2 Haziran 2013 Pazar

Gezi Parkı Direnişi

Son 5 gündür, tarihe yeni bir sayfa ekleniyor. Yıllar geçse de unutulmayacak, hatırlarken bazılarının gururla göğsünü kabartarak anlatacağı, bazılarının da her lafı geçtiğinde kafasını kuma gömeceği olaylar yaşandı tüm Türkiye'de.

Taksim Gezi Parkı'nda, güya kaldırımı genişletmek için, ağaçlar sökülmeye başlandı bir gece. Bunun farkına varan doğa gönüllüleri, bu kıyımı engellemek adına Gezi Parkı'nda eyleme başladı. Yaptıkları, sadece parkta oturmak, kitap okumak, müzik dinlemek ve ağaçların sökülmesine engel olmaktı. İşte o eylemin ilk gününden bir kare;


Gördüğünüz gibi, eylemin ilk anları gayet barışçıl şekilde geçti. Bu insanların çoğu üniversite öğrencisi. Birkaç mimarlık öğrencisi, portatif bir masa kurup ödevlerini bile orada yaptılar. Bunu yapmak da sonuna kadar haklarıdır. İnsanların, silahsız olmak kaydıyla, toplanma ve protesto yapma hakları, anayasa tarafından güvence altına alınmıştır. 

Ne oldu da bu barışçıl eylem, bütün Dünya'yı heyecanlandıracak bir toplumsal harekete dönüştü? Polis, sabah saat 05.00'te, hiçbir anons yapmadan, bu insanlar uyurken parka girdi, çadırlarını söktü, yaktı ve onları zor kullanarak parkın dışına attı. Vazgeçmedi oradaki yürekli bir avuç insan, parka girmek istediler. Ve polisimizin(!) "orantılı gücüyle" karşılaştılar. Bir anda biber gazına boğuldular. Ancak yine vazgeçmediler. Kuşatma altındaki ana akım medya üç maymunu oynarken; sosyal medya sayesinde destek buldular. Sayıları giderek artmaya, kullanılan biber gazı korkunç boyutlara gelmeye başladı.


Polisin insanlık suçu muamelesi, her kesimden destek almasını sağladı bu gençlerin. Her kesimden genci, yaşlısı, sağcısı, solcusu, ülkücüsü, komünisti, hatta Fenerbahçelisi, Galatasaraylısı, Beşiktaşlısı destek vermek ve onlarla direnmek için Taksim'e akın etti. Hiçbirinin elinde silah, taş, sopa, bıçak hatta cep çakısı bile yoktu. Demokratik hakları olan protesto haklarını kullanmak istediler. Ancak karşılaştıkları şiddet, artarak devam etti. 31 Mayıs 2013 günü, eylemin boyutu "ağaçları korumaktan" çıktı. Polisin ve AKP hükumetinin kendi halklarına yaptığı bu insanlık dışı, kalleşçe saldırıya isyan etmeye başladılar. Yine sosyal medyada örgütlenen münferit vatandaşlar, mesai saatinin bitimiyle birlikte direnişe katıldılar. Onlar, polis ve hükumetin bu despot, çağ dışı uygulamalarına karşı ayaklandılar. "Yeter" dediler, "Artık çok oldunuz!". Ellerinde yine silah, bıçak, sopa yoktu; sadece limonları, sirkeleri, sütleri, suları vardı. Onlar da polise fırlatmak için değil, biber gazından korunmak için yanlarına alınmıştı. Yine de polis müdahalesi artarak devam etti. 

Her eylemde olabildiği gibi, bu eylemde de araya sivil polisler ve provokatörler karıştı. Taksim'de lacivert şapkalı sivil polisler, sağa sola zarar vererek, bu haklı eylemi baltalamaya çalıştı. Kendilerine prostestocu demeye utandığım bazı provokatörler, polise ve çevre dükkanlara taşlar atarak, haklılığımıza leke sürmeye kalktı. Saf niyetiyle orada bulunan güzel insanlar, gerçek protestocular ne yaptı biliyor musunuz: O taş atanları engelledi. Parti flamaları, bayrakları, rozetleriyle olayı bir parti mitingine dönüştürmeye çalışanlar da oldu. Onlara da izin vermedi direnişçiler. Çünkü bu, artık bir halk hareketi olmuştu. 



Direniş, 1 Haziran 2013 günü de devam etti. İnsanlar, artık bu işi bir özgürlük mücadelesine dönüştürmüştü. Başbakanın despotluğu ve polisine karşı, her kesimden insan... Türkiye'de uzun yıllardır görülmeyen bir birleşme yaşandı. Fenerbahçeli, Galatasaraylı, Beşiktaşlı taraftarlar, omuz omuza direndiler meydanlarda. Devrimciler, namaz kılan ülkücülere bir şey olmasın diye başlarında nöbet tuttu. Civarda yaşayan teyzeler, evlerinde yaptıkları dolmaları, kekleri, börekleri eylemcilere ikram etti, limon dağıttı. Yaralanan bir direnişçinin hangi etnik kökenden geldiğine bakılmaksızın yardımına koşuldu. Göztepe ve Karşıyaka taraftarları, hep beraber İstanbul'a geldi, direnişe yan yana katıldı. Onuncu yıl marşı da söylendi, çav bella da... Bacağına gaz tenekesi isabet eden bir eylemci "Allah" diye haykırdı, Che tişörtü giyen biri yardımına koştu, omuz verdi ona. Direnişçi Müslümanlar diye bir grup da vardı, içlerinde tesettürlü eylemciler olan. Hiçbirinin bir rahatsızlığı olmadı, biber gazından başka... Bu tip örnekler uzayıp gider. Her açıdan bu tam anlamıyla bir halk hareketiydi. Hiçbir siyasi görüşün ve grubun liderliğinde değildi, tamamen sivil bir eylemdi.

Bütün yaşananlara rağmen, başbakan, İhracatçılar Meclisi Toplantısı'nda bu gruba "marjinal" dedi ve eylemin sorumluluğunu CHP'ye yıkmaya çalıştı. Şimdi eylemdeki marjinal(!) dostlardan bir iki kare göstereceğim, kararı siz verin.


Bu karede, birkaç marjinal, biber gazından etkilenen "marjinal bir sokak köpeğine" yardım ediyor. Bunlar nasıl normal insan olabilir, baksanıza her canlıya değer veriyorlar(!) Bunlar resmen marjinal, terörist(!)


Burada da başka bir marjinal, biber gazından etkilenmesin diye gaz maskesini marjinal köpeğine vermiş, dinleniyor. Hiç insanlık yok bunlarda(!)


Okan Bayülgen canlı aktarım yaparken, yanındaki marjinal teyzelere bakın hele! Resmen gözleri dönmüş(!)


Aramızdaki en marjinal de bu amcaydı! Polisin müdahalesi sonrası kulağı koptu! Civardaki bir cafede "saatlerce" ambulans bekledi, kan kaybetti. Ambulansın gelememe sebebi, polisin kurduğu barikat ve ambulansa geçiş izni vermemesiydi. Allah yardımcısı olsun, umarım sağlığına bir an önce kavuşur.

Bu insanların hiçbiri marjinal değil sayın başbakan! Bu bildiğin halk! HALK! Sen, içlerinde bir iki tane provokatör vardır diyerek, herkesi gaza boğamazsın! Polisini çekseydin, "Tamam, özür dileriz, burada ne yapılacağını daha iyi anlatmamız gerekirdi" deseydin, hiçbir olay yaşanmayacak, insanlar Gezi Parkı'nda eğlenip gidecekti. Ama elinde olan güç, gözünü öyle karatmış ki "Bana nasıl karşı gelirler" kibriyle direnişi kırmak, mesaj vermek istedin. Ama mesajın kralını, o insanlar sana verdi.  

Başbakan Erdoğan, konuşmasında polisin gaz kullanımında hatalar olduğunu kabul ettiğini söyledi. "İnceleme başlatıldığını" belirtti. Halbuki polis çekilse, park ait olduğu kişilere, halka bırakılsaydı bu olaylar yaşanmayacak, tüm Türkiye'yi sarmayacaktı. Şimdi inceleme başlatılacak polislerden bir iki tane göstereyim. Bakalım ne kadar "orantılı" davranmışlar.


Burası İzmir... Bir vatandaş, üç "kana susamış" polis etrafını sarmış, hiçbir marjinallik yapmamasına ve etkisiz hale gelmesine rağmen şiddet görüyor. Bu üçü hakkında yasal işlem başlatılacak mı ACABa?


Burası İstanbul... Tek başına bir genç, elinde veya üstünde hiçbir şey yok, sırtı polislere dönük, demokratik, barışçıl bir protesto yapıyor. Arkasında da görevi, o vatandaşın can güvenliğini korumak olan polisler var. Ellerindeki kalkanla sırtına vurup, o genci yere indirdiler. Bu nasıl görev aşkıysa artık ACABa(!)


Yukarıda görmüş olduğunuz teneke parçası, bir biber gazı tenekesidir. Bildiğiniz üzere polis, biber gazını bizler gibi marketten alıp, sprey şeklinde sıkmıyor. Silahları ve bu şekilde tenekeleri var, uzun menzilli, hızlı şekilde atabiliyorlar. O kadar tehlikeli bir silah ki bu aslında, cama bile saplanabiliyor. Ve bizim polisimiz(!) bunları insanı hedef alarak atıyor. 

İnanmıyor musunuz? İşte ispatı. Direk adamın kafasına nişan alıyor ve tam isabet:




Altta göreceğiniz video da İzmir'de kaydedildi. 10 tane polis, 1 kıza bakın neler yapıyor:


Bir örnek de Ankara'dan... Toplumsal Olaylara Müdahale Aracı (TOMA), bir insanın üzerine böyle sürülüyor ve üzerinden geçiyor:




Şimdi bu polislere nasıl insan diyeceğim ben? Üniformasını çıkartıp, aramızda dolaşmaya başladığında nasıl ön yargılı davranmayacağım bu vampirlere? Bizi polisten kim koruyacak?

Şu marjinal grup meselesine tekrar dönmek istiyorum. Bugün (02 Haziran 2013) İstiklal Caddesi, Taksim Meydanı başta olmak üzere, hemen hemen eylem yapılan her yerde, eylemciler temizlik yapıyor, yerinden sökülen çiçekleri yerine dikiyor.



Gazdan etkilenen sokak hayvanlarına yardım eden, oluşan pisliği tamamen kendi imkanları ve çabalarıyla temizleyen bu topluluğun, herhangi bir polise taş atması veya esnafa zarar vermesi mümkün değildir. En büyük provokasyonu polis yapmıştır. Esnafın dükkanlarına sivil polisler zarar vermiştir. Polis araçlarına zarar verenler de bu haklı eyleme leke sürmek isteyen art niyetli kişilerdir. Bu insanlar, o polis aracına zarar verene de, esnafın camını indirene de, parti çığırtkanlığı yapana da izin vermemiştir, engellemiştir. Polisin yapması gereken, eylemcilerin içindeki bu art niyetlileri bulup, gözaltına almaktır. Suçsuz binlerce insanı gaza boğmak değil... Hatta polis gazı kesse, insanlar canıyla uğraşmasa
 eylemciler o art niyetleri kişileri kendi içinde halleder. Yeter ki polis "insan olsun". Ama hiç umudum yok, o ayrı... Zaten en başından beri polis insan olsa, doğayı korumak için başlayan bu eylem, toplumsal bir halk hareketine dönüşmeyecekti. 

Eyleme katılan dostlarıma da söylemek istediğim birkaç şey var. Öncelikle hepinizle tek tek gurur duyuyorum. Bitme noktasına gelen umutlarımı tazelediniz, "yeşerttiniz". Allah'mış gibi "Ben her istediğimi yaparım" tavrındaki bir badem bıyıklıya da asıl gücün kimde olduğunu gösterdiniz. GÖSTERDİK! Yalnız dikkat edilmesi gereken bir iki nokta var. 

1- Ne kadar size tek taraflı şiddet uygulasalar da hiçbir polise ya da polis aracına zarar vermeyin. Şiddete ortak olmanıza gerek olmayacak kadar haklısınız. Boş yere haksız duruma düşmeyin.

2- Sığınmak için yardım istediğinizde kapılarını açmasa bile, hiçbir dükkana zarar vermeyin. 

3- Irkçı slogan atmayın, atmaya çalışanlara engel olun. Bu, herkesin eylemi. Kendi içimizde ayrışma olmasın.

4- Herhangi bir siyasi partinin flaması, bayrağı ya da rozetini kullanmayın. Bu hareketi, bir parti mitingine dönüştürmelerine, bedavadan kendi partisine pay çıkartmaya çalışanlara izin vermeyin. Biz parti mensubu değiliz, HALKIZ.

Tüm bunların ışığında, kimin marjinal, kimin terörist olduğuna siz karar verin. Bu olaylar yaşanırken, utanç kaynağı olan bir diğer kısım da medya oldu. 31 Mayıs 2013 gecesi, halk biber gazına boğulurken televizyonlar ne yayınlıyormuş biliyor musunuz? Güzellik yarışması, komedi dizisi, başbakanın eski ulusa sesleniş konuşmalarını... Gerçekten yazıklar olsun! Kendini bu kadar satan bir ana akım medya olmaz olsun! An be an yayın yapan, meydanlardan canlı görüntüleri aktaran tek kanal, Halk Tv oldu. Kendilerini bu onurlu duruşlarından ötürü tebrik ediyor ve diğer satılmış medya kuruluşlarını boykot etmeye devam ediyorum. Bilsinler ki hükumet olmazsa, bu medya kuruluşları varlıklarını sürdürebilir ama halk izlemezse, okumazsa onlar kaybolmaya mecburdur. Neyse ki elimizde artık sosyal medya gibi nimet var.

Bu direniş, tarihe "Taksim Gezi Parkı" direnişi olarak geçecek belki. Ama Türkiye'nin dört bir yanında sokaklara dökülen insanları da kimse unutmayacak. Bu halkı uyandırması çok zordur. Ama daha zor olan, bu halkı durdurmaktır. Özgürlüğünüze, haklarınıza sahip çıkın. 

#DirenGeziParki 


  

















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder