18 Ağustos 2012 Cumartesi

1. Hafta : SB Elazığspor - Fenerbahçe

Dört gözle beklediğimiz Spor Toto Süper Lig başladı. Fenerbahçe, ilk hafta maçında ligin yeni ekibi Sanica Boru Elazığspor'a konuk oldu. Konuk sayılmaz aslında. Maç İzmir'de oynandı ve tribünlerde 10 binden fazla Fenerbahçeli vardı. İzlerken sinir katsayımın yükseldiği bir maç oldu yine. Maçın 1-1 bitmesi değildi sinirlendiren. Başka şeylere takıldım.

Maçtan sonra, Aykut Kocaman'ın basın toplantısında söylediklerinden bir cümle : ''Spartak Moskova maçının provasını yaptık.'' Ne! Spartak Moskova, Elazığspor gibi yarı sahasına çekilip, kontra mı arayacak? Tabi ki hayır. Sahasında oynadığı maçı kazanmak isteyecek elbette. Bunun için de üzerimize gelecek, baskılı oynayacak. Nasıl olur da Spartak Moskova maçının provası, Spartak'ın oynayacağı futbolun tam tersini oynayan bir rakibe karşı yapılır! Saygısızlık yapmamak için burada kesiyorum. Aradaki mantık hatasını anlamışsınızdır.

Gelelim sahaya çıkan ilk 11'e.. Maça aşağıdaki oyuncular ve dizilişle başladık.


Alışık olduğumuz 4-2-3-1 ... Orta sahanın ortasında, Mehmet Topal - Selçuk Şahin var. ikisi de ''Defansif Orta Saha Oyuncusu.'' Yani Türkiye'de kullanılan tabirle ön libero. Fenerbahçe, favori olduğu, rakibin bir puan için oynayacağı, bir maça orta sahada iki defansif oyuncuyla başlıyor. Bu zaten kafadan büyük bir hata. Teknik olarak da bu oyuncular, topla dribling yapamayan, sırtı rakip kaleye dönük top aldığında dönüp, dikine oynamayan, etkili pas yeteneği olmayan oyuncular. (Pas yüzdesine baksan ikisinin de yüksektir ama hepsi yana ve geri. İleri doğru, etkin pas dediğimiz pasları sıfır.) Allah'a şükür(!) stoperlerimiz de topu oyuna sokamıyor. Nasıl rakip kaleye gidecek bu takım? Gidemez, gidemedi de...

Yine Aykut Hoca'nın basın toplantısından ''Bugün, Sow ve Kuyt'a doğru uzun toplar atarak, dönen topları kazanmayı hedefledik ama başaramadık.'' Bunu yapabilmek için, stoperlerin santraya kadar çıkması, orta saha oyuncularının da ''rakip sahada'' dönen topu kovalaması gerekir. Ne yazık ki ne stoperlerimiz savunma çizgisini ileri taşıyabildi ne de orta saha oyuncularımız rakip sahaya geçebildi. Durum böyle olunca, Elazığ stoperleri çıkıp o yüksek toplara vurdu, dönen toplar da Elazığ orta sahasındaki Sezer ve Bülent Ertuğrul'a kaldı.

Hemen küçük bir parantez de Orhan için açayım. Hiç risk almayacak, hücum bindirmesi yapmayacaksa Fenerbahçe forması giymesine gerek yok Orhan Şam'ın. A2 takımımızdan herhangi bir genç oyuncu da Orhan'ın verdiği katkıyı verir. Ayrıca yediğimiz golde de yerini kaybetti, zamanında dönemedi ve ters kademe yapamadı Orhan. Bari savunmadaki görevini eksiksiz yapsa...

Önde oynayan hücumcu oyuncularımıza gelelim. Kaptandan başlayalım. Alex De Souza'nın takımda olma sebebi, ceza sahası ve çevresinde, gerek vuruşlarıyla gerek paslarıyla fark yaratması. Siz, eğer topu ileri taşıyamaz, Alex'i uygun noktalarda topla buluşturamazsanız, Alex'ten verim alamazsınız. Alex'ten hem gelip stoperlerden topu alıp, ileri taşıması hem de etkili bölgede tabela değiştirmesini bekliyor Aykut Hoca. Eğer bunları yapabilecek fizik kapasitesi olsaydı Alex'in, Fenerbahçe formasıyla sahada değil, Real Madrid formasıyla televizyondan izlerdik kendisini.

Miroslav Stoch.. Hepimiz biliyoruz nasıl bir oyuncu olduğunu, neler yapabildiğini. Ama yeteneklerini gösterebilmesi için, takımın önde oynaması lazım. Stoch'un attığı golleri şöyle bir gözünüzün önüne getirin. Çoğunda takım rakip sahaya yerleşmiştir, top dönüp sola Stoch'a gelmiştir ve sağına çekip vuruşunu yapmıştır. Ondan da geriye kadar gelip, topu ileri taşımasını bekleyemezsiniz.

Moussa Sow, birçok takımın sadece hayalini kurabildiği, özel bir forvet. Vuruş özelliği var, hızlı, kuvvetli, savunma arkasına koşu yapabilen bir oyuncu Sow. Ama geriden şişirdiğiniz yüksek bir topa çıkıp, takım arkadaşına indirme gibi bir meziyeti yok. Savunma arkasına çok iyi sarkabiliyor ama Elazığspor gibi savunmasını geride kuran, çıkmayan bir takıma karşı bu silahını da kullanamazsınız. Kanatlardan bol bol orta yapmanız, ya da ortadan bol pasla gelip, savunmanın dengesini bozduktan sonra, araya bırakırsınız, dar alanda da olsa vuruşunu yapar. İkisini de yapamadık Elazığspor maçında. Sonuç olarak Sow'dan da etkili oynamasını bekleyemezdik. Oynayamadı da zaten...

Bana göre sahanın en iyisi Dirk Kuyt'tı. İyi niyetiyle savunmaya da yardım etti, hücuma çıkarken geriden gelip top da aldı, gidip golünü de attı. Hazırlık kampımızın büyük bölümünde takımla birlikte olmamasına rağmen, fizik olarak ,Mehmet Topuz'la beraber, takımın en iyisi. Benim beklediğimden çok daha aktif. Ve birçok kişinin beklediğinden fazla gol atıyor. 1 milyon Euro gibi bir paraya, böyle karakterli ve profesyonel bir oyuncuyu alabilmek gerçekten büyük iş. Bu konuda emeği geçen herkese de teşekkür etmek lazım.

75. dakikadan maçın sonuna da kadar da şu şekilde oynadık.



İşte Fenerbahçe'nin, Elazığspor ve benzeri takımlarla oynadığı maçlarda sahada görmek istediğimiz kadro. Hücum silahlarının hepsi sahada, bekler hücum özelliği olan oyuncular, kısaca hücumcu bir takım. 10 kişi kalmalarının etkisi de olmakla beraber, Elazığspor şu kadroya karşı savunmasını, ceza sahasından çıkaramadı. Gol pozisyonları üretmeye başladık, oyun ve pas tempomuzu yükselttik.

Ben her zaman, Elazığspor gibi kapanan takımlara karşı, maça bu şekilde başlamamız gerektiğini düşünürüm. Özellikle ilk yarım saatte çok baskılı oynayarak, ilk yarı bitmeden iki farkı yakalayıp, sonra kontrollü oynadığımız kadroya dönülmesinden yanayım. Evet, bu takım kontradan gol de yiyebilir. Ama ne olursa olsun yediğinden en az iki fazlasını atabilecek kalite ve potansiyelde bir kadrodur bu. En azından tribünde ve televizyon başında maçı izleyen Fenerbahçeli taraftarları heyecanlandıracaklardır. Bu maçın ilk yarısında resmen uykum geldi mesela. Ben böyle bir takım seyretmek istemiyorum. ''Yine berabere kalalım, gerekirse yenilelim ama Fenerbahçe gibi, rakipten korkmadan, kendi oyunumuzu oynayalım'' istiyorum. Böyle de olması gerektiğini düşünüyorum.

İlk hafta SB Elazığspor - Fenerbahçe maçı böyleydi. Umarım önümüzdeki haftalarda daha pozitif futbol oynarız. Ama şimdi en önemlisi Spartak Moskova maçları. Öyle veya böyle mutlaka Şampiyonlar Ligi'ne kalmalı bu takım. Yanlış gördüklerimi eleştirmeye devam edeceğim. Ama desteğim de her zamanki gibi artarak devam edecek. Önümüzdeki hafta görüşmek üzere...  

  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder