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgIR9xXDRePzlUUuiBR8jkNRlEMNS16l0kadu3xTLb_Wl284xsaSFaQJv90bJxwWMg0LSNajgK4acatQKIezcRGMslV3zqM7yfAs5Q0o3Q3v3_EGk0CU9i42OLBk5IbvCBgbyTcQkUioNI/s1600/Oscar_Robertson.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="287" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgIR9xXDRePzlUUuiBR8jkNRlEMNS16l0kadu3xTLb_Wl284xsaSFaQJv90bJxwWMg0LSNajgK4acatQKIezcRGMslV3zqM7yfAs5Q0o3Q3v3_EGk0CU9i42OLBk5IbvCBgbyTcQkUioNI/s320/Oscar_Robertson.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
Efsanelere Saygı Köşesi'ne, canlı olmasa da sonradan izlediğim maçları, hakkında okuduklarım, oyun stili ve hayat hikayesiyle büyük saygı ve sempati duyduğum Oscar Robertson ile başlamak istedim. Robertson, kendisine karşı mücadele eden oyuncu ve koçlardan hak ettiği övgüyü alsa da medya ve günümüz basketbol izleyicisi için uzun süre geri planda kalmış, çok çok özel bir oyuncu.<br />
<br />
24 Kasım 1938'de Charlotte, Tennessee'de dünyaya gelen Oscar Robertson, ailesiyle birlikte Indiana'ya tecir ettirildi. O dönem, Amerika Birleşik Devletleri'nde ırkçılığın yoğun yaşandığı ve siyahların belli bölgelerde inşa edilen gecekondu tarzı evlerde yaşamaya zorlandığı bir zamandı. Yaşamlarına Indiana'da devam eden Robertson ailesi, bekar anne Mazel Robertson'ın iki işte birden çalışmasıyla geçimini sağlayabiliyordu. Ekonomik olarak çok kötü şartlarda büyüyen Oscar, basketbola, tenis toplarını pota benzeri sepetlere atarak başladı. Beladan uzak durmak için yönelebileceği bir mecra arayan Robertson için basketbol adeta tek yöndü. Çünkü o zamanlarda basketbol, "fakir çocukların oyunu" olarak nitelendiriliyor ve oynamak için sadece bir top ve yukarı asılmış bir çember bulmanız yetiyordu.<br />
<br />
Lise çağına geldiğinde, sadece siyahların okuduğu Crispus Attucks High School'a katıldı. Burada geçirdiği ilk yılda, henüz 15 yaşındayken basketbol yetenekleriyle takıma girebileceğini gösterdi. Bir sonraki yılda (1954) çok yönlü oyunuyla takımın en iyi oyuncusu olarak sivrilen Oscar Robertson, takımını Eyalet Turnuvası'nın çeyrek finaline kadar taşıdı. Irkçılık belası yine karşısına çıkacaktı. Oscar, restoranlarda beyazlarla aynı yerde oturamamaktan, tuvaleti kullanamamaktan, otobüse bindiğinde en arkaya oturmak zorunda kalmaktan nefret ediyordu. Ancak en kötüsü, lise takımında basketbol oynarken başına gelecekti. Yaşıtlarına göre çok iyi olduğu için, bazı takımlara karşı oynayacakları maçlardan önce sahaya çıkmaması için ölüm tehditleri alıyordu. Tamamen siyahlardan oluşan bir takımın, beyaz basketbolcuları yenmesini istemeyen bir toplumla karşı karşıyaydı. Hissettiği korku ve baskı çok yüksekti. Yine de oynamaya devam etti. Maçları yayınlayan yerel radyo ve televizyonların spikerleri, Oscar'ın ismini telaffuz etmiyorlardı. "Seni burada istemiyoruz." mesajına rağmen Robertson, bunun kendisini rahatsız etmediğini, aksine daha da odaklanarak oynamasını sağladığını söylüyor.<br />
<br />
1955 yılında, tüm olumsuzluklara rağmen Crispus Attucks, Indiana Eyalet Şampiyonu olur. Bu, tamamen siyahlardan oluşan bir takımın kazandığı ilk eyalet şampiyonluğu'dur. Eyalet genelinde bunun sadece bir tesadüf olduğu yansıtılmaya çalışılsa da Attucks, bir sonraki sezon tek maç dahi kaybetmeden bir kez daha eyalet şampiyonluğuna uzanır ve dikkatleri tamamen üzerine çeker. Takımın yıldızı Oscar Robertson, çoktan üniversite koçlarının radarına girmiştir.<br />
<br />
Kolej kariyerini Indiana Üniversitesi'nde geçirmeyi çok ister. Oradaki yetkililerle görüşmek için kampüse gider. Basketbol takımının koçunun, kendisine çok kaba davranması ve ırkçı tavırlar takınması sebebiyle Indiana hayallerinin anında üzerini çizer. Davet aldığı Cincinnati Üniversitesi'ne katılmaya karar verir. Cincinnati Bearcats tarihinin ilk siyahi oyuncusu olan Oscar Robertson, yeteneklerini her geçen gün geliştirerek durdurulamaz bir oyuncuya dönüşür. Cincinnati'de geçirdiği 3 yıl boyunca 33.8 sayı ortalaması yakalayan, her 3 yılda da NCAA'in sayı kralı olan, Yılın Kolej Oyuncusu olan Robertson, takımını 3 sezonun ardından 79 galibiyet, 9 mağlubiyet gibi inanılmaz bir galibiyet/mağlubiyet oranına getirir. Son iki yıl Final Four oynamalarına karşın, 3 yıl boyunca aldıkları 9 mağlubiyetin 2'si finallerde gelince, Bearcats'te Oscar Robertson dönemi şampiyonluksuz kapandı. Ancak Robertson arkasında 14 NCAA, 19 da takım rekoru bıraktı. Koleji bıraktığında NCAA tarihinin en skorer oyuncusu unvanını aldı ve 1970 yılında Pete Maravich onu geçene kadar hiçbir oyuncu ona yaklaşamadı.<br />
<br />
Sadece saha içine ve rakamlara bakıldığında Oscar Robertson'ın kolej kariyeri toz pembe gözükebilir. Ancak gerçek tamamen farklıdır. Irkçılık hala büyük bir problemdir ve dozu artarak devam etmektedir. Bir maçın ardından Oscar, üzerini değiştirmek için soyunma odasındaki dolabına gider, açar ve kıyafetlerinin üzerinde siyeh bir kediyle karşılaşır. Koçu ve takım arkadaşlarından destek görmesine rağmen, bu aşağılayıcı hadise tekrarlanmaya devam eder. Çok daha kötüsü, takımın Houston'da oynayacağı bir deplasman maçından önce gerçekleşir. 1957-1960 yılları arasında Cincinnati Bearcats forması giyen Oscar'ın takım arkadaşı Ralph Davis, olayı şöyle anlatıyor:<br />
<br />
<b>"Houston'da bir otelde geceyi geçirecektik. Otel, Oscar'ı içeri almayı reddetti. Biz, takım arkadaşları olarak Oscar'la aynı yerde geceyi geçirmek istediğimizi söyledik. Ama koç buna izin vermedi. 'Biz, Oscar'la ilgileneceğiz. Siz odalarınıza geçin' dedi ve onu başka bir yere götürdü."</b><br />
<b><br /></b>
Oscar, yaşanan bu olay üzerine psikolojik olarak çöküntüye uğradı. Fazlasıyla üzgün ve kızgındı. Koç ve takım arkadaşlarının, onun başka bir yerde kalmasına izin vermeleri Oscar'ı büyük hayal kırıklığına uğratmıştı. Yıllar sonra Robertson, neler hissettiğini samimi bir şekilde anlattı:<br />
<br />
<b>"Bir daha eskisi hissetmedim. Bir ikisi dışında oyuncularla aram çok bozulmadı. Ama hiç eskisi olmadı. O insanlara bir daha asla 'takımım' diyemedim. Basketbolu bırakmayı düşündüm. Çünkü bu tip saldırılar hiç bitmeyecekti ve sabrım azalıyordu. Gün gelip, birinin beni öldürmesinden ya da benim birini öldürmemden çekiniyordum."</b><br />
<br />
Bu olaydan sonra Oscar, çok içine kapanık ve negatif bir insana dönüştü. Çok az iletişim kuruyor, insanlara sevgiyle yaklaşmıyordu. Giderek daha huysuz ve agresif bir kişi olmaya başlamıştı. Bırakmayı ciddi ciddi düşünse de basketbola olan sevgisi ve kazanması muhtemel büyük parayı da düşünerek oyunun içinde kalmaya devam etti.<br />
<br />
Mezun olduktan sonra, 1960 Roma Olimpiyatları'nda altın madalya kazanan Birleşik Devletler takımının bir parçasıydı. O takım, gelmiş geçmiş en iyi amatör basketbol takımı olarak nitelendirilir. Oscar Robertson, ileride NBA efsaneleri arasına katılacak olan Jerry West ile birlikte takımın kaptanıydı. Oynadıkları 9 maçın hepsini kazandılar ve rakiplerine maç başına 42.4 sayı fark attılar. Oscar Robertson, o takımda kısa forvet olarak görev yaptı ve bir diğer NBA efsanesi Jerry Lucas ile birlikte takımın en skorer oyuncusu oldu. (1960 Roma Olimpiyatları'na giden 12 amatör oyuncunun 10 tanesi NBA'de profesyonel kariyer yaptı ve içlerinden 3 oyuncu Şöhretler Müzesi'ne (Hall Of Fame) girme onuruna erişti: Oscar Robertson, Jerry West ve Walt Bellamy)<br />
<br />
Oscar Robertson, 1960 NBA Draft'ında Cincinnati Royals tarafından seçildi ve NBA kariyerine adım attı. Royals'tan çaylak sezonu için 33 bin dolar(O zaman için iyi para) kazanan Robertson, basketbol topu alamayacak kadar fakir olduğu günleri gerisinde bırakmıştı. Ancak yaşadıkları sebebiyle negatif şekillenen kişiliği, onu sahada ve saha dışında -kibar tabiriyle- sevimsiz bir insan yapmıştı. İnsan ilişkileri nasıl olursa olsun, Oscar Robertson ilk sezonundan itibaren ligi domine etmeye başladı. Oyunkurucu, şutör-guard ve kısa-forvet pozisyonlarında oynayabilen Robertson, oyunun her alanına katkı vererek, daha önce az görülmüş rakamlara ulaştı. Henüz çaylak sezonunda <b>"30.5 sayı, 10.1 ribaund, 9.7 asist" </b>gibi inanılmaz ortalamalar yakalayan Oscar Robertson, Yılın Çaylağı Ödülü'nü kazandı ve NBA'in En İyi 5'ine seçildi. Takımı Royals playoffların dışında kalsa da yanında yetenekleri sınırlı bir kadro olduğu için bireysel performansı daha ön plana çıktı.<br />
<br />
1961-1962 sezonunda Robertson, sezon boyunca <b>"30.8 sayı, 12.5 ribaund, 11.4 asist"</b> ortalamaları tutturarak, NBA tarihinde bir sezonu triple double ortalamayla tamamlayan ilk oyuncu unvanının sahibi oldu ve "Big O" lakabını akıllara kazıdı. (Günümüzde hala bu başarıya erişmiş ikinci bir oyuncu bulunmamaktadır.). Aynı sezon Cincinnati Royals Doğu Konferansı Finali'ne yükselse de Bill Russel'lı Boston Celtics'e 7 maç sonunda boyun eğdi.<br />
<br />
1963-64 sezonunda Big O, yanında ilk kez şampiyonluk adayı olabilecek kalibrede bir takım buldu. Yeni eklemelerle galibiyet yüzdesini iyice arttıran ve Doğu 2.'si olan Royals'ta Oscar Robertson 31.4 sayı, 9.9 ribaund ve 11 asist ortalamaları yakaladı ve ikinci kez sezonu triple double'la bitirmenin kıyısından döndü. Akıl almaz rakamlarına rağmen Big O, topla çok fazla oynadığı ve yer yer takım arkadaşları hiç yokmuş gibi oynadığı gerekçesiyle eleştirilere maruz kalsa da yaptıkları, bu seslerin yükselmesine izin vermedi. Bu sezonda MVP Ödülü'nü alan Robertson, 1960-1968 arasında Bill Russel ve Wilt Chamberlain dışında MVP seçilen tek oyuncu oldu. Playofflarda ilk turda Philadelphia 76ers'ı geçen Royals, bir sonraki turda Boston Celtics'e 4-1 kaybetti ve yine hüsranla sezonu noktaladı.<br />
<br />
Bu noktadan itibaren Oscar'ın topa gereğinden fazla hükmettiğine yönelik eleştriler, daha yüksek sesle dile getirilmeye başladı. Royals'ın ancak takım oyunuyla şampiyonluğa uzanabileceği konuşuluyordu. Big O ise takıın buna ihtiyacı olduğunu, onun sorumluluk alması durumunda takımın yaratıcılık konusunda sıkıntı yaşayacağı görüşündeydi. Başarıda hak ettiği övgüyü alamadığından ve başarısızlıkta da hak etmediği kadar ağır eleştirildiği konusunda şikayetçiydi. Cincinnati Royals yönetimi, takım basketbolu tezini kabullendi ve takımın başına Boston Celtics'in efsane oyunkurucusu Bob Cousy'i getirdi. Cousy'nin istediği, daha hızlı bir basketboldu ve topun Robertson'ın elinde fazla kalmaması için aşırı çaba içindeydi. Bu tavrı, ikili arasında fikir ayrılıklarına ve uzaklaşmaya yol açtı.<br />
<br />
Cousy yönetiminde Cincinnati Royals, önceki dönemini arar oldu. Başarıları giderek düşmeye başladı. Çok başarılı bir oyunculuk kariyerinin ardından koçluğa gelen Bob Cousy, yıldız egosuna sahipti. Ve bu takımın saha içinde bir koçu zaten vardı. Çok geçmeden Bob Cousy ve Oscar Robertson arasında problemler yaşanmaya başladı.1969-1970 sezonunda üst üste 6. kez playoffların dışında kalma tehlikesiyle baş başa kalan Royals'ta şok bir gelişme yaşandı. 41 yaşındaki koç Bob Cousy, kendisini aktive etti ve sezonun kalan 7 maçında takımın oyunkurucusu olarak sahaya çıkma kararı aldı. Oscar Robertson'ı iki numara pozisyonuna kaydıran ve topla daha az buluşturan Cousy, yine başarı elde edemedi. Bu gelişmenin ardından kafalarda soru işareti olarak duran "Cousy, Big O'yu kıskanıyor mu" konusu, netlik kazanmış da oldu. Yıllar sonra Robertson'ın takım arkadaşları, kendilerinin de bu durumu sezdiğini ve bir kıskançlık olduğuna inandıklarını dile getirdi.<br />
<br />
1970 sezonunun bitiminde, Oscar Robertson, Milwaukee Bucks'a takas edildi. Bu takas tüm ülkede büyük yankı uyandırdı. Sadece ligin en iyi oyuncularından Oscar Robertson başka bir takıma gitmemişti: "Big O, Kareem Abdul Jabbar'ın takımına gitmişti." Takas, kamuoyunu ikiye böldü. Bir kesim böyle iki oyuncuyu bünyesinde bulunduran Bucks'ın çok güçleneceğine inanıyor, diğer bir kesim de bu ikilinin saha içinde verimli bir ortaklık kuramayacağını düşünüyordu. Medyada uzun süre bu konuşuldu. Gelin bu ikilinin nasıl çalıştığını Kareem Abdul Jabbar'ın sözleriyle analiz edelim:<br />
<br />
<b>"Oscar, benim pick & roll'lerde iyi olmadığımı fark etmişti. Ancak beni hareketli şekilde topla buluştuurduğunda çok rahat sayıya gidebiliyordum. Bunu da çözünce, müthiş pas yeteneğiyle işimi çok kolaylaştırmaya başladı."</b><br />
<b><br /></b>
Oscar Robertson, NBA tarihinin gördüğü en iyi skorerlerden biriydi. Ancak yalnızca bir skorer değildi. Saha görüşü mükemmeldi, harika bir pasördü, top hakimiyeti çok üst seviyedeydi ve en önnemlisi de oyun zekası çok gelişmişti. Kendisinden önce "Siyahlar, takım yönetemezler. Oyun akılları o kadar gelişmemiştir." şeklinde yerleşen kanıyı yıkmaya kararlıydı. Kareem kadar iyi -belki daha da iyi- bir skorer olmasına rağmen, Big O orkestra şefliğine soyundu. Savunmayı okuyor, ona göre hücumu yönlendiriyor ve başta Kareem olmak üzere takım arkadaşlarına pozisyonlar yaratıyordu. Savunmayı ok rahat üzerine çekebildiği için, bitirici pasları vermekte de çok başarılı olduğundan, bu plan tıkır tıkır işlemeye başladı.<br />
<br />
Milwaukee bucks savunmasının liderliği de Oscar Robertson'daydı. Güçlü fiziği, atletizmi ve inatçılığı sayesinde çok iyi bir bireysel savunmacıydı. Ancak takım arkadaşlarını da yönetme kabiliyetine ve karizmasına sahipti. O dönemdeki takım arkadaşları, takımın yıldızı Kareem Abdul Jabbar bile savunmada bir hata yaptığında Oscar'ın gözlerini sonuna kadar açarak sinirli bir şekilde onu uyardığını, ona dahi liderliğini kabul ettirdiğini söylüyor.<br />
<br />
1970-1971 sezonunu Milwaukee 66-16 bitirir ve NBA Finali'nnde Baltimore'un rakibi olur. Bucks, rakibini süpürerek şampiyon olur. Oscar Robertson, 10 yıldır beklediği şampiyonluğu sonunda kazanmıştır. Bu, onun ilk ve tek şampiyonluğu olacaktır.<br />
<br />
3 yıl sonra, 35 yaşına geldiğinde, Oscar Robertson basketbolu bırakma kararı alır. O dönem herkes, onun daha fazla oynayabileceğini düşünmektedir. NBA'e ve takımına yaptığı katkılara yeterince değer verilmediği konusundaki fikri değişmemiştir. Hala her fırsatta ağır şekilde eleştirilmekten bıktığını söylemiştir. Nispeten erken vedasının önemli sebeplerinden biri budur ancak biriktirdiği çok daha fazla şey vardır.<br />
<br />
Yaşadıkları sebebiyle içine kapanık bir insan olması, kariyerinin sonunda çok fazla kötü birikim sahibi olmasına yol açtı. Ne basına ne de etrafındakilere içini dökmemiş, hep içinde saklamıştı. 1994 yılında Cincinnati Üniversitesi, kampüsüne eski oyuncusu Oscar Robertson'ın bir heykelini dikme kararı aldı. Heykelin açılış törenine katılan Robertson, içini orada yaptığı konuşmada döktü:<br />
<br />
<b>"(Kendi dönemindeki öğrencilere ve okul yönetimine hitaben) Buraya ilk geldiğimde, kötü şeyler görmüş ama hala saf bir çocuktum. Ama siz beni gereğinden fazla zorladınız.</b> <b>Dolabıma siyah kediler koydunuz. Houston'da takımla birlikte kalmama izin vermediniz. (Ağlayarak) Oscar Robertson heykeli, sizin için! Özellikle sizin için! Herkese teşekkür ederim."</b><br />
<b><br /></b>
Bu konuşmanın ardından Oscar Robertson'ın içindeki kırılgan, üzgün kişiyle herkes tanışmış oldu. Birkaç yıl sonra, böbrek rahatsızlığı olan kızına böbreğini bağışladığında, Oscar Robertson adeta kahraman ilan edildi. Bu durum, Oscar Robertson'ı memnun etmedi. Bir konuşmasında Robertson, <b>"Basketbola ve NBA'e verdikllerimden ötürü beklediğim ilgiyi ve övgüyü göremedim. Ancak kızıma böbreğimi verdiğim zaman herkes benden bahseder oldu. Size soruyorum: Bir babanın, kızı için yaptığı fedakarlıktan daha doğal ne olabilir?"</b><br />
<b><br /></b>
Anlaşıldığı gibi Big O hala biraz kırgın. Ancak artık NBA tarihiyle ilgilenen daha fazla yazar ve belgesel yapımcısı olması, bizlere de Oscar Robertson gibi efsaneleri tanıma ve saygı duyma şansı veriyor. Aslında bu yazıyı yazma sebebim, yeteneklerinden çok, yaşadığı olayların kendisini nasıl etkilediği ve o zamanlar nasıl bir ortam olduğunu kendimce daha genç yaştaki okurlara aktarmaktı. Neyse ki ben, sayısı fazla olmasa da yeteneklerine hayran kalacak kadar görüntü bulabildim. Kendisini izlememiş olsanız bile, onunla karşılıklı oynayan bazı kişilerin söylediklerinden bir fikir sahibi olabilirsiniz;<br />
<br />
<b>"Oscar Robertson, karşılıklı oynadığım en iyi oyuncuydu. Hiçbir zaafı yoktu."</b><br />
<b> (Celtics Efsanesi John Havlicek)</b><br />
<b><br /></b>
<b>"Oscar, zamanının Michael Jordan'ıydı." </b><br />
<b> (Celtics'in Efsane Koçu Red Auerbach)</b><br />
<b><br /></b>
<b>"Eğer Michael Jordan ve Oscar Robertson aynı dönemde oynamış olsaydı, şu anda hangisinin tarihin en iyisi olduğuyla ilgili büyük bir tartışma içinde olurduk."</b><br />
<b> (Eski Pistons Koçu Chuck Daly)</b><br />
<b><br /></b>
<b>"Dönüp kariyerime baktığım zaman, onun kesinlikle oynadığım en iyi oyuncu olduğunu söyleyebilirim."</b><br />
<b> (Jerry West)</b><br />
<b><br /></b>
<b>"Bütün bir sezonu triple double ortalamayla bitirdi. Bununla hiçbir şeyi karşılaştıramam. Aynı şeyi başarmaya çalıştığım zaman, Oscar Robertson'ın ne kadar büyük bir oyuncu olduğunu ve inanılmaz işler yaptığını anladım."</b><br />
<b> (Magic Johnson)</b><br />
<b><br /></b>
<b>"Tam olarak nereye gideceğini, ne yapacağını bilirdiniz. Ama yine de durduramazdınız. İşte bu, büyüklüktür." </b><br />
<b> (Hall Of Famer Koç Lou Campanelli)</b><br />
<b><br /></b>
<b>"Ondan nefret ederdim. Çünkü ne zaman topu elime alıp, ön plana çıkmak istesem'Gel buraya! Topu bana ver!' diye bağırırdı. Ben de 'Tabi ki efendim' demek zorunda hissederdim."</b><br />
<b> (Eski Takım Arkadaşı Norm Van Lier)</b><br />
<br />
<br />
NOT: 15/07/2013 tarihinde www.nbatr.com'da yayınlanan yazımdır. Önce orada yayınlanmıştır.Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08840782836868296168noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2898092874983786871.post-11261397813691490042013-06-28T00:53:00.000-07:002013-06-28T00:53:02.427-07:002013 NBA Draft Tam Liste<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<h2 style="text-align: center;">
<u>BİRİNCİ TUR</u></h2>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgFwUUbyI18stP9PZ2HVAGD8En3svDTZNezX4_dJfSnSXaKRuC-SXJzE892bgOvmwX_-YetO3AgfUYiEFUQS8pOqNRmtlT3dt9ikAJ8SXqkngJLAmSwOtLttTgNaeSGmkbF6PwWrIG4Sjw/s600/Birinci_Tur.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgFwUUbyI18stP9PZ2HVAGD8En3svDTZNezX4_dJfSnSXaKRuC-SXJzE892bgOvmwX_-YetO3AgfUYiEFUQS8pOqNRmtlT3dt9ikAJ8SXqkngJLAmSwOtLttTgNaeSGmkbF6PwWrIG4Sjw/s640/Birinci_Tur.png" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<h2 style="text-align: center;">
<u>İKİNCİ TUR</u></h2>
<div>
<u><br /></u></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgaE07aPkl_JOP-VS1s3qet9hTFA1-D4nBufe3S6N9PdXC9xHyNy37UDjIx6jKbZ0Pux9t7_tIxoFjtoQtUJ5_3lBAvCWFxr12xWvHiMvQuMHehtJUnuCa2e1NPIWdlnM_gQ5G9CbPAGAo/s598/%C4%B0kinci_Tur.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgaE07aPkl_JOP-VS1s3qet9hTFA1-D4nBufe3S6N9PdXC9xHyNy37UDjIx6jKbZ0Pux9t7_tIxoFjtoQtUJ5_3lBAvCWFxr12xWvHiMvQuMHehtJUnuCa2e1NPIWdlnM_gQ5G9CbPAGAo/s640/%C4%B0kinci_Tur.png" width="322" /></a></div>
<div>
<br /></div>
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08840782836868296168noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2898092874983786871.post-56204504253914905582013-06-02T05:47:00.000-07:002013-06-02T06:01:40.581-07:00Gezi Parkı DirenişiSon 5 gündür, tarihe yeni bir sayfa ekleniyor. Yıllar geçse de unutulmayacak, hatırlarken bazılarının gururla göğsünü kabartarak anlatacağı, bazılarının da her lafı geçtiğinde kafasını kuma gömeceği olaylar yaşandı tüm Türkiye'de.<br />
<br />
Taksim Gezi Parkı'nda, güya kaldırımı genişletmek için, ağaçlar sökülmeye başlandı bir gece. Bunun farkına varan doğa gönüllüleri, bu kıyımı engellemek adına Gezi Parkı'nda eyleme başladı. Yaptıkları, sadece parkta oturmak, kitap okumak, müzik dinlemek ve ağaçların sökülmesine engel olmaktı. İşte o eylemin ilk gününden bir kare;<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZJ05akI48Nj29vNk7aqweEQ3kkkZTxTEH1FYFJLj_Kl3nGwzWbRyDkhK5C-n18weTLd8TaKjZDp1Nm0P45oqpoRCITbLnDDX0hp9Xs8fI8Hxq3qpSzmzqAiTke-6IclQ91OGWiOpBFmU/s1600/Ba%C5%9Flamadan+%C3%96nce.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZJ05akI48Nj29vNk7aqweEQ3kkkZTxTEH1FYFJLj_Kl3nGwzWbRyDkhK5C-n18weTLd8TaKjZDp1Nm0P45oqpoRCITbLnDDX0hp9Xs8fI8Hxq3qpSzmzqAiTke-6IclQ91OGWiOpBFmU/s1600/Ba%C5%9Flamadan+%C3%96nce.jpg" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Gördüğünüz gibi, eylemin ilk anları gayet barışçıl şekilde geçti. Bu insanların çoğu üniversite öğrencisi. Birkaç mimarlık öğrencisi, portatif bir masa kurup ödevlerini bile orada yaptılar. Bunu yapmak da sonuna kadar haklarıdır. İnsanların, silahsız olmak kaydıyla, toplanma ve protesto yapma hakları, anayasa tarafından güvence altına alınmıştır. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Ne oldu da bu barışçıl eylem, bütün Dünya'yı heyecanlandıracak bir toplumsal harekete dönüştü? Polis, sabah saat 05.00'te, hiçbir anons yapmadan, bu insanlar uyurken parka girdi, çadırlarını söktü, yaktı ve onları zor kullanarak parkın dışına attı. Vazgeçmedi oradaki yürekli bir avuç insan, parka girmek istediler. Ve polisimizin(!) "orantılı gücüyle" karşılaştılar. Bir anda biber gazına boğuldular. Ancak yine vazgeçmediler. Kuşatma altındaki ana akım medya üç maymunu oynarken; sosyal medya sayesinde destek buldular. Sayıları giderek artmaya, kullanılan biber gazı korkunç boyutlara gelmeye başladı.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgHeZPB7foO74jXHN1OGJyi3KjfsYNPkqKia-O4TmQBptDpFZy5NnEKzOgB3qAXF9df_9YRd9v1Q0DzemYxgEW48jkCzM8r5fL0U22y1_eOM0Rz2W7jqR6hYRfkJCfC5SVUdu7Dzv0p0oM/s1600/Orant%C4%B1l%C4%B1+M%C3%BCdahale+Gaz.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="265" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgHeZPB7foO74jXHN1OGJyi3KjfsYNPkqKia-O4TmQBptDpFZy5NnEKzOgB3qAXF9df_9YRd9v1Q0DzemYxgEW48jkCzM8r5fL0U22y1_eOM0Rz2W7jqR6hYRfkJCfC5SVUdu7Dzv0p0oM/s400/Orant%C4%B1l%C4%B1+M%C3%BCdahale+Gaz.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Polisin insanlık suçu muamelesi, her kesimden destek almasını sağladı bu gençlerin. Her kesimden genci, yaşlısı, sağcısı, solcusu, ülkücüsü, komünisti, hatta Fenerbahçelisi, Galatasaraylısı, Beşiktaşlısı destek vermek ve onlarla direnmek için Taksim'e akın etti. Hiçbirinin elinde silah, taş, sopa, bıçak hatta cep çakısı bile yoktu. Demokratik hakları olan protesto haklarını kullanmak istediler. Ancak karşılaştıkları şiddet, artarak devam etti. 31 Mayıs 2013 günü, eylemin boyutu "ağaçları korumaktan" çıktı. Polisin ve AKP hükumetinin kendi halklarına yaptığı bu insanlık dışı, kalleşçe saldırıya isyan etmeye başladılar. Yine sosyal medyada örgütlenen münferit vatandaşlar, mesai saatinin bitimiyle birlikte direnişe katıldılar. Onlar, polis ve hükumetin bu despot, çağ dışı uygulamalarına karşı ayaklandılar. "Yeter" dediler, "Artık çok oldunuz!". Ellerinde yine silah, bıçak, sopa yoktu; sadece limonları, sirkeleri, sütleri, suları vardı. Onlar da polise fırlatmak için değil, biber gazından korunmak için yanlarına alınmıştı. Yine de polis müdahalesi artarak devam etti. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Her eylemde olabildiği gibi, bu eylemde de araya sivil polisler ve provokatörler karıştı. Taksim'de lacivert şapkalı sivil polisler, sağa sola zarar vererek, bu haklı eylemi baltalamaya çalıştı. Kendilerine prostestocu demeye utandığım bazı provokatörler, polise ve çevre dükkanlara taşlar atarak, haklılığımıza leke sürmeye kalktı. Saf niyetiyle orada bulunan güzel insanlar, gerçek protestocular ne yaptı biliyor musunuz: O taş atanları engelledi. Parti flamaları, bayrakları, rozetleriyle olayı bir parti mitingine dönüştürmeye çalışanlar da oldu. Onlara da izin vermedi direnişçiler. Çünkü bu, artık bir halk hareketi olmuştu. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVbYAQ2ukouF1w5d7dDC_xDxfcD5obGA7AjnZ0T2zX0Byh-wjuw5Q0vXmK98ftzU-6t28w-Jt_gChhcPwFPXGhTXKrdJ8hnk3xNMDcXLpeQO6mnyLQc1fCPASbocz_cmqddsqrljVqQTU/s1600/Renkler+Yan+Yana.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVbYAQ2ukouF1w5d7dDC_xDxfcD5obGA7AjnZ0T2zX0Byh-wjuw5Q0vXmK98ftzU-6t28w-Jt_gChhcPwFPXGhTXKrdJ8hnk3xNMDcXLpeQO6mnyLQc1fCPASbocz_cmqddsqrljVqQTU/s400/Renkler+Yan+Yana.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Direniş, 1 Haziran 2013 günü de devam etti. İnsanlar, artık bu işi bir özgürlük mücadelesine dönüştürmüştü. Başbakanın despotluğu ve polisine karşı, her kesimden insan... Türkiye'de uzun yıllardır görülmeyen bir birleşme yaşandı. Fenerbahçeli, Galatasaraylı, Beşiktaşlı taraftarlar, omuz omuza direndiler meydanlarda. Devrimciler, namaz kılan ülkücülere bir şey olmasın diye başlarında nöbet tuttu. Civarda yaşayan teyzeler, evlerinde yaptıkları dolmaları, kekleri, börekleri eylemcilere ikram etti, limon dağıttı. Yaralanan bir direnişçinin hangi etnik kökenden geldiğine bakılmaksızın yardımına koşuldu. Göztepe ve Karşıyaka taraftarları, hep beraber İstanbul'a geldi, direnişe yan yana katıldı. Onuncu yıl marşı da söylendi, çav bella da... Bacağına gaz tenekesi isabet eden bir eylemci "Allah" diye haykırdı, Che tişörtü giyen biri yardımına koştu, omuz verdi ona. Direnişçi Müslümanlar diye bir grup da vardı, içlerinde tesettürlü eylemciler olan. Hiçbirinin bir rahatsızlığı olmadı, biber gazından başka... Bu tip örnekler uzayıp gider. Her açıdan bu tam anlamıyla bir halk hareketiydi. Hiçbir siyasi görüşün ve grubun liderliğinde değildi, tamamen sivil bir eylemdi.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Bütün yaşananlara rağmen, başbakan, İhracatçılar Meclisi Toplantısı'nda bu gruba "marjinal" dedi ve eylemin sorumluluğunu CHP'ye yıkmaya çalıştı. Şimdi eylemdeki marjinal(!) dostlardan bir iki kare göstereceğim, kararı siz verin.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3KxTYkmDAtOBrvoUrEoJsOi1LAt7HMx14h2Eo5STke_exJZBb4jdxu4KtsDD7Qs0B4RwbJmzpUMdNbL4hOOS5ag9sbCBdYdTF_bhOUSl3N-2MrlvBi13PzzSj9NbBNDN92MkymDqtYJk/s1600/Marjinaller+K%C3%B6pe%C4%9Fe+Yard%C4%B1m.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3KxTYkmDAtOBrvoUrEoJsOi1LAt7HMx14h2Eo5STke_exJZBb4jdxu4KtsDD7Qs0B4RwbJmzpUMdNbL4hOOS5ag9sbCBdYdTF_bhOUSl3N-2MrlvBi13PzzSj9NbBNDN92MkymDqtYJk/s400/Marjinaller+K%C3%B6pe%C4%9Fe+Yard%C4%B1m.jpg" width="300" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Bu karede, birkaç marjinal, biber gazından etkilenen "marjinal bir sokak köpeğine" yardım ediyor. Bunlar nasıl normal insan olabilir, baksanıza her canlıya değer veriyorlar(!) Bunlar resmen marjinal, terörist(!)</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgaQMTTAc3HvnTjxuHxpuasnLE7IDXtAtdREC_0VlJoCdUhgdoMY_UXgiOzJkFuYPUkBOtO-crp70PXiQO5himQ5iUCHY86jKqnjrM6BBn9yCNjGv-051xyFkWScYTkrLUSR4IvnW0htas/s1600/Marjinal+K%C3%B6pe%C4%9Fiyle+Beraber.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgaQMTTAc3HvnTjxuHxpuasnLE7IDXtAtdREC_0VlJoCdUhgdoMY_UXgiOzJkFuYPUkBOtO-crp70PXiQO5himQ5iUCHY86jKqnjrM6BBn9yCNjGv-051xyFkWScYTkrLUSR4IvnW0htas/s400/Marjinal+K%C3%B6pe%C4%9Fiyle+Beraber.jpg" width="300" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Burada da başka bir marjinal, biber gazından etkilenmesin diye gaz maskesini marjinal köpeğine vermiş, dinleniyor. Hiç insanlık yok bunlarda(!)</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgES7yFpUWYYOh27Wu_fjq01IgKwBgn3-vpI90b3TtXxUQwV99wCr6HH-zPWEON1Y7wL-i1zSjQmdJEtGZE0eBFo0MPwNB5tpZ2KW6grcYqYfYMvOXqAT9ZfW4VR6bnPtdZkYa9EfvAg0w/s1600/Marjinal+Teyzeler.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="256" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgES7yFpUWYYOh27Wu_fjq01IgKwBgn3-vpI90b3TtXxUQwV99wCr6HH-zPWEON1Y7wL-i1zSjQmdJEtGZE0eBFo0MPwNB5tpZ2KW6grcYqYfYMvOXqAT9ZfW4VR6bnPtdZkYa9EfvAg0w/s400/Marjinal+Teyzeler.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Okan Bayülgen canlı aktarım yaparken, yanındaki marjinal teyzelere bakın hele! Resmen gözleri dönmüş(!)</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjgSa4Bl6ULik920e-bBTNdJznOylnLiv1Lg2jqAwpcSzwr5Tzl1CQX71yLFUKCljBzIqe8MdMb2nvt6ayD97u9861eSAJ213Ch4SefesfkDDleF_bvHrEvJgsu1_P6zoMIrzbuR7VVskA/s1600/Marjinal+Amca+Kulak.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjgSa4Bl6ULik920e-bBTNdJznOylnLiv1Lg2jqAwpcSzwr5Tzl1CQX71yLFUKCljBzIqe8MdMb2nvt6ayD97u9861eSAJ213Ch4SefesfkDDleF_bvHrEvJgsu1_P6zoMIrzbuR7VVskA/s400/Marjinal+Amca+Kulak.jpg" width="300" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Aramızdaki en marjinal de bu amcaydı! Polisin müdahalesi sonrası kulağı koptu! Civardaki bir cafede "saatlerce" ambulans bekledi, kan kaybetti. Ambulansın gelememe sebebi, polisin kurduğu barikat ve ambulansa geçiş izni vermemesiydi. Allah yardımcısı olsun, umarım sağlığına bir an önce kavuşur.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Bu insanların hiçbiri marjinal değil sayın başbakan! Bu bildiğin halk! HALK! Sen, içlerinde bir iki tane provokatör vardır diyerek, herkesi gaza boğamazsın! Polisini çekseydin, "Tamam, özür dileriz, burada ne yapılacağını daha iyi anlatmamız gerekirdi" deseydin, hiçbir olay yaşanmayacak, insanlar Gezi Parkı'nda eğlenip gidecekti. Ama elinde olan güç, gözünü öyle karatmış ki "Bana nasıl karşı gelirler" kibriyle direnişi kırmak, mesaj vermek istedin. Ama mesajın kralını, o insanlar sana verdi. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Başbakan Erdoğan, konuşmasında polisin gaz kullanımında hatalar olduğunu kabul ettiğini söyledi. "İnceleme başlatıldığını" belirtti. Halbuki polis çekilse, park ait olduğu kişilere, halka bırakılsaydı bu olaylar yaşanmayacak, tüm Türkiye'yi sarmayacaktı. Şimdi inceleme başlatılacak polislerden bir iki tane göstereyim. Bakalım ne kadar "orantılı" davranmışlar.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLfYZe5C_wIOedLWHsgEjyDCoWd-CJRNieX3Zt2quPAbJ-Xce__IbRqZW1xMsa0g47TEPMBekHRczKwUuOufb5jLcJ4URY7puR_SionEXhN3Us1Bdcsh-lhlPC0zlVWQ3jV6WaI3HSl24/s1600/%C4%B0zmir+Orant%C4%B1l%C4%B1+M%C3%BCdahale.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="341" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLfYZe5C_wIOedLWHsgEjyDCoWd-CJRNieX3Zt2quPAbJ-Xce__IbRqZW1xMsa0g47TEPMBekHRczKwUuOufb5jLcJ4URY7puR_SionEXhN3Us1Bdcsh-lhlPC0zlVWQ3jV6WaI3HSl24/s400/%C4%B0zmir+Orant%C4%B1l%C4%B1+M%C3%BCdahale.png" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Burası İzmir... Bir vatandaş, üç "kana susamış" polis etrafını sarmış, hiçbir marjinallik yapmamasına ve etkisiz hale gelmesine rağmen şiddet görüyor. Bu üçü hakkında yasal işlem başlatılacak mı ACABa?</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhRLtubSMLIbaCwjFRz3F_6fzonv27mQAaNmXTKRb0Yy187Z6HIhOIxcFppnQyNQO_mSMpML6vs78cZmutYU_1E1VtU9NqNymBgAk8f7ttKrNHcWIzwo2I4OaxjOy0AAeizL6yCh9BRTBc/s1600/Polisin+Orant%C4%B1l%C4%B1+M%C3%BCdahalesi.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhRLtubSMLIbaCwjFRz3F_6fzonv27mQAaNmXTKRb0Yy187Z6HIhOIxcFppnQyNQO_mSMpML6vs78cZmutYU_1E1VtU9NqNymBgAk8f7ttKrNHcWIzwo2I4OaxjOy0AAeizL6yCh9BRTBc/s400/Polisin+Orant%C4%B1l%C4%B1+M%C3%BCdahalesi.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Burası İstanbul... Tek başına bir genç, elinde veya üstünde hiçbir şey yok, sırtı polislere dönük, demokratik, barışçıl bir protesto yapıyor. Arkasında da görevi, o vatandaşın can güvenliğini korumak olan polisler var. Ellerindeki kalkanla sırtına vurup, o genci yere indirdiler. Bu nasıl görev aşkıysa artık ACABa(!)</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgxoY-gV_hd3Okj6as5M6-uh3jakwX_r4uzZ3UReKSlDJJ0uFiUyecCdIaehAebIhC9v8EePuNkXpUxYri4_vLKIqxYUURnBLPA7kpdcgABKJLkH_Xlpu6WhXyQmbBy-PI6jsQmczkwAEY/s1600/Cama+Saplanan+Gaz.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgxoY-gV_hd3Okj6as5M6-uh3jakwX_r4uzZ3UReKSlDJJ0uFiUyecCdIaehAebIhC9v8EePuNkXpUxYri4_vLKIqxYUURnBLPA7kpdcgABKJLkH_Xlpu6WhXyQmbBy-PI6jsQmczkwAEY/s400/Cama+Saplanan+Gaz.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Yukarıda görmüş olduğunuz teneke parçası, bir biber gazı tenekesidir. Bildiğiniz üzere polis, biber gazını bizler gibi marketten alıp, sprey şeklinde sıkmıyor. Silahları ve bu şekilde tenekeleri var, uzun menzilli, hızlı şekilde atabiliyorlar. O kadar tehlikeli bir silah ki bu aslında, cama bile saplanabiliyor. Ve bizim polisimiz(!) bunları insanı hedef alarak atıyor. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
İnanmıyor musunuz? İşte ispatı. Direk adamın kafasına nişan alıyor ve tam isabet:</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.blogger.com/video.g?token=AD6v5dz1fhE8Ak9hsW2c-lFwmhc9XYNiFBQ8LxikGhVRHie8HORnS-R1k_88SqPm9Me02sBYsN_alRUZpxxCcdnY' class='b-hbp-video b-uploaded' frameborder='0'></iframe></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Altta göreceğiniz video da İzmir'de kaydedildi. 10 tane polis, 1 kıza bakın neler yapıyor:</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/TqQjPHtAZ6c?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Bir örnek de Ankara'dan... Toplumsal Olaylara Müdahale Aracı (TOMA), bir insanın üzerine böyle sürülüyor ve üzerinden geçiyor:</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<object class="BLOGGER-youtube-video" classid="clsid:D27CDB6E-AE6D-11cf-96B8-444553540000" codebase="http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab#version=6,0,40,0" data-thumbnail-src="http://img.youtube.com/vi/sbYQ_dzFniY/0.jpg" height="266" width="320"><param name="movie" value="http://youtube.googleapis.com/v/sbYQ_dzFniY&source=uds" /><param name="bgcolor" value="#FFFFFF" /><param name="allowFullScreen" value="true" /><embed width="320" height="266" src="http://youtube.googleapis.com/v/sbYQ_dzFniY&source=uds" type="application/x-shockwave-flash" allowfullscreen="true"></embed></object><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Şimdi bu polislere nasıl insan diyeceğim ben? Üniformasını çıkartıp, aramızda dolaşmaya başladığında nasıl ön yargılı davranmayacağım bu vampirlere? Bizi polisten kim koruyacak?</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Şu marjinal grup meselesine tekrar dönmek istiyorum. Bugün (02 Haziran 2013) İstiklal Caddesi, Taksim Meydanı başta olmak üzere, hemen hemen eylem yapılan her yerde, eylemciler temizlik yapıyor, yerinden sökülen çiçekleri yerine dikiyor.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdDoGCSrtS0of1Dy-paGF2c8oohMx9D0xoh0x0K0fIR6_Gf9Vzr24aqL4G_hpv5OsJdgpE1FvixDmui6wfAXjUxjQ7Ug29DKVGbiM-nRHXDFa_UfjqDBpWRH-xaBnGdTm8RZIFh3Uf0yE/s1600/Eylem_Temizlik1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="295" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdDoGCSrtS0of1Dy-paGF2c8oohMx9D0xoh0x0K0fIR6_Gf9Vzr24aqL4G_hpv5OsJdgpE1FvixDmui6wfAXjUxjQ7Ug29DKVGbiM-nRHXDFa_UfjqDBpWRH-xaBnGdTm8RZIFh3Uf0yE/s400/Eylem_Temizlik1.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhC6KK7bwt95KOSLOEY6sLAK5rae9zIo_64cbjkaTTZwMTtzn9CeouZ6qUE2l5g7JclwMjlsbXtEoGN8WNNetcms0IcKh0djAXDI3cme5n0wkeVF7aESgC5z61vHFbX4tUzDlzDYoXKA3Y/s1600/Marjinaller_Temizlik2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="366" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhC6KK7bwt95KOSLOEY6sLAK5rae9zIo_64cbjkaTTZwMTtzn9CeouZ6qUE2l5g7JclwMjlsbXtEoGN8WNNetcms0IcKh0djAXDI3cme5n0wkeVF7aESgC5z61vHFbX4tUzDlzDYoXKA3Y/s400/Marjinaller_Temizlik2.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Gazdan etkilenen sokak hayvanlarına yardım eden, oluşan pisliği tamamen kendi imkanları ve çabalarıyla temizleyen bu topluluğun, herhangi bir polise taş atması veya esnafa zarar vermesi mümkün değildir. En büyük provokasyonu polis yapmıştır. Esnafın dükkanlarına sivil polisler zarar vermiştir. Polis araçlarına zarar verenler de bu haklı eyleme leke sürmek isteyen art niyetli kişilerdir. Bu insanlar, o polis aracına zarar verene de, esnafın camını indirene de, parti çığırtkanlığı yapana da izin vermemiştir, engellemiştir. Polisin yapması gereken, eylemcilerin içindeki bu art niyetlileri bulup, gözaltına almaktır. Suçsuz binlerce insanı gaza boğmak değil... Hatta polis gazı kesse, insanlar canıyla uğraşmasa</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
eylemciler o art niyetleri kişileri kendi içinde halleder. Yeter ki polis "insan olsun". Ama hiç umudum yok, o ayrı... Zaten en başından beri polis insan olsa, doğayı korumak için başlayan bu eylem, toplumsal bir halk hareketine dönüşmeyecekti. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Eyleme katılan dostlarıma da söylemek istediğim birkaç şey var. Öncelikle hepinizle tek tek gurur duyuyorum. Bitme noktasına gelen umutlarımı tazelediniz, "yeşerttiniz". Allah'mış gibi "Ben her istediğimi yaparım" tavrındaki bir badem bıyıklıya da asıl gücün kimde olduğunu gösterdiniz. GÖSTERDİK! Yalnız dikkat edilmesi gereken bir iki nokta var. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
1- Ne kadar size tek taraflı şiddet uygulasalar da hiçbir polise ya da polis aracına zarar vermeyin. Şiddete ortak olmanıza gerek olmayacak kadar haklısınız. Boş yere haksız duruma düşmeyin.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
2- Sığınmak için yardım istediğinizde kapılarını açmasa bile, hiçbir dükkana zarar vermeyin. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
3- Irkçı slogan atmayın, atmaya çalışanlara engel olun. Bu, herkesin eylemi. Kendi içimizde ayrışma olmasın.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
4- Herhangi bir siyasi partinin flaması, bayrağı ya da rozetini kullanmayın. Bu hareketi, bir parti mitingine dönüştürmelerine, bedavadan kendi partisine pay çıkartmaya çalışanlara izin vermeyin. Biz parti mensubu değiliz, HALKIZ.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Tüm bunların ışığında, kimin marjinal, kimin terörist olduğuna siz karar verin. Bu olaylar yaşanırken, utanç kaynağı olan bir diğer kısım da medya oldu. 31 Mayıs 2013 gecesi, halk biber gazına boğulurken televizyonlar ne yayınlıyormuş biliyor musunuz? Güzellik yarışması, komedi dizisi, başbakanın eski ulusa sesleniş konuşmalarını... Gerçekten yazıklar olsun! Kendini bu kadar satan bir ana akım medya olmaz olsun! An be an yayın yapan, meydanlardan canlı görüntüleri aktaran tek kanal, Halk Tv oldu. Kendilerini bu onurlu duruşlarından ötürü tebrik ediyor ve diğer satılmış medya kuruluşlarını boykot etmeye devam ediyorum. Bilsinler ki hükumet olmazsa, bu medya kuruluşları varlıklarını sürdürebilir ama halk izlemezse, okumazsa onlar kaybolmaya mecburdur. Neyse ki elimizde artık sosyal medya gibi nimet var.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Bu direniş, tarihe "Taksim Gezi Parkı" direnişi olarak geçecek belki. Ama Türkiye'nin dört bir yanında sokaklara dökülen insanları da kimse unutmayacak. Bu halkı uyandırması çok zordur. Ama daha zor olan, bu halkı durdurmaktır. Özgürlüğünüze, haklarınıza sahip çıkın. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<h4>
#DirenGeziParki </h4>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
</div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08840782836868296168noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2898092874983786871.post-65535428035853101052013-05-29T16:08:00.001-07:002013-05-29T16:10:56.068-07:00Yaşlı Olman, Saygı Göstermemi GerektirmezBirazdan okuyacağınız yazı, gayet kişisel olduğu kadar toplumsal da bir konuya parmak basacaktır. İçerisinde yer yer küfür, bilumum saygısızlık(!) ve olabileceği kadar öfke mevcuttur. Kötü bir Türk dizisi kıvamında yaşanmıştır, aynı şekilde yazıya dökülmüştür.<br />
<br />
28 Mayıs 2013'te, dayımın ilk çocuğu dünyaya geldi. Doğum gecesini hastanede geçiren dayım ve yengem, bir sonraki gün saat 15.30'da hastaneden, evlerine geçti. Bunun üzerine bebeği görmek ve hayırlı olsun demek için onlara ziyarete gitmeyi kararlaştırdık. Dedem ve anneannem, şehir merkezinden çok uzakta yaşadığı için, babamla beraber arabayla onları almaya gittik. Saatlerce süren trafiğin ve sinir harbinin ardından evlerine ulaştık. Aynı trafik keşmekeşi arasında dayımın Bebek'teki evine doğru gittik. Oraya ulaştığımızda saat tam 19.00'du. Bebeği sevdik, güzel dileklerimizi ilettik, sohbet ettik... Tabii bu sohbet sırasında yine dedem, -hala yaşımın küçük olduğu aptallığına kapılarak- benim fikirlerime saygı göstermedi, "sen ne anlarsına" getirdi muhabbeti. Oğlunun, kızının, torununun, dünürlerinin yanında bir şey demedim. Geceyi geçirmek için bizim eve gittik ve yemeğe oturduk. Tam burada kesip, dedemin nasıl bir insan(!) olduğunu anlatmam gerek.<br />
<br />
Dedem, kendi eşi ve çocukları tarafından dahi sevilmeyen, hayatı herkese zindan eden, cahil ama bir o kadar da çok bildiğini zanneden, ne yaparsa yapsın saygı bekleyen, kendimi bildim bileli insanlara kan kusturan biridir. Kendisi bir de başbakan sevdalısıdır. Tayyip Erdoğan'a toz kondurmaz, konuyla ilgili en ufak bilgisi olmamasına rağmen onun haklılığını bir şekilde kabul ettirmeye çalışır. Bunu yaparken de alenen bağırır, neden bağırıyorsun diye sorulduğunda da bağırmadığını iddia eder.<br />
<br />
Dedemin konuşabildiği -en azından konuştuğunu sandığı- sadece iki konu vardır: Futbol ve siyaset. Kendisi Beşiktaşlıdır. Ama genelde Beşiktaş'la ilgili en ufak pozitif düşüncesi yoktur. Adeta Beşiktaş'ı gömmek için tutan biridir. Siyaset konusunda nerede olduğunu az çok anlamışsınızdır. Ben de -ne kadar bundan kaçınmaya çalışsam da- ne zaman dedemle yüz yüze gelsem, başka biri duysa absürt komedi dizisi zannedecek tezlerine ve seviyesizliklerine rağmen; sırf annem üzülmesin diye alttan alır, beni yenmiş gibi davranırdım. Ta ki 29 Mayıs 2013 akşamına kadar...<br />
<br />
O akşam, önce futboldan sonra siyasetten konuşulurken, "annem-babam dahil, herkes söylediklerime ilgi gösterip, katılıp katılmadığı şeyleri belirtirken; dedem yine sanki "piçlik olsun diye" her dediğimi kayıtsız şartsız yanlış olarak değerlendirmiş ve beni kendince ezmeye çalışmıştı. Annemle göz göze geldim, "Boşver be Volkan, anneni üzmeye değer mi şimdi?" dedim kendi kendime. Ancak konuşmaların devamında sürekli beni yaşım küçük olduğumdan aptal yerine koymaya çalıştı, verdiğim cevaplar sonrasında kendisi aptal oldu ve "Sen bir konuşma" dedi, kendisinden 5 yaş büyüklerle fasulyeden basketbol oynayan bir çocukmuşum gibi beni ezerek.<br />
<br />
E be geri kafalı adam! E be karşısındakinin kim olduğunu bilmez! (Buralar hep sansür) Ben 22 yaşındayım ve bugüne kadar hiç kimsenin benimle bu şekilde konuşmasına izin vermedim! Bunun 100'de 1'i kadar saygısızlık yaptıkları için insanların kafalarını, burunlarını kırdım, bazen dayak yedim, dava edildim! Yıllardır annemin hatırına seviyesizliklerine ses çıkartmadım, ama buraya kadar!<br />
<br />
Okur-yazar olmana rağmen, bugüne kadar eline bir kitap alıp okumuşluğun yok. İnternet desem bomba zanneder; sosyal medya var, her şey çok çabuk yayılıyor, bilgiye artık rahat ulaşılıyor desem "Ben İngilizce bilmiyorum, Türkçe konuş" dersin. Cahil, beyni örümcek ağı bağlamış, huysuzun tekisin! Bugüne kadar siyasi görüşünden tut, ortaya attığın saçmalıklara kadar her şeye saygı gösterdim; "Böyle düşünüyor, olabilir" dedim. Ama şunu bil ki "ALLAH'IN OĞLU GELSE, BENİMLE BU ŞEKİLDE KONUŞAMAZ!!!"<br />
<br />
Gördüğün tepki sana azdı bile. Aslında çok daha fazlasını hak etmiştin. Ama ben, 10 yaşından beri öfke kontrol problemi olan, psikolog eskitmiş ben, yine annemin hatırına içimden gelen tepkiyi vermedim. Şimdi kendi kendine "Ne saygısız çocuk, bu yaştaki bir adamla, dedesiyle nasıl böyle konuşur" diye düşünüyorsundur. Bunu fazla düşünme, sana söylediklerimin son kısmını düşünmeye başla: "Yaşın büyük diye otomatik saygı bekleyemezsin! Eğer benden saygı bekliyorsan, bundan böyle bana saygı göstereceksin! DEĞİŞECEKSİN! O zaman bugüne kadar olduğu gibi "saygılı torun rolünü" oynamaya devam ederim. Aksi halde, son nefesini verip bu dünyayı daha yaşanır bir yer haline getirene kadar, ne elini öper başıma koyarım, ne yüzüne bakarım, ne tek kelime konuşurum ne de tepkimi dizginlerim! Allah şahidim olsun seni öyle bir hale sokarım ki bir an önce ölmeyi dilersin! Annem, dayım, babam, o, bu, şu... kim ne der diye de düşünmem! Bil ki bu hayatta, sen canımı sıkmasına izin vereceğim SON ŞEYSİN! Odama giren sivrisinekten bile alt konumdasın benim için! Sırf benden önce doğduğun ve kan bağımız olduğu için sana saygı göstereceğimi düşünüyorsan, büyük yanılgı içindesin! Seçim senin..."<br />
<br />
Bugüne kadar hiçbir aile üyesine, -büyüğüne de değil, aile üyesine- saygısızlık etmedim. Tek beklediğim de herkesten aynı saygıyı görmekti. Çok şükür ki herkes de bana aynı şekilde karşılık verdi bugüne kadar. Dedem hariç...Bugünden itibaren, "yaşlılara saygı" anlayışım baştan sona değişmiştir. Herhangi birinin doğum yılı hiç sikimde değildir. Kardeşim dışında kimse benden değerli değildir ve canımı sıkmak haddi değildir! Ona göre herkes kendine çeki-düzen verecek. Ya da hayatımdan siktir olup gidecek.<br />
<br />
Bu yazıyı niye yazdım? Yazdım da ne oldu, boyum mu uzadı? Yazdım... Yazdım çünkü bu iş, beni ben yapan şey. Hissettiğim en ufak bir his, düşündüğüm en ufak bir fikir bile olsa mutlaka bir şeyler karalarım. Ama bu sefer farklı bir amacım da vardı. Olur da bu yazı, aynı şeyleri yaşayan veya yaşama ihtimali olan biri tarafından okunur da ne yapacağını bilemezse, şu tavsiyeme uysun istedim: "Asla böyle bir durumda tepkinizi içinize atmayın. Direk kafanızdan geçenleri söyleyin, tepkinizi verin. İnanın bana, daha iyi hissetmenizi başka hiçbir şey sağlayamaz."<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08840782836868296168noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2898092874983786871.post-37058756270655940512013-05-23T16:05:00.000-07:002013-05-23T16:09:54.991-07:00Kendimce Yeni Sezon Planlaması (Futbol)2012 - 2013 sezonu bir maç dışında tamamlandı. UEFA Avrupa Ligi'nde yarı final oynandı, ligde 10 puan farkla ikinci olduk ve Türkiye Kupası'nda final oynanacak. Avrupa Ligi'ndeki ilerleyişin hatırına 10 puan farkla şampiyonluğu kaybetmek, büyük isyana yol açmadı. Ancak ben ligdeki performanstan hiç memnun değilim.<br />
<br />
Ne yapmışız bu sezon ligde bir bakalım. 34 maçta 61 puan toplamışız (Çok az), 34 maçta 18 galibiyet almışız (Çok az), 34 maçta 9 mağlubiyet almışız (İki takımlı bir lig için çok çok fazla), 34 maçta 56 gol atmışız (Şaka mısınız yahu. Felaket)... En garibi de Avrupa Ligi'nde deplasman performansıyla övgüler alan takımımızın, ligde 17 deplasmanda 6 galibiyet, 5 beraberlik, 6 mağlubiyet alması. Birçok deplasman maçında dengeli, garanti futbol oynamamıza rağmen... Bu tablonun mutlaka değişmesi gerek. Feda sezonundaki, kısıtlı kadrolu, yeni oyunculardan kurulu, yeni teknik direktörlü Beşiktaş, bizden sadece 3 puan az aldı ve daha çok gol attı. Bu durum kabul edilemez.<br />
<br />
Peki ne oldu da Avrupa Ligi'nde tarihimizin en iyi sonucuna ulaşan takım, ligde böyle döküldü. Bunun çok temel bir sebebi var: Aykut Kocaman'ın garantici tutumu. Hocanın önce gol yememek üzerine kurulu oyun planı, Avrupa Ligi'ndeki dengeli maçlarda iş görürken; ligde rakiplerin, -özellikle de Anadolu takımlarının- avantajına dönüştü. Hocanın benimsediği oyun bu olabilir, saygı duyarım. Ama "Fenerbahçe çapında bir kulüp, yerel liginde hücum oynamalı, çatır çatır rakiplerini sindirerek kazanmalıdır." Kontrollü oyunla Türkiye'de başarı gelmez.<br />
<br />
Beni tanıyanlar bu yazıyı okurken, önümüzdeki sezonun kadrosunu 4-4-2 sistemine göre planlayacağımı düşünmüştür. Evet, bana kalsa hiç düşünmeden geride bıraktığımız sezon da önümüzdeki sezon da 4-4-2 oynatırdım ama belli ki Aykut Kocaman, böyle bir dönüşüm düşünmüyor. O yüzden mevcut sistemimize göre eksiklerimizi giderecek birkaç isim önereceğim.<br />
<br />
<b><u>Kimler Gitmeli</u></b><br />
<b><u><br /></u></b>
Transfer yapmak için, önce kadroyu biraz boşaltmak ve maaş yükünü azaltmak gerek. Mevcut kadromuzda bulunan Orhan Şam, Serdar Kesimal, Selçuk Şahin, Semih Şentürk, Henri Bienvenu, Milos Krasic, Miroslav Stoch, Cristian Baroni ve Raul Meireles'in gönderilmesi gerektiğini düşünüyorum.<br />
<br />
Orhan ve Serdar, bu takımın derin rotasyonunda bile yer bulamayacağını kanıtlar bir sezon geçirdi. Yerli transferinde takas olarak kullanılmalı ya da gerekirse bonservis bedeli gözetmeksizin Anadolu takımlarına gönderilmeliler.<br />
<br />
Selçuk ve Semih, takımımıza yıllarca hizmet verdiler ancak artık misyonlarını tamamladıkları aşikar. Onlara da Anadolu takımlarından birçok talip çıkacaktır. Bonservis getirmeseler bile takımdan ayrıldıklarında maaş olarak alacakları paraları ödemekten kurtulacağımız için, bütçeyi rahatlatırlar.<br />
<br />
Bienvenu, Krasic ve Stoch, geride bıraktığımız sezonda hocanın hiç düşünmediği isimler oldular. Yabancı kontenjanını boşu boşuna dolduracaklarına bir an evvel satılmalılar. Stoch'un hala piyasası iyi durumda. Rusya'dan teklifler olduğunu biliyorum. En azından para kazandırarak gider. Krasic'in de Rusya'dan veya Sırbistan'dan talipleri çıkacaktır. Verdiğimiz bonservisi düşündüğümüzde büyük zarar edeceğimiz kesin. Ama en azından yabancı kontenjanı açılır ve yüksek yıllık ücretinden kurtulunur.<br />
<br />
Cristian Baroni, nedenini anlayamadığım şekilde -başta Aykut hoca olmak üzere- bazı kişiler tarafından çok beğeniliyor. Gamsız hali ve dillere destan istikrarsızlığına rağmen, bu sezon en çok forma giyen oyuncu oldu. Brezilya'dan birkaç takım ve Roma'nın Cristian'la ilgilendiği yazıldı gazetelerde. Eğer bu doğruysa, mutlaka bu fırsat değerlendirilmeli ve satılmalı. Daha kaliteli ve profesyonel yabancılar izlemek, bizim en doğal hakkımız diye düşünüyorum.<br />
<br />
Raul Meireles ise içimi cızlatan bir isim oldu. Porto döneminden beri severek izlediğim ve takıma katıldığında büyük mutluluk yaşadığım Meireles, ne eski hücum etkinliğini sahaya yansıtabildi ne de saha içi davranışlarıyla takdirimizi kazanabildi. Saçma sapan pozisyonlarda takımı eksik bırakması, sportmenlik dışı hareketleri ve ilerlemekte olan yaşı da düşük performansına eklenince, hala para ediyorken satılması fikrini mantıklı gösteriyor. <br />
<br />
<b><u>Eksiklerimiz Neler</u></b><br />
<b><u><br /></u></b>
Takımın görünen en büyük problemi hız ve yaratıcılık... Hız derken sadece hızlı oyuncu eksiğinden bahsetmiyorum. Genel bir oyun hızı problemimiz de var. Bunun sebebi de çabuk, top ayağına gelmeden ne yapacağını düşünen bir oyuncumuz olmamasıdır. Oyun zekası yüksek iki oyuncuyla bu oyun hızı problemini çözebiliriz. Çok net bir stoper ihtiyacımız var. Forvetlerin arkasında, Cristian'ın oynadığı pozisyonda oynayabilecek, adam eksiltebilen, yetenekli, oyun görüşü ve zekası yüksek bir oyuncuya mutlaka ihtiyacımız var. Her iki kanatta da oynayabilen, çalım özelliği gelişmiş, topla ve topsuz hızlı bir kanat oyuncusu da almamız gerek. Duran top kullanan oyuncumuz da yok. Transfer edilecek oyunculardan en az birinin, duran top spesiyalisti olması da önemli.<br />
<br />
<b><u>İhtiyaç Olan Mevkilere Kimler Alınabilir</u></b><br />
<br />
<div style="text-align: center;">
<b>STOPER</b></div>
<b><br /></b>
<br />
<div style="text-align: center;">
AURéLIEN CHEDJOU</div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhd7vdDlW65F4GpLhTmCkhGN9bUZDwcIZI7BEkh0NhblZr2z7HrutLxw6b6Mn5ZUbdaj9l8-WjlBK16YclwHOZTVWRn8JeFF-J6sn-q3qxNEHyf218aYX8nkXsXdYuZ3VgTz9BozBKCItE/s1600/Aur%C3%A9lien+Chedjou.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhd7vdDlW65F4GpLhTmCkhGN9bUZDwcIZI7BEkh0NhblZr2z7HrutLxw6b6Mn5ZUbdaj9l8-WjlBK16YclwHOZTVWRn8JeFF-J6sn-q3qxNEHyf218aYX8nkXsXdYuZ3VgTz9BozBKCItE/s1600/Aur%C3%A9lien+Chedjou.jpg" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Lille'in Kamerunlu stoperi Aurélien Chedjou, şu anda Avrupa'nın en gözde stoperlerinden biri. 27 yaşında, 1.84 boyunda... Çok güçlü bir oyuncu ve bire birde geçmesi kolay değil. Topu oyuna sokmak konusunda elimizdeki stoperlerden biraz daha iyi olduğunu söyleyebilirim ama oyunun güçlü yanlarından biri topu kullanmak değil. Çok atletik bir oyuncu. Boyu nispeten kısa olmasına rağmen hava toplarında etkili diyebiliriz. Özellikle kornerlerde geriden koşarak geldiğinde inanılmaz sıçrayabiliyor. Lille'in, 8 - 12 milyon Euro arası bir bonservis talep etmesi olası. Ancak 27 yaşında bir oyuncu ve grafiğini yükseltmeye devam ederse çok daha yüksek bir bedelle satabilir ve çok kâr edebiliriz. Benim ilk tercihim Chedjou olurdu.</div>
<br />
<br />
<div style="text-align: center;">
MARTIN DEMICHELIS</div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwaBlReHsD5WIBYKg3kAHHubTlqxD6DF1zrlzL1RG5sYGzft10zHi4XoN_JtcUMVR37d36c_ZRrCDjpCn-loZKFExtdpAgoHlOeqeJZ6sKnanNv6AyZaUPJfUW6pdDR63so_TSV_0Ag7Y/s1600/Martin+Demichelis.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwaBlReHsD5WIBYKg3kAHHubTlqxD6DF1zrlzL1RG5sYGzft10zHi4XoN_JtcUMVR37d36c_ZRrCDjpCn-loZKFExtdpAgoHlOeqeJZ6sKnanNv6AyZaUPJfUW6pdDR63so_TSV_0Ag7Y/s1600/Martin+Demichelis.jpg" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
İspanya Ligi'nin en iyi savunmasına sahip olan Malaga'nın 32 yaşındaki stoperi Martin Demichelis, çok beğendiğim bir stoper. Arjantin milli takımının da formasını giymiş bir oyuncu. 1.84 boyunda, çok sert bir stoper. Mali krizle boğuşan ve Avrupa kupalarına katılamamakla karşı karşıya kalan Malaga, oyuncularını satmak konusunda istekli olacaktır. Demichelis'i -iyi bir pazarlıkla- 2.5 - 3 milyon Euro'luk bir bonservis karşılığında kadroya katabiliriz. Ön libero da oynayabildiği için çok kullanışlı bir oyuncudur, iyi profesyoneldir, bize lazımdır. </div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<br />
<div style="text-align: center;">
CHICO</div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjsxWmZd9YyJIXyruAYlVJQprC9_p0qZIVUZ2DrV4ZmaEo1s2_G-jaYtjQZD6o3Bft0FjTJX_LeSVGCtJsz6E9SXtn41Z1yJCixdWPWXBNDNrP_ujOUjlpUCeIv25YYdJyRwgea1j3SPqk/s1600/Chico.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjsxWmZd9YyJIXyruAYlVJQprC9_p0qZIVUZ2DrV4ZmaEo1s2_G-jaYtjQZD6o3Bft0FjTJX_LeSVGCtJsz6E9SXtn41Z1yJCixdWPWXBNDNrP_ujOUjlpUCeIv25YYdJyRwgea1j3SPqk/s1600/Chico.jpg" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Asıl adı Jose Manuel Flores Moreno (Hay ismine...) olan Chico, Mallorca'da geçirdiği iyi sezondan sonra Laudrup'la birlikte Swansea'nin yolunu tutmuştu. "İspanya'dan, İngiltere veya İtalya ligi sertliğinde stoper çıkmaz" gibi bir ön yargım vardır. Ama bu adam bir istisna. Pozisyon bilgisiyle, ikili mücadelelerdeki başarısıyla, hava toplarındaki etkinliğiyle ve en önemlisi bir stoper için fazla iyi pas yeteneğiyle bu yıl çok dikkatimi çekti. Yanındaki Ashley Williams'la birlikte tüm sezon harika iş çıkarttılar ve takımlarının Lig Kupası'nı kazanmasında Michu'yla birlikte en büyük pay sahibi oldular. Swansea, bir sezon önce 2 milyon Euro'ya transfer ettiği Chico'yu muhtemelen 4 milyon Euro gibi bir fiyata satmayı kabul edecektir. Chico da Şampiyonlar Ligi oynayabilecek bir takımda oynama fırsatını kaçırmayacaktır. </div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<br />
<div style="text-align: center;">
RIO FERDINAND / NEMANJA VIDIC</div>
<br />
<b><br /></b>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiM-4-IRHHWhpnaFEYnoOdddfCo-m1pZyAa59UKLASxR7oCqtNu_D4nACII1iUtdOLttpXGihiU-4zrgZPt8qHXjB5r8cd9UZhm5ckp1VBTtBmVR0b18lQDcEGO5aA9lSVoCzZ9INA-aoM/s1600/Rio+Ferdinand.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiM-4-IRHHWhpnaFEYnoOdddfCo-m1pZyAa59UKLASxR7oCqtNu_D4nACII1iUtdOLttpXGihiU-4zrgZPt8qHXjB5r8cd9UZhm5ckp1VBTtBmVR0b18lQDcEGO5aA9lSVoCzZ9INA-aoM/s1600/Rio+Ferdinand.jpg" /></a></div>
<b><br /></b>
<br />
Manchester United'ın tecrübeli oyuncusu Rio Ferdinand, kariyerinin sonlarına yaklaşırken yedek kalma olasılığı ile karşı karşıya. Çıkışa geçen Phil Jones ve yavaş yavaş olgunlaşan Chris Smalling, Ferdinand'ın yerini almaya başlayabilir önümüzdeki sezondan itibaren. Hal böyleyken de Ferdinand, yeni bir heyecan aramak için gelen teklifleri değerlendirmeye açık olacaktır. Şimdi kimse tanımıyormuş gibi özelliklerini filan anlatmaya gerek yok Ferdinand'ı. Harika bir stoper deyip geçelim.<br />
<br />
Tabii yedek kalacak isim Nemanja Vidic de olabilir. Yeni antrenör David Moyes'un kafasında nasıl bir planlama var, bilemiyorum. Ama Ferdinand ile Vidic'ten birinin rotasyonun sonlarında kalacağını tahmin ediyorum. O isim Vidic olursa, stoper mevkisini Vidic'e emanet etmekte de hiçbir sorun yok. Hem milli takımı bıraktığı için, "Gitti milli takımda sakatlandı" gibi bir sıkıntısı da yok.<br />
<br />
Ama bu iki isim arasından ben Ferdinand'ı tercih ederim. Pozisyon bilgisi çok üst düzeyde ve benim gördüğüm en iyi pasör stoperlerden biri. Ayağına çok hakim, savunmayı tek başına organize edebilen böyle bir stoperi kadroya katarsak, bu bize sınıf atlatacak bir hamle olabilir. Ayrıca Ferdinand'ın sözleşmesi de bitiyor.<br />
<br />
<div style="text-align: center;">
<b><u>SOL BEK</u></b></div>
<div style="text-align: center;">
<b><u><br /></u></b></div>
<div style="text-align: center;">
BASTIAN OCZIPKA</div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiaBom4C_R4e35T_H86dBgUc58-3-2wWF3wegdojbFnGAKxSU8NlMxlBdp7A5Mvuj0b2BFEHcVG-c1bedEwvF0MPm_DICAqw2umCv6fUSOBgrIWwubqrHQSyREUbsK1f_wMxXlhlcqO7-g/s1600/Bastian+Oczipka.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiaBom4C_R4e35T_H86dBgUc58-3-2wWF3wegdojbFnGAKxSU8NlMxlBdp7A5Mvuj0b2BFEHcVG-c1bedEwvF0MPm_DICAqw2umCv6fUSOBgrIWwubqrHQSyREUbsK1f_wMxXlhlcqO7-g/s1600/Bastian+Oczipka.jpg" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<b><u><br /></u></b></div>
<div style="text-align: center;">
<b><u><br /></u></b></div>
<div style="text-align: left;">
Reto Ziegler'in gönderilmesi halinde, Hasan Ali Kaldırım'a yerli bir yedek bulamayacağımıza göre, bir yabancı sol bek transfer etmemiz gerekir. Benim önereceğim tek isim var bu pozisyon için o da Eintracht Frankfurt'un 24 yaşındaki sol beki Oczipka. Hücum yönüyle öne çıksa da savunması da Andre Santos seviyesinde kötü değil. Pozisyon almasını bileni ikili mücadeleden kaçmayan bir oyuncu. Bir maçta 11 tane net etkili bindirme yaptığına şahit oldum. Ortalarındaki isabet oranı biraz daha artar ve savunmasını geliştirirse, iki seneye kadar 15 milyon Euro'ya satabileceğimiz bir oyuncu olur. Ziegler gönderilmezse, gündeme dahi gelmeyecektir. Reto Ziegler'i seven biri olmama rağmen, Oczipka çok karlı bir yatırım olabileceği için bu değişimin gerçekleşmesini isterim.</div>
<br />
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<b><u>ORTA SAHA</u></b><br />
<b><u><br /></u></b>
GÖKHAN İNLER<br />
<b><u><br /></u></b>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjaVWxA_bTUwdgeHXsV1kN2jYP_CSAoi3-U6JgfTUKG61EDeA1edhF3H44RzoorAGKc9EKLCWdCLmGDBtHvnMdEUgQ2LoPSB5Nlyc9mVp10tp20ztDE986_on4_Yxh8GALxw4odfIPiqHE/s1600/G%C3%B6khan+%C4%B0nler.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjaVWxA_bTUwdgeHXsV1kN2jYP_CSAoi3-U6JgfTUKG61EDeA1edhF3H44RzoorAGKc9EKLCWdCLmGDBtHvnMdEUgQ2LoPSB5Nlyc9mVp10tp20ztDE986_on4_Yxh8GALxw4odfIPiqHE/s1600/G%C3%B6khan+%C4%B0nler.jpg" /></a></div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj4u9hrw8_PVumWe0ifF14328Fm7ZK2Lm8tH9-Jtr0jttBMErZK4gruui9bVCVrzJdLaOwHD6-mnYUk6U-1XEIZnYZiudLqC85owEwFsjmmxLid4QSQky0BK9D5l3J0RycJ7MfOB_STQdI/s1600/G%C3%B6khan_%C4%B0nler_Swiss.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj4u9hrw8_PVumWe0ifF14328Fm7ZK2Lm8tH9-Jtr0jttBMErZK4gruui9bVCVrzJdLaOwHD6-mnYUk6U-1XEIZnYZiudLqC85owEwFsjmmxLid4QSQky0BK9D5l3J0RycJ7MfOB_STQdI/s1600/G%C3%B6khan_%C4%B0nler_Swiss.jpg" /></a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<div style="text-align: left;">
Gökhan İnler'i; Asamoah Gyan, Antonio Di Natale, Fabio Quagliarella, Alexis Sanchez'li Udinese takımının bir parçası olarak tanıdım. Sempati duyduğum çok fazla oyuncuyu barındırdığı için, bol bol Udinese maçı izlerdim. O zamandan beri Gökhan İnler hayranı bir insanım. Ayak içini çok iyi kullanan, temposu, fiziki kalitesi ve oyun zekası yüksek, harika bir orta saha oyuncusu. İki ceza sahası arasında gidip gelen, iki yönlü dediğimiz modern orta saha oyuncularından biri. Ceza sahasına girmek gibi bir alışkanlığı olmasa da yay ve çevresinden çok etkili şutlar atabilen, araya oynayabilen ve en önemlisi "çabuk karar verebilen" bir oyuncu. Sahadaki duruşuyla da güven veren, iyi karakterli bir oyuncu olduğunu söyleyebiliriz. En büyük artısı da Türk olması. Bu kalitede yerli bir orta saha oyuncusu bulmak hiç kolay değil. Şu an Napoli forması giyiyor. Orada mutlu mudur, takımı kendisini satmayı düşünür mü bilemem. Ama Gökhan -yukarıdaki fotoğrafta da görüldüğü üzere- bir Fenerbahçe taraftarı. Şansımızı sonuna kadar zorlarsak, olmayacak bir transfer değil. En büyük sorun, Napoli'nin İtalya Ligi ikinciliğini ve Şampiyonlar Ligi vizesini almış olması. Öte yandan, Edinson Cavani gibi önemli oyuncularını satacaklarını düşünürsek, Gökhan da yeni bir heyecan aramak isteyebilir. Ne yazık ki tek talibi biz olmayacağız. Gelecek sezonla ilgili en büyük dileğim, Gökhan İnler'i Fenerbahçe'de görmek.</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
HERNANES</div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiX6Oxj6z8PxBejbk4fjxqzIJMp7GoIuolPEdsf3g2QhEqMirIGG6T7VvxS4LQ4F6KqCcNRPKGWeRYXvHu06n-y3qZy2dOgxFspcNeMbiqEfdX_zRxH7fcfQTWOLbzv4hr1ASyWigCq4dg/s1600/Hernanes.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="193" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiX6Oxj6z8PxBejbk4fjxqzIJMp7GoIuolPEdsf3g2QhEqMirIGG6T7VvxS4LQ4F6KqCcNRPKGWeRYXvHu06n-y3qZy2dOgxFspcNeMbiqEfdX_zRxH7fcfQTWOLbzv4hr1ASyWigCq4dg/s320/Hernanes.jpg" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<b><u><br /></u></b>
<b><u><br /></u></b>
<br />
<div style="text-align: left;">
Kişisel hayranlık beslediğim bir diğer orta saha oyuncusu da Lazio'nun Brezilyalı maestrosu Hernanes... Bu sezon Cristian'ın oynadığı, forvetlerin arkasındaki pozisyon için ideal isim Hernanes. Oyun görüşü ve zekası çok iyi. İyi bir organizatör, pasör ve gole yakın bir oyuncu. İki ayağını da mükemmel kullanması, hala şaşkınlıkla karşıladığım bir özelliği. Sağ ayağını kullanmasına rağmen, sol ayağına frikik kullanabilecek kadar güvenen, ceza sahası içi ve dışından attığı şutlarla goller bulabilen, oyun disiplinine sadık, savunmada da zaafa dönüşmeyen bir oyuncu. Görünüşünün aksine, hantal bir oyuncu değil yeterli atletik özelliklere sahip. Çabuk bir oyuncu olmamasına rağmen hızlı karar verebildiği ve güçlü olduğu için çalımlarla rakibi eksiltebiliyor. Duran topları çok iyi kullanıyor ve bu özelliğiyle bizim için daha da önemli bir oyuncu oluyor. Yazının ilk bölümünde duran topları kullanan oyuncu eksikliğimizden bahsetmiştim. Hernanes gelirse, böyle bir sorundan bahsetme ihtiyacımız kalmayacağından emin olabilirsiniz. Dikkatimi çeken önemli bir özelliği, tansiyonu yüksek maçlarda sorumluluk almayı sevmesi (Yukarıdaki fotoğraf, Roma derbisinde attığı golden sonraki sevinci). Takımı Lazio, ikinci yarıda gösterdiği felaket performansla ilk 5'in dışında kaldığı için Avrupa kupalarına katılamayacak. Bu da transferi gerçekleştirebilmek için bize bir avantaj sağlayacaktır. Yakından takip edenler, Sao Paolo'dan Lazio'ya transfer olurken Hernanes'i çok isteyen takımlardan birinin de Fenerbahçe olduğunu hatırlar. Aykut Kocaman'ın kafasında bu ismin olduğunu biliyorum. Umarım kulübüyle anlaşır ve İstanbul'a getiririz. </div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
RAFAEL VAN DER VAART</div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFousZoJNzi4Z47tgqEGmKWr4z0XXJsVJPI6WcxhegthFvknvZDnTDcmK2BD31kJcCzpFdlNytqSNGS2azcbBDJQEZG0gwwvWQO0QW0PpvGcRQbvSRgPxWzY7HujdobUMEF5RPlgmnGoY/s1600/Rafael+Van+Der+Vaart.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="228" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFousZoJNzi4Z47tgqEGmKWr4z0XXJsVJPI6WcxhegthFvknvZDnTDcmK2BD31kJcCzpFdlNytqSNGS2azcbBDJQEZG0gwwvWQO0QW0PpvGcRQbvSRgPxWzY7HujdobUMEF5RPlgmnGoY/s320/Rafael+Van+Der+Vaart.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Dünyaca ünlü Hollandalı Rafael Van Der Vaart'ı uzun uzun anlatmaya gerek yok. Teknik kapasitesi çok yüksek, yaratıcı bir oyuncu olduğu herkesin malumudur. Onun ismini gündeme getirmemin sebebi, Hamburg gibi çok da parlak olmayan bir takımda forma giymesi. Tottenham'dan Hamburg'a transfer olduğunda çok şaşırmıştım, uzun süre orada kalmasına da şaşırırım. Birçok Hollandalı gibi işine çok saygı duyan bir oyuncu. Milli takımdan arkadaşı Kuyt'ın bizde olması avantajımıza. Aynı zamanda Hamburg'un Avrupa kupalarına katılamaması da... Eminim ki Hamburg ile anlaşılırsa, Van Der Vaart da çubuklu formayı giymeyi isteyecektir. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
YOUNES BELHANDA</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPczPf3K4p929hapdJRtfRrVFCTQwQ9aF8Dh9GywMwfeUEn3eqaSaBVI_4uX5v7w6PZ7-yd6RGxe98aaaCSpIlPWBA9PXP9qw0cTS7qp4EbI8UvPlIncvKuhJeoaO9-Y7qQ8h4nIvVZjg/s1600/Younes+Belhanda.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPczPf3K4p929hapdJRtfRrVFCTQwQ9aF8Dh9GywMwfeUEn3eqaSaBVI_4uX5v7w6PZ7-yd6RGxe98aaaCSpIlPWBA9PXP9qw0cTS7qp4EbI8UvPlIncvKuhJeoaO9-Y7qQ8h4nIvVZjg/s1600/Younes+Belhanda.jpg" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Dürüst davranmam gerekirse, Belhanda'yı sadece 3 kez Şampiyonlar Ligi'nde izleyebildim. O maçlarda pek ortalarda olmadığı için, kendisiyle ilgili yeterli bilgiye, izlenime sahip değilim. Sağdan soldan bularak okuduğum birkaç yazıya göre hem forvet arkasında hem de kanatlarda oynayabilen, yetenekli bir oyuncuymuş. Bu listeye almamın tek sebebi, Zinedine Zidane'ın bir röportajında Belhanda hakkında söyledikleri. Lisede öğrendiğim Fransızca yetmediği için özellikle arkadaşlarımdan birine çevirisini yaptırmıştım. Zidane, Belhanda'nın Fransa'da oynayan en yetenekli oyuncu olduğunu, hatta aynı istikrarla devam ederse Eden Hazard'dan daha iyi olabileceğini söylemiş. Zidane'ın bu sözleri benim için yeterlidir. Montpeiller, şampiyon olduktan sonra bu sezon, ligi 8. sırada bitirdi ve Avrupa kupalarında olmayacak. Kulübün enteresan başkanı Nicollin, kasasına birkaç Euro koymak isteyecektir. Israrlı olunması halinde gerçekleşmesi muhtemel bir transfer. Zaten bu yıl, sezon ortası transfer döneminde çok istemiş, Nicollin'in abartı bonservis talep etmesi sonucu son anda vazgeçmiştik. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<b><u>KANAT OYUNCUSU</u></b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
DIMITRI PAYET</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiz7JUwS0xTQUQY8SYzljs-FGlzrsuz9ejxFSXPvR_0ZHRXGEL1c_6ZNVD_vp3fubJj70x1g6buUrFS1dKkpC3bycdiW8XhiXDTLG0G1nlPuHjWa6KvLQ9bHs4aspXU6oZxeVCFpNj6sHk/s1600/Dimitri+Payet.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiz7JUwS0xTQUQY8SYzljs-FGlzrsuz9ejxFSXPvR_0ZHRXGEL1c_6ZNVD_vp3fubJj70x1g6buUrFS1dKkpC3bycdiW8XhiXDTLG0G1nlPuHjWa6KvLQ9bHs4aspXU6oZxeVCFpNj6sHk/s1600/Dimitri+Payet.jpg" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Fransız Lille kulübü, Eden Hazard'ı Cheslea'ye sattıktan sonra yerini, Saint Etienne'den Dimitri Payet ile doldurmuştu. Fransa milli takımına kadar yükselen Payet, Lille'de de iyi bir performans sergiledi. Hem sağ hem sol kanatta oynayabilen, adam eksiltebilen ve etkili şutlarıyla gole yakın bir oyuncu Payet. Miroslav Stoch'un bir kademe üzerinde seviyede olduğunu söyleyebilirim. Payet de Stoch gibi sağ ayağını kullanmasına rağmen sol kanatta daha verimlidir. Ancak Stoch gibi sadece sağına çekip şut atmaz. İçe ve dışa çalım atabilir, sağına çekerse etkili vuruş yapabilir, sol ayağıyla da etkili orta yapabilir. Stoch'un yapamadığı adam eksiltme işini yapabilmesi, en büyük artısıdır. Çok faydalı olur alınırsa.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
ARJEN ROBBEN</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhRy6BAWMjgE4MYtTMpRW5KP7a2FuLO-2QOgjVk7JyCOz9J5b6xVftyxZx0wjViA8AXHbTSbGVIdZjNFLnY3GNrbQoAIsJHFWJw5NUmTAjInXKD9e-pjoJGe0fVlvmI9tNMRO91qRodFFs/s1600/Arjen+Robben.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhRy6BAWMjgE4MYtTMpRW5KP7a2FuLO-2QOgjVk7JyCOz9J5b6xVftyxZx0wjViA8AXHbTSbGVIdZjNFLnY3GNrbQoAIsJHFWJw5NUmTAjInXKD9e-pjoJGe0fVlvmI9tNMRO91qRodFFs/s320/Arjen+Robben.jpg" width="212" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Oyunculuğuyla ilgili tek söz söylemeye bile gerek yok. Konuşulması gereken Robben'in, Bayern'den ayrılıp ayrılmayacağı. Yeni teknik direktör Pep Guardiola, elinde Ribery, Shaqiri, Thomas Muller, Mario Götze gibi oyuncular varken, yaşı ilerlemekte olan Robben'in takımdan ayrılmasına yeşil ışık yakabilir. Bu transfer için kesenin ağzını açmak gerekecektir elbette. Robben, Avrupa'nın en değerli oyuncularından biri ve talibi çok olacaktır. İstediği şartları yerine getirdiğimiz takdirde herhangi bir kulüp kadar şansımız olacaktır. Büyük değer katar.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
HATEM BEN ARFA</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgxVymUDEfvUt8rhxOtUsWHfwKFMwlS6TcUU_m_ZgHKxGfezWziTs6TKwFMHFCczeojxwc_BMsqguFILr6T4wTu8wzlLRq1vmDYwYxMrGpKfcGeSsrq6HvDc_4x_tbU-_uYSfEy4LeW4Tg/s1600/Hatem+Ben+Arfa.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgxVymUDEfvUt8rhxOtUsWHfwKFMwlS6TcUU_m_ZgHKxGfezWziTs6TKwFMHFCczeojxwc_BMsqguFILr6T4wTu8wzlLRq1vmDYwYxMrGpKfcGeSsrq6HvDc_4x_tbU-_uYSfEy4LeW4Tg/s1600/Hatem+Ben+Arfa.jpg" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Yetenek fışkıran bir adam. Dünya üzerindeki her oyuncuya çalım atabilecek, çabuk bir kanat oyuncusu. Gol sayısı yeterli seviyeye hiçbir zaman gelmedi ama izlediğim her maçta beni etkilemeyi başardı. Newcastle United'ın çok kötü bir sezon geçirmesinden faydalanarak Ben Arfa'yı kadroya katabiliriz. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<b><u>FORVET</u></b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<b><u><br /></u></b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
DEMBA BA</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi8ROVtiAwsTdxqvnpUcz94ZR978JO-CycogZe1QWbk8V4w9nXdJM3GNlIl2hTpYg0H7jU5JFFO8vcyRaN4nYIQDoyyzzdYJj9lbUkjBIK9fuIFkFUt3zXkUSRD_ArVe7av4SFaqkDhZGE/s1600/Demba+Ba.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi8ROVtiAwsTdxqvnpUcz94ZR978JO-CycogZe1QWbk8V4w9nXdJM3GNlIl2hTpYg0H7jU5JFFO8vcyRaN4nYIQDoyyzzdYJj9lbUkjBIK9fuIFkFUt3zXkUSRD_ArVe7av4SFaqkDhZGE/s1600/Demba+Ba.jpg" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<div style="text-align: left;">
Aslına bakarsanız transferi çok çok zor görünen bir isim Demba Ba. Chelsea henüz yarım sezon önce Ba'yı kadrosuna kattı ve iyi de bir bonservis ödedi. Ancak Chelsea'de teknik direktör değişecek ve yeni bir dönem başlayacak (Muhtemelen Mourinho'yla beraber) Ellerinde Fernando Torres, -kiralık gönderdikleri- Romelu Lukaku ve Demba Ba var. Roman Abramovic'in Edinson Cavani veya Radamel Falcao'yu transfer etmek istediği gün gibi ortadayken, birini alması halinde Torres, Ba, Lukaku üçlüsünden en az biri satış listesine konacaktır. Bu isim hangisi olur bilemem. Ama içlerinden en çok istediğim oyuncu Demba Ba olur. Öncelikle Senegalli Ba, Moussa Sow'un çok iyi bir arkadaşı. takıma uyum sağlaması ve mutlu olması bu sebeple kolay olacaktır. Güçlü fiziği, bitiriciliği ve sırtı dönük oynayabilmesi sayesinde o pozisyondan bekleyeceğimiz her türlü katkıyı verebilecek bir oyuncu. Kendisi özverili bir oyuncu olarak da bilinir. Yaşı da henüz 27. Futbolunun en verimli çağında, bu kalitede bir forveti almak demek, -Sow'la beraber düşünüldüğünde- 4 yıl boyunca forvet transferi düşünmemek demektir. </div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
PAPISS CISSE</div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjE6GVIv5wJjgx4ld2hCh4lV2ScFYE66QzguBLMaWEq2gP0FiA1f21IsIj2BhE1Y9VzxoM8D4jttBEpU1W-Tirz725bnYVyg0qHQdj9NXQhilKXGh_V1UHAWGn5e3cipKgZovkljRmJMh4/s1600/papiss+cisse.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjE6GVIv5wJjgx4ld2hCh4lV2ScFYE66QzguBLMaWEq2gP0FiA1f21IsIj2BhE1Y9VzxoM8D4jttBEpU1W-Tirz725bnYVyg0qHQdj9NXQhilKXGh_V1UHAWGn5e3cipKgZovkljRmJMh4/s1600/papiss+cisse.jpg" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Papiss Cisse, değerinin altında önem verilen (underrated işte) oyuncuların başında geliyor benim için. O da Senegalli ve milli takımın değişmezleri arasına da girdi. Almanya'da Freiburg formasıyla da İngiltere'de Newcastle United formasıyla da iyi bir golcü olduğunu kanıtladı. Çok atletik, "değişik" vuruşlarla rakibi şaşırtabilen bir forvet (Chelsea'ye attığı "istisnai" golü hatırlayın). Demba Ba için bahsettiğim kolay uyum sağlama faktörü, Cisse için de geçerli. Alınırsa çok fardalı olacağından şüphem yok.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
EMMANUEL EMENIKE</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh8jIhLB0Cfz10v4TqGKgIWiSYkTr9pPn_q6RFiguNO9oLEZL4uNsOw-fZjM6Eu1leDhy0bNQA_Uz4mx81pFsdCnIBJDd8SU1klpxjALWPsP2NnfYpn_10ScfxvSgAI-YZhNwWCyUZl4Pw/s1600/emenike.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh8jIhLB0Cfz10v4TqGKgIWiSYkTr9pPn_q6RFiguNO9oLEZL4uNsOw-fZjM6Eu1leDhy0bNQA_Uz4mx81pFsdCnIBJDd8SU1klpxjALWPsP2NnfYpn_10ScfxvSgAI-YZhNwWCyUZl4Pw/s1600/emenike.jpg" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
İsmini her duyduğumuzda içimizin cız ettiği Emenike'yi istemeyen Fenerbahçeli yoktur sanıyorum. Ancak benim kafamda birkaç soru işaret var. Birincisi tabi ki dizindeki sakatlık. Kulüp de bu durumun farkında ve sağlık ekibi gereken tetkikleri yapacaktır. İkincisi, Emenike'nin savunma arkasına koşu yapmaya yatkın stili. Şampiyonlar Ligi ya da Avrupa Ligi'nde bu özelliği önemli olabilir ancak ligde ve kupada Fenerbahçe, genelde savunmasını geride kuran rakiplerle karşılaşıyor. Bu tip maçlarda Emenike'nin etkinliği ciddi şekilde azalabilir. Üçüncüsü de Emenike'nin henüz en üst seviyede kendini kanıtlamamış olması. Rusya ligi, benim ölçülerimde bir kriter değildir. Spartak Moskova'da şahane bir sezon geçirmiş de olsaydı -ki kötüydü- kafamda hala soru işaretleri olacaktı. Açıkçası Almanya veya İngiltere gibi üst seviye liglerde ya da Avrupa kupalarında kendisini kanıtlamış oyuncular, bana daha çok güven veriyor. Yine de Emenike'nin transfer edilmesi, psikolojik olarak bir artı olacaktır. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<b><u>ALINABİLECEK YERLİ OYUNCULAR</u></b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<b><u><br /></u></b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Türk oyuncu havuzuna baktığımız zaman, Fenerbahçe'nin ilk 11'inde oynayabilecek kalitede bir isim göremiyorum. Adı büyüklerle çok sık anılan Alper Potuk'un bile henüz bu seviyede 11 oyuncusu olmadığını düşünüyorum. Ancak rotasyonun önemli bir parçası olabilecek oyuncular var. Galatasaray'a yakın olduğu söylenen alper potuk bunlardan biri. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Bursaspor'un sağ beki Şener Özbayraklı da Gökhan Gönül'ün yedeği olarak kadroda düşünülebilir. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Gaziantepspor'dan Serdar Kurtuluş da çok kullanışlı bir oyuncu. hem sağ bek hem de orta sahada kullanabileceğimiz, tecrübeli bir oyuncu ve takımdan alacakları olduğu sebebiyle serbest kalma durumu var.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Eskişehirsporlu Veysel Sarı da Serdar Kurtuluş gibi birçok pozisyonda oynayabilen bir oyuncu. ancak kulübü Eskişehirspor, onun için yüksek bir bonservis isteyecektir. Yedek olması muhtemel bir oyuncu için 4-5 milyon Euro bonservis vermek, bana pek akıllıca görünmüyor. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Stuttgart'ın Türk asıllı Alman stoperi Serdar Taşçı da düşünebilir. Alman milli takımına kadar yükselmesi, kalitesi konusunda en ufak bir şüphe bırakmıyor insanın kafasında. Ancak son yıllarda çok sık sakatlanması, "acaba müzmin sakat mı?" dedikodularını da beraberinde getirdi. Dikkatli olmak şart.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<b><u>HAYALİMDEKİ KADRO</u></b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<b><u><br /></u></b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
AS TAKIM (Hücum Ağırlıklı)</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjPDVNSyfMnGtd4eRSQpcU6_qIt6zaJoZzu4_NOt-AWrAeznVJXfPR2kncjBwDBXcQTQEH7K10qkOlcn9ulREohmrkJlBskrGuo0VYFP_rBIswkqUhgGxa_at37I2j4wjmbatZPCRkKz_E/s1600/As+Kadro.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjPDVNSyfMnGtd4eRSQpcU6_qIt6zaJoZzu4_NOt-AWrAeznVJXfPR2kncjBwDBXcQTQEH7K10qkOlcn9ulREohmrkJlBskrGuo0VYFP_rBIswkqUhgGxa_at37I2j4wjmbatZPCRkKz_E/s1600/As+Kadro.jpg" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
YEDEK KADRO (Savunma ve Yerli Ağırlıklı)</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiIasTXY1N-nYxGq6_t-C6qsL6n43MLGNrp_3-X4QrXTdsur9KJ9Ue56qo7jzCEajLyzs55BSNFAedwYEHYBSyUstqX8WEG80erpTxRmXUSVroKlFbgE7QyDK2dQKUTB3A4dx0IQn5Nbp8/s1600/Yedek+Kadro.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiIasTXY1N-nYxGq6_t-C6qsL6n43MLGNrp_3-X4QrXTdsur9KJ9Ue56qo7jzCEajLyzs55BSNFAedwYEHYBSyUstqX8WEG80erpTxRmXUSVroKlFbgE7QyDK2dQKUTB3A4dx0IQn5Nbp8/s1600/Yedek+Kadro.jpg" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Bu yazı yazılırken Fenerbahçe, Reto Ziegler'i takımdan gönderdi, Alper Potuk'u transfer etti ve Selçuk Şahin'in sözleşmesini uzattı. Rio Ferdinand da Manchester United ile 1 yıllık kontrat imzaladı.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: left;">
</div>
<b><u><br /></u></b>
<b><u><br /></u></b>
<b><u><br /></u></b>
<b><u><br /></u></b>
<b><u><br /></u></b>
<b><u><br /></u></b>
<b><u><br /></u></b>
<b><u><br /></u></b>
<br />
<div style="text-align: left;">
<b><u><br /></u></b></div>
</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08840782836868296168noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2898092874983786871.post-36554789300657837262013-05-19T21:56:00.000-07:002013-05-19T21:56:11.432-07:00NBA Batı Konferansı Finaline Ön Bakış<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEinNu9eFoN2CA2-zArGIEwfcSwpLsdiCogkZ3ykdpk7jSnU8jW04AKxAidttOdw1obfbE-E6rzXkf1It2q1uZGH1dWSO_bk0YaJSKAJNuiXqNvS-c9RlBoCIa3i6X2FPWopRWGoDnOata4/s640/zach_randolph.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="99" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEinNu9eFoN2CA2-zArGIEwfcSwpLsdiCogkZ3ykdpk7jSnU8jW04AKxAidttOdw1obfbE-E6rzXkf1It2q1uZGH1dWSO_bk0YaJSKAJNuiXqNvS-c9RlBoCIa3i6X2FPWopRWGoDnOata4/s640/zach_randolph.jpg" width="640" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<span style="font-size: 11pt;">Playofflar tüm <linkz id="linkz11">hızıyla</linkz> <linkz id="linkz14">devam</linkz> <linkz id="linkz15">ediyor</linkz>. <linkz id="linkz16">Merakla</linkz> beklediğimiz NBA <linkz id="linkz13">Finali</linkz>’ne sadece bir adım kaldı. Konferans <linkz id="linkz12">Finallerinde</linkz> eşleşmeler belli <linkz id="linkz10">oldu</linkz>. <linkz id="linkz18">Önce</linkz>, <linkz id="linkz19">ilk</linkz> <linkz id="linkz17">başlayacak</linkz> San Antonio Spurs – Memphis Grizzlies serisini <linkz id="linkz20">değerlendirelim</linkz>.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<span style="font-size: 11pt;">Şahane bir serinin <linkz id="linkz22">bizi</linkz> beklediğini söylemek gereksiz olur. Elbette <linkz id="linkz23">Finale</linkz> bir adım <linkz id="linkz21">kala</linkz> oynanan maçlar<linkz id="linkz25">heyecanlı</linkz> geçecek. Ancak bu iki takımın <linkz id="linkz27">Batı</linkz> <linkz id="linkz26">Finali</linkz>’nde olması, merakı ve dolayısıyla <linkz id="linkz24">heyecanı</linkz> bir kademe <linkz id="linkz31">daha</linkz> <linkz id="linkz30">yükseltiyor</linkz>. <linkz id="linkz29">Gelin</linkz> tek <linkz id="linkz33">tek eşleşmelere</linkz> ve <linkz id="linkz34">teknik</linkz> <linkz id="linkz32">detaylara</linkz> bir <linkz id="linkz28">göz</linkz> atalım.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<strong><u><span style="font-size: 11pt;">Takımların Ana Stratejileri</span></u></strong></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<span style="font-size: 11pt;">Memphis Grizzlies ve San Antonio Spurs, belli bir <linkz id="linkz38">sistemle</linkz> oynayan takımlar. Ancak bu iki takımın genel stratejileri biraz farklı. Memphis Grizzlies, belki de Dünya’nın en iyi uzun ikililerinden birine sahip ve bunu avantaja çevirebilmek adına düşük tempolu, merkezi boyalı <linkz id="linkz37">alan</linkz> olan bir basketbol oynuyor. San Antonio Spurs ise 2000’lerde herkesin övgüsünü kazanan çok düşük tempolu, <linkz id="linkz36">ana</linkz> silahı savunma olan bir takımken; daha tempolu oynayan, keskin hücum eden bir takıma dönüştü. Geçiş oyunlarını iyi oynayan ve hızlı hücumları “oyunu zorlamadan” değerlendirmeye çalışan, maçları daha skorlu geçmeye başlayan Spurs, <linkz id="linkz35">ana</linkz> parçalarının yaşlarının ilerlemesi ile de orantılı olarak atletizm departmanında sorunlar yaşamaya başladı.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<span style="font-size: 11pt;">Bu seride ise Spurs’ün atletizm dezavantajı çok ortaya çıkmayacaktır. Çünkü Grizzlies, elit uzunlarını daha verimli kullanabilmek ve yormamak için tempoyu düşük tutan bir takım. Ortalama yaş olarak Spurs daha yaşlı olmasına rağmen tempoyu arttıran, hızlı hücum arayan San Antonio olacaktır. Marc Gasol ve Zach Randolph’un iki pota arasında sürekli koşmak zorunda kalması, Memphis’in en önemli silahlarının yıpranması ve veriminin düşmesi anlamına gelecektir. Memphis Grizzlies de her zaman yaptığı –ve çok iyi yaptığı- işe tutunacaktır. Tempoyu kontrolünde tutarak, sert savunma yapmak ve Randolph-Gasol ikilisini hücumda kullanmak isteyeceklerdir.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<strong><u><span style="font-size: 11pt;">Serinin Kilidi</span></u></strong></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<span style="font-size: 11pt;">İki takım adına da serinin dengesini bozabilecek avantaj/dezavantajlar var. Bana göre bunların en önemlisi, San Antonio cephesinde Duncan’a uzun olarak kimin eşlik edeceği ve ne vereceği… Tim Duncan, sezon boyunca boyalı alan savunmasını “tek başına bile” harika yaptı. Ancak Memphis’e karşı, Duncan’ın yanındaki uzunun savunmada neler yapacağı da çok önemli. Fiziksel büyüklüğe göre baktığımızda, Duncan’ın partneri olması gereken oyuncu Tiago Splitter gibi görünüyor. Hem boy hem de güç bakımından diğer uzunlardan (Boris Diaw, DeJuan Blair, Matt Bonner) bu seriye daha uygun Splitter ama o da playofflara sakat girdi ve son dönemde çok formsuz.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<span style="font-size: 11pt;">Uzun eşleşmesinin bir de ters tarafı var. Gregg Popvich, Boris Diaw ve Matt Bonner’ı dört numarada kullanarak, şut tehditleri sayesinde alan paylaşımını iyi yaparak, yavaş ayaklı Memphis uzunlarının yetişemeyeceği hızda bir top dolaşımı yaparak bunu avantaja dönüştürebilir. Mutlaka düşünmüştür de uzun dakikalar kullanıp kullanmayacağı meçhul…</span></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<span style="font-size: 11pt;">Memphis Grizzlies cephesinde de kısaların şut performansları kilit nokta olacak. Memphis’in harika uzunları olduğundan bahsedip duruyoruz ama kısalar, dışarıdan boş şutları sayıya çeviremezse, rakipler yardım(lar) getirerek Memphis’in sayı yollarını kapatabilir. Mike Conley, oyununun zayıf yönü olarak gösterilen üç sayılık atışları bu sene çok geliştirdi ancak o şutları Konferans Finali’nde daha önce hiç kullanmadı. Tony Allen hiçbir zaman bir şut tehditi olmadı. TayShaun Prinnce de tecrübeli olsa da istikrarsız bir şutör. Hal böyleyken Mike Conley ve kenardan gelen Quincy Pondexter’ın şut performansı çok önemli olacak.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<span style="font-size: 11pt;">Memphis Grizzlies için bir diğer kilit nokta da top kayıplarını düşük sayıda tutmak olacak. Çünkü kaybedilen her toptan sonra Spurs tempoyu arttıracaktır ki bu Memphis’in en son isteyeceği şey. Bu anlamda da Mike Conley’e önemli görev düşüyor. Takımın oyunkurucusu olarak top kayıplarını ve tempoyu ayarlamak ona düşecek. Yükselişteki genç oyuncu için bu seri, gerçek bir test olacak.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<strong><u><span style="font-size: 11pt;">Eşleşmeler Nasıl Olur?</span></u></strong></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<span style="font-size: 11pt;">Seriyle ilgili önemli soru işaretlerinden biri de oyuncular arasındaki eşleşmelerin nasıl olacağı… Tim Duncan’ın Marc Gasol’le mi yoksa Zach Randolph’la mı eşleşeceği önemli bir belirleyici olacaktır. Splitter sahada olmadığı zaman, Duncan’ın Gasol ile eşleşeceği kesin. Ancak o zaman da Randolph’un üzerinde zayıf bir savunmacı kalacak. Yardım zamanlamaları ve rotasyonlar büyük önem kazanacak. Tim Duncan’ın Randolph’u savunması durumunda da Marc Gasol’ün üzerinde kısa bir oyuncu kalacak. Gasol, skor atabildiği gibi müthiş pasör olmasının ve oyun zekasının da avantajıyla oyunu yönlendirebilen de bir pivot. Karşısında Bonner/Diaw gibi kısa bir oyuncu kalırsa, rahatlıkla sırtı dönük oynayabilir, üzerlerinden pas dağıtabilir, hücum ribaundlarıyla Spurs’e zarar verebilir. Bu nedenle ben, Splitter-Duncan ikilisinin Gasol-Randolph ile eşleşeceği kanaatindeyim.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<span style="font-size: 11pt;">Tim Duncan’dan Spurs’ün savunma lideri olarak nasıl bahsettiysek, Tony Parker’ı da hücum lideri olarak göstermemiz gerek. Evet, Spurs belli setleri olan, hücum şablonları üzerinden oynayan bir ekip ama bireysel yaratıcılık ve delicilik gerektiğinde –ki bu seviyelerde mutlaka gerekir- başvurdukları iki isim var: Tony Parker ve Manu Ginobili. Ginobili, sakatlıkların ve yaşının etkisiyle eskisi kadar verimli olmaması, Tony Parker’ı bu departmanda yalnız bırakıyor. Memphis Grizzlies’in Parker’ı nasıl savunacağı, serinin gidişini çok keskin çizgilerle belirleyecek. Mike Conley ile savunarak, baskılı bir savunma denerlerse Parker gibi karşısında kalmanın çok çok zor olduğu bir oyuncuya karşı zorlanırlar ve savunma dengesini kaybederler. İlk maçta olmasa bile, serinin ilerleyen dönemlerinde Grizzlies’in, Parker’a Tony Allen’ı vereceğini düşünüyorum. Çünkü Tony Allen, fiziksel olarak Parker’dan çok daha uzun ve güçlü bir oyuncu. Parker’ın penetresini engellemeye yönelik, bir adım mesafe vererek savunursa Allen, Spurs’ün en önemli hücum silahını “yavaşlatabilirler”. Bu durumda Mike Conley’nin de Danny Green ile eşleşmesi olası. Conley’nin bu eşleşmede ciddi bir fizik dezavantajı olacak gibi görünse de Green, ceza şutörü olduğu ve potaya yakın sırtı dönük oyunu, penetresi gelişkin bir oyuncu olmadığı için sorun yaratmayacaktır. Kısaca ana beşlerdeki eşleşmeler, serinin ilerleyen dönemlerinde şöyle olabilir;</span></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<u><span style="font-size: 11pt;">Spurs Hücumdayken</span></u></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<span style="font-size: 11pt;">Tony Parker – Tony Allen</span></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<span style="font-size: 11pt;">Danny Green – Mike Conley</span></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<span style="font-size: 11pt;">Kawhi Leonard – TayShaun Prince</span></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<span style="font-size: 11pt;">Tim Duncan – Marc Gasol</span></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<span style="font-size: 11pt;">Ttiago Splitter – Zach Randolph</span></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<u><span style="font-size: 11pt;">Memphis Hücumdayken</span></u></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<span style="font-size: 11pt;">Mike Conley – Tony Parker</span></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<span style="font-size: 11pt;">Tony Allen – Danny Green</span></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<span style="font-size: 11pt;">TayShaun Prince – Kawhi Leonard</span></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<span style="font-size: 11pt;">Zach Randolph – Tim Duncan</span></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<span style="font-size: 11pt;">Marc Gasol – Tiago Splitter</span></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<strong><u><span style="font-size: 11pt;">Genel Beklentilerim ve Skor Tahminim</span></u></strong></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<span style="font-size: 11pt;">Çok fazla değişkenin olduğu bu seriyle ilgili tahmin yapmak çok zor. Ancak genel beklentilerim şöyle;</span></div>
<ul style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin: 0cm 0px 0px 13px; padding: 0px 0px 0px 2px;">
<li class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-size: 11pt;">San Antonio Spurs, bu seviyeleri defalarca oynadı ve tecrübe bakımından çok önde. Bu yüzden özellikle ilk maçlarda daha rahat, istediğini oynayan ekip Spurs olabilir.</span></li>
<li class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-size: 11pt;">Memphis Grizzlies, NBA’de rakibini en çok yıpratan takım. Serinin devamında yapacakları ayarlamalar da devreye girecek ve baskıyı daha az hissedeceklerdir. Kazanmaya aç bir takım olmaları, fiziksel olarak Spurs’ü her geçen dakika daha da yıpratacakları için 3, 4 –eğer gerek kalırsa devamındaki maçlarda- avantajı lehlerine çevirebilirler.</span></li>
<li class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-size: 11pt;">San Antonio Spurs, ligin en derin kadrolarından birine sahip. Bu yüzden Gregg Popvich, yıldızlarının yıpranma payını bir nebze de olsa azaltabilir. Memphis Grizzlies cephesinde ise 8 kişilik bir rotasyon kullanılıyor. Çeşitlilik konusunda avantaj çok net Spurs’te.</span></li>
</ul>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<span style="font-size: 11pt;">Bahsettiğim her şeyin ışığında, San Antonio Spurs’ün seriye daha iyi gireceğini, ilk iki maçta favori olduğunu söyleyebilirim. Seri Memphis’e taşındıktan sonra Grizzlies, mutlaka reaksiyon verecek ve seriye dahil olacaktır. Ancak tecrübesi, büyük karakterleri ve Dünya’nın en iyi koçu olarak gördüğüm Gregg Popovich ile San Antonio Spurs’ün seriyi 4-2 ya da 4-3 kazanarak, NBA Finali’ne yükseleceğini düşünüyorum.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<span style="font-size: 11pt;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11.818181991577148px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; text-align: justify;">
<span style="font-size: 11pt;">***19.05.2013 tarihinde nbatr.com'da yayınlanan yazımdan alıntıdır.</span></div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08840782836868296168noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2898092874983786871.post-63322036157276063492013-05-12T16:47:00.002-07:002013-05-12T16:58:52.949-07:00LANET OLSUN SİZE! LANET OLSUN FUTBOLUNUZA! LANET OLSUN SPORUNUZA! LANET OLSUN HEPİMİZE! 12 Mayıs 2013 Pazar...<br />
Anneler Günü...<br />
Kadıköy Şükrü Saraçoğlu Stadyumu'nda Fenerbahçe - Galatasaray derbisi...<br />
Şampiyon belli...<br />
Maç gergin....<br />
Sahada birbirini yiyen futbolcular...<br />
Rezil bir hakem...<br />
Sinir harbi...<br />
Goller, kaçan pozisyonlar, kartlar...<br />
HEPSİ YALAN!<br />
Maçı 2-1 Fenerbahçe'm kazanmış...<br />
Şampiyon gelmiş, şampiyon gitmiş...<br />
15 yıllık seri devam etmiş...<br />
Sabri provokasyon için girmiş...<br />
Fenerbahçeli futbolcular, rakiplerine iyi davranmamış...<br />
HEPSİ YALAN!<br />
Maçtan sonra...<br />
19 yaşında gencecik bir adam...<br />
Evine gitmek için...<br />
Binmiş metrobüse...<br />
İnmiş Edirnekapı'da...<br />
Galatasaray formalı iki kişi...<br />
"Şşştt" diye seslenmiş ardından...<br />
Hiçbir suçu yokken...<br />
Bıçaklamışlar kalbinin altından...<br />
LANET OLSUN SİZE!<br />
Neymiş sebebi...<br />
Galatasaray, Fenerbahçe'ye yenilmiş...<br />
Sikik bir futbol maçı yüzünden!...<br />
Hayatlarında ilk kez gördükleri...<br />
Ve isteseler de bir daha göremeyecekleri...<br />
19 yaşında bir fidanı...<br />
İSTEYEREK öldürmüşler...<br />
LANET OLSUN FUTBOLUNUZA!<br />
Neymiş futbol aslında...<br />
Bir branşmış sporda...<br />
Bu spor denen şey...<br />
Eğlenmek için çıkmış ortaya...<br />
Eğer sizin spordan anladığınız buysa...<br />
LANET OLSUN SPORUNUZA!<br />
Yapmayalım bundan sonra...<br />
Oynamayalım ne futbol ne basketbol bir daha...<br />
Böyle giderse kan davasına dönüşecek bu mavra...<br />
Gelin bırakalım...<br />
Canı yanmasın kimsenin bir daha...<br />
CEHENNEMİN DİBİNE GİTSİN BU KAVGA!<br />
Sadece o bıçağı sokan şerefsiz mı katil...<br />
Hayır değil...<br />
Hepimiz bu cinayetin içindeyiz...<br />
Birbirine küfür eden taraftar...<br />
Ortamı geren yönetici...<br />
Birbirine giren futbolcu...<br />
Ateşi körükleyen gazeteci...<br />
Televizyonda düşmanlık tohumları eken MAHLUK...<br />
Hep beraber öldürdük Burak'ı...<br />
LANET OLSUN HEPİMİZE!<br />
<br />
<br />
Yazı yazmak, bu hayatta en keyif aldığım şeydir. Kalemi her elime aldığımda, klavyenin başına her geçtiğimde yeni oyuncak alınmış çocuklar gibi heyecanla yazarım. Bu sefer, en sevdiği oyuncağı elinden zorla, haksızlıkla alınmış çocuklar gibi ağlayarak yazdım. Ne ifade eder bu senin için bilmem, ama bu gece benim için çok şey değişti. Keşke bazı şeyleri "sen buradayken" aşsaydık. Mekanın cennet olsun Burak Yıldırım. Mümkün müdür bilemem ama.... Hepimizi affet. en azından beni affet. Şu an duyduğum acı, bana bir ömür yeter.<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08840782836868296168noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-2898092874983786871.post-87182326412802192702013-05-02T05:47:00.001-07:002013-05-08T21:17:30.730-07:00Ivkovic, Obradovic Sezonu Açıldı<div style="text-align: justify;">
Dusan Ivkovic ve Zejiko Obradovic... Euroleague'in en iyi koçlarından ikisi... Yıllardır, sezon sonu yaklaşırken bu iki isimden birinin -hatta bazen ikisinin birden- Türkiye'ye geleceği yazılır çizilir. Bugüne kadar genelde gazete satmak ve tıklanmak için yapılan bu haberler gerçeğe dönüşmedi. Bu sezon da istikrar bozulmadı ve mayısa girilir girilmez iki isim yeniden gündeme geldi. Ancak bu kez gerçekleşme ihtimali daha fazla görünüyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Fenerbahçe Ülker, sezona çok iddialı şekilde girmiş; Tüm Avrupa'da Euroleague yazarlığı yapan insanlar, Fenerbahçe'yi en güçlü Final Four adayları arasında göstermişti (Ben de dahil). Ne yazık ki beklediğimizin tam aksine bir görüntü verdi Fenerbahçe Ülker. Euroleague'de rezillik seviyesinde bir fiyasko ve Türkiye Ligi'nde vasat bir performans... Simone Pianigiani'nin görevine çok önceden son verildi. Takımın başında şu an Ertuğrul Erdoğan var ancak uzun süre orada kalma ihtimali çok düşük.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İşte burada devreye, Euroleague'in en kariyerli ve boşta iki koçu devreye girdi. Fenerbahçe, Pianigiani'yi sezon başında göreve getirse de ilk tercihin Zejiko Obradovic olduğu bir sır değil. Fenerbahçe ligde şampiyon bile olsa -ki bu ihtimal şu an imkansız görünüyor- Ertuğrul Erdoğan ile devam edilmesini beklemiyorum. Yine ilk başvurulacak isim, Obradovic olacaktır. Yazılanlara göre şimdiden temaslar başlamış. Ancak Obradovic'in menajeri daha 2 hafta önce "Sezon sonuna kadar hiçbir takımla görüşmeyeceğiz" açıklaması yapmıştı. Obradovic'in prensiplerine çok bağlı bir insan olduğunu biliyoruz. Çok iyi teklifler almasına rağmen, "Ben sezon ortasında takım almam" diyerek, gelen bütün takımları anında reddetmişti. Eğer sezon sonuna kadar kimseyle görüşmem diyorsa, GÖ - RÜŞ - MEZ! Ya haberleri yapan arkadaşlar "yanlış bilgilendirilmiştir" ya da menajeri kendi kafasına göre konuşmuş, Obradovic'in fikrini almadan böyle bir açıklama yapmıştır ki hiç sanmıyorum.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Dusan Ivkovic ile de görüştüğümüz, hatta İstanbul'a getirdiğimiz de yazıldı bazı yerlerde. Arkadaş sohbetlerinde de Ivkovic mi Obradovic mi tarzında konular açılınca, bir karşılaştırayım istedim. Ivkovic'le ilgili kafamda büyük, çok büyük soru işaretleri var. Önce oradan başlayayım.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Dusan Ivkovic, benim en çok saygı duyduğum ve en iyi olduğunu düşündüğüm koçtur. Geçtiğimiz yıl Olympiakos'u Euroleague şampiyonluğuna taşımasıyla birinci sıradakini yerini iyice sağlamlaştırdı. Ancak Olympiakos'tan ayrılırken, "Uzun yıllardır çalışıyorum. Artık biraz dinlenmek istiyorum. Yaşım 69, artık kulüp takımı yerine, milli takım çalıştıracağım" şeklinde açıklamalar yapmıştı. Kulüp takımı çalıştırmak, gerçekten zor bir iş. Bir Euroleague takımı, -Top 16'nın uzamasıyla birlikte- uzun süre 3 günde bir maç yapmak durumunda. Bu da her 3 günde ya da en geç 5 günde bir deplasman demek. Maç içi yoğunluğu, beyin yorgunluğu, seyahat temposunu düşündüğünüzde Ivkovic'in 70 yaşında bu yükün altına girmesi negatif olabilir. Ayrıca yaşının ve çok uzun yıllardır çalışmasının da etkisiyle eski heyecanının olmama ihtimali çok yüksek.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İki koçun -haddim mi bilmiyorum ama- karşılaştırmasını yaparak, hangisinin Fenerbahçe Ülker için daha ideal isim olduğunu da düşündüm. Şöyle tek tek maddeler halinde yazmam gerekirse;</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<ul>
<li style="text-align: justify;">Dusan Ivkovic, elindeki malzemeden maksimum verimi almak konusunda usta bir koç. Oyuncuların iyi yaptığı şeyler üzerine odaklanıp, o özelliklerini en keskin şekilde kullanmalarını sağlayan tipte bir koç. Zejiko Obradovic ise "öğretmen" diye niteleyebileceğimiz, oyuncularına ekstra özellikler kazandırabilen ve rakipleri bu şekilde şaşırtabilen bir koç. Örneklemek gerekirse; yıllar boyu Ivkovic'in yanından ayırmadığı Marko Keselj, zaman içerisinde en iyi yaptığı iş olan üç sayı şutörlüğünü çok yüksek seviyelere taşıdı ve bu yönde kullanıldı. Ancak oyununa ne bir penetre ne de sırtı dönük oyun ekledi. Obradovic'in elinden geçen Stratos Perperoglou ise genç takımdan A takıma geldiğinde, atlet ve potansiyelli bir üç numaraydı. Hiçbir özelliği mükemmel seviyeye çıkmamış gibi görünse de oyununa hem şut hem top kontrolü ekledi hem de Avrupa'nın en iyi sırtı dönük oynayan kısalarından birine dönüştü. Kısaca ilk madde: Ivkovic oyuncuların iyi yaptığı şeyleri keskinleştirir, Obradovic oyuncularına yeni şeyler de katar.</li>
</ul>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<ul>
<li style="text-align: justify;">Ivkovic de Obradovic de sert mizaçlı koçlardır. Sahada istediklerini göremedikleri zaman, memnun kalmadıkları oyunculara bunu direk söylerler. Ancak Ivkovic -belki yaşının etkisiyle- son dönemde daha babacan bir görüntü sergiliyor. Obradovic ise kırmızı gören boğa gibidir. Zaten hep sinirlidir ama bir şeye çok kızdığında ciddi ciddi azarlar, bağırır, yüzü renk değiştirir, ağır şekilde eleştirir. Çok saygın bir isim olduğu için oyuncular genelde Obradovic'e bir şey diyemez ama kadronuzda çok sivri, koça cevap verme eğilimi olan oyuncular varsa Obradovic'le sorun yaşayacağı ve genelde bench'in en sonunda oturacağı kesindir. </li>
</ul>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
</div>
<div>
<ul>
<li style="text-align: justify;">Oyuncu yönetimi konusunda farklıdır bu iki isim. Ivkovic, kendilerini kayıtsız şartsız koça emanet eden oyuncularla daha başarılıdır. Hatırlarsak, 2010 - 2011 sezonunda tarihinin en pahalı kadrosunu kuran, yıldızlarla bezeli Ivkovic'in Olympiakos'u, Simone Pianigiani'nin Montepaschi Siena'sına çeyrek finalde kaybederek elenmişti. Bir sonraki sezon, çok çok daha mütevazi bir kadroyla Ivkovic, takımını şampiyonluğa götürmüştü. Obradovic'in ise yıldız yönetimi bana göre daha başarılı. Büyük isimli oyuncuların sadece sizin istediklerinizi yapmasını bekleyemezsiniz. Sorumluluk almak, oyunda değişiklikler yapmak isterler. Obradovic, hem bu oyuncuların plana sadık kalmasını hem de belli seviyede serbestliği nasıl kullanacaklarını oyuncularına, yıldızlarına daha iyi aşılar. </li>
</ul>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<ul>
<li style="text-align: justify;">Bu iki ismi, maç içi hamlelerde karşılaştırmak mantıksız olur. Çünkü ikisi de şu ana kadar yaptıklarıyla bunun tartışılmaz olduğunu gösterdiler. Ancak Dusan Ivkovic, İstanbul'daki finalde takımı 19 sayı geri düştüğünde, sezon boyu hiç kullanmadığı Mantzaris - Sloukas - Keselj - Printezis - Dorsey 5'ini sahaya sürmüş, rakibini şaşırtmış ve maçı çevirmişti. Spanoulis, Papanikolaou gibi oyuncuları kenara alarak yaptığı o hamle beni çok etkilemişti. CSKA'nın felaket şut tercihleri de Olympiakos'a yardımcı olmuştu ama yine de bunu denemeye cesaret edebilecek bir koç olduğu için Ivkovic'e saygı duymak gerek.</li>
</ul>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<ul>
<li style="text-align: justify;">İki koç da öncelikle savunmaya önem verir. Çok sert, gücünü savunmadan alan, hücumunu savunmasının tetiklediği takımlar yaratırlar. Ribaund alındığında ya da top çalındığında fastbreak şansı varsa kullanıp, bunun dışında oyunu zorlamadan, topun kıymetini bilerek hücum edilmesini isterler. Bu anlamda benzer olduklarını söyleyebiliriz. Ancak Obradovic takımlarında oyunun merkezinin biraz daha uzunlar ve çember altı olduğunu, Ivkovic'in oyunkurucusunun yaratıcılığına daha fazla başvurduğunu söylesek yanlış olmaz.</li>
</ul>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Fenerbahçe Ülker, bu sene düzensizliğin, kaosun ortasında bir dönem geçiriyor. Planlanan en ufak bir şey varsa bile hiçbirinin işe yaramadığını görüyoruz. Genelde çok radikal değişimlerin takımlara kısa vadede zarar verdiğini düşünsem bile bu Fenerbahçe'nin yeniden yapılandırmaya ihtiyacı var. Her şeyden önce bir "basketbol kültürü" oluşturmaya ihtiyacımız var. Bundan 4-5 yıl sonra Fenerbahçe denildiğinde, herkesin "çok iyi savunma takımıdır" ya da "çok skor atan, hücumla rakibi bayıltan bir takımdır" demesi lazım. Aydın Örs ve Bogdan Tanjevic dönemlerinde savunmasıyla bütünleşen bir takımdık. Yine öyle olmamız gerektiğini düşünüyorum. Özellikle kendi salonumuzda rakibi boğarak, net üstünlük sağlayıp, geri adım attırarak oynayan bir takım olmalı ve uzun yıllar aynı istikrarı koruyarak Panathinaikos, Olympiakos, CSKA Moskova gibi bir ekol yaratmalıyız. Harcadığımız paralar ve kulübün büyüklüğü bunu gerektirir.</div>
<ul>
</ul>
</div>
<div style="text-align: justify;">
Bunları göz önünde bulundurarak, ben Zejiko Obradovic'in bizi bu dar boğazdan kurtarabilecek yegane isim olduğunu düşünüyorum. Çünkü Obradovic, sıfırdan bir yapı inşa edebilecek tecrübe, yetenek, özveri ve heyecana sahip bir koç. 70 yaşına gelen ve kulüp takımı temposunu kaldırabileceğini düşünmediğim Dusan Ivkovic'ten ise Obradovic mutlaka tercih edilmeli. Milli takımımız için Ivkovic düşünülebilir ama Fenerbahçe için doğru isim kesinlikle Obradovic. Elimizde Metecan Birsen, Berk Uğurlu gibi potansiyeli çok yüksek gençlerin de olduğunu düşünürsek, onların oyunlarına yeni eklemeler yapıp takımın önemli bir parçası haline getirebilecek bir koç olmalı başta. O da bana göre Obradovic.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Obradovic'in çok yüksek ücret istemesiyle ilgili konuşanların hepsi saçmalıyor. Yıllık 3 milyon Euro büyük bir para, kabul. Ama sen zaten Mike Batiste, David Andersen'e bu parayı veriyorsun. Bu iki oyuncunun verdiği katkıyı, 4'te bir fiyatına sadece Nedim Yücel'den alabilirdik. Zejiko Obradovic, Euroleague bileti garanti olan takımların neredeyse hepsinden teklif alacaktır. Avrupa'nın ekonomik krizle boğuştuğu, sermayenin Türkiye ve Rusya'ya kaydığı şu günlerde, Obradovic gibi bir ismi Türkiye'ye getirme şansımız bu kadar yüksekken, kaçırmak tam anlamıyla aptallık olur. </div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/08840782836868296168noreply@blogger.com0